23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HAFTA C Redaksiyon/Redaktion: Starkenburg Str. 5, 64546 MörfeldenWalldorf. email:cumhuriyet@gmx.net Tel: 0610598174446 İmtiyaz Sahibi/Inhaber: İlhan Selçuk (Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’yi temsilen, Cumhuriyet Vakfı adına) Genel Yayın Yönetmeni/ Chefredakteur: İbrahim Yıldız Yazı İşleri Müdürü/ Redaktionsleiter: Osman Çutsay Editör/ Redakteur: Gonca Kanber Yayın Koordinatörü/ Koordinator: Hayri Arslan Reklam/Anzeigen: Ömer Aktaş Yayın Kurulu/Redaktionsbeirat: İlhan Selçuk (Başkan/ Vorsitzender), Prof. Dr. Emre Kongar (Berater), Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Hakan Kara Baskı/Druck: Hürriyet A.Ş Zweigniederlassung Deutschland, An der Brücke 2022 D64546 MörfeldenWalldorf. Dağıtım/ Vertrieb: ASV Vertriebs GmbH (Der Verlag übernimmt keine Haftung für den Inhalt der erscheinenden Anzeigen) El Cezire’deki İslam ortaçağından bugüne kalanlar Berlin’de sergileniyor Avrupa’yı şaşırtacak bir uygarlık tarihinden örnekler Filiz Çakır PHILLIP BERLİN – İslam ortaçağının merkezinde yer alan ve bugünkü Türkiye’nin doğusunu da içeren tarihsel El Cezire bölgesindeki sanat yapıtları, Berlin İslam Sanatı Müzesi’nde (Museum für islamische Kunst) sergileniyor. 11 Kasım’da açılan ve 2 Eylül 2007 tarihine kadar ziyarete açık tutulacak olan “Die Dschazira Kulturlandschaft zwischen Euphrat und Tigris” (El Cezire Fırat ve Dicle Arasındaki Kültür Bölgesi) adlı serginin İslam ortaçağına bakışı değiştirebilecek bir zenginliğe sahip olduğu belirtildi. Sergiyi düzenleyen Dr. Almut von Gladiss’e göre, Avrupa’nın pek tanımadığı bu bölgedeki kültürel mirasın, Avrupa’nın karanlık dönemiyle karşılaştırıldığında bir tür “altın çağ” olarak dikkatleri üzerine çekiyor. EL CEZİRE: BİR BAŞKA ORTAÇAĞ El Cezire, kavram olarak, ortaçağın doğulu coğrafyacıları tarafından Kuzey Mezopotamya bölgesini tanımlamak için kullanılıyordu. Bu sözcüğün Türkçe karşılığı “ada”dır. Bölge, günümüzde Güneydoğu Anadolu, Kuzey Suriye ve Irak’ın kuzey bölgeleri ile sınırlı üçgeni andıran bir alanı kapsamaktadır. El Cezire, verimli toprakları, zengin yeraltı kaynakları ve stratejik öneme sahip coğrafi konumuyla tarihin her döneminde önemli bir rol oynadı. Nitekim bölge tarihine bakıldığında, doğulu ve batılı büyük siyasi güçlerin egemenlik bölgelerine ve farklı kültürlerin etkisine açık kaldığı, bitmek bilmeyen savaşlar yaşandığı görülüyor. Günümüzde de bölgenin kaderi değişmemiştir. Medyada, bölge, genellikle politik çıkmazları, savaşları, baskıları ve ezilmişlikleri ile tanınıyor. Berlin’deki sergi, bu bölgede 12 ve 13’üncü yüzyıllarda egemenlik kurmuş, bugün unutulmuş olan beyliklerden günümüze kalan paha biçilmez kültür mirasını işliyor. Yaklaşık 750 yıl önce Moğol istilası ile sona eren bu beylikler, günümüzün çözüm yolları tükenmiş sorunlarının da kaynağını oluşturuyor. Karışık etnik grupların Türkmenler, Araplar, Kürtler, İranlılar, Ermeniler yanı sıra Sünni, Alevi ve Hıristiyanların oluşturduğu bu kozmopolit bünye, 20’nci yüzyıla kadar varlığını sürdürdü. Ortaçağda da asıl hedeflenen bu kozmopolit bünyenin sağlıklı ve barışçıl bir çerçevede gelişmesiydi. Sünnilerin savunucusu, Zengidlilerden Nureddin (11461174), Şam’da Haçlı Seferleri’ne karşı direnmiş, bu bağlamda barışçıl adımların ilkini atarak, Sünnilerle Aleviler arasında köprü kurmaya çalışmıştı. 50 yıl sonra Musul Beyi Bedreddin Lulu (12111259), Hıristiyanları da kapsayan bu politikayı geliştirmek için çaba harcamıştı. Müslüman beylikler, bu dönemlerde El Cezire’yi kültürel açıdan en parlak dönemin yaşandığı önceleri üst tabakanın yaşam tarzında belirginleşen sonraları daha geniş çevrelere de yayılan bir düzeye taşımışlardı. Zaman içinde, bu heterojen toplumda gelişime ve değişime odaklı bir güç oluştu. Dolayısıyla söz konusu dönemde insana özgü buluşlar ve deha ürünü keşif tutkusu etkili oldu. Sanatkârlarda İslam sanatında ender rastlanan bir kendine güvenin de oluştuğu gözlendi. İslam Sanatı Müzesi’ndeki sergide, Berlin Devlet Kütüphanesi’nin (Staatsbibliothek) Doğu Eserleri Bölümü’ne ait unutulmuş hazinelerin yanı sıra Berlin Sikke Kabinesi’ne (Münzkabinet), Kopenhag’daki David Koleksiyonu’na (David Collection) ve Münih Devlet Halk Sanatları Müzesi’ne (Staatliche Musem für Völkerkunde) ait birçok eşsiz yapıt bir araya getirilerek, böylece El Cezire bölgesindeki ortaçağ kültürünün gerçek boyutları hedefleniyor. lehlerine çevirmekte gecikmediler. İslam’ı yaymak ile görevli bu beylikler, kendilerine hiç de mütevazı olmayan unvanlar vererek siyasal yükselişleri üzerine kurdukları hayalleri sanat yapıtlarında ebedileştirdiler. Musul’da hüküm süren, ismi Arap, unvanı İranlı, aslı Ermeni ve kölelikten hükümdarlığa yükselmiş Bedreddin Lulu, kendini bir Türk lideri olarak göstermişti. Bu tür siyasal düşler, birbirine karşı lüks ve gösterişte üstün gelme hırsı, çağın sanatına ve sanatçısına olağanüstü olanaklar sunmuş, böylece El Cezire sanatı da en parlak dönemine ulaşmıştı. İslam ortaçağının bu seçkin örnekleri, İslam’dan yola çıkarak oluşturdukları yapıtlarda prestiji göz ardı etmemekte kararlıydılar. Birçok cami, medrese, el yazması Kuran ve tefsirin ortaya çıkması için “hamilik” etmekte çekingen davranmadılar. Artuklu Beyliği’nin merkezi olan Amida’da (Diyarbakır) uzun süre çalışan, İbn El Razzaz El Cazari, bilimde ve sanatta ortaya çıkan gözükaralığı ve deneyciliği motive edici göndermelerde bulunmuştur. Zengidliler ve Artukluların yanı sıra Eyyübiler ve Musul Beyi Bedreddin Lulu sadece siyasi çevrenin nabzını tutmakla kalmayıp, kültürel yaşamın da dizginlerini ele geçirmeyi bilmişlerdi. Fakat bu döneme asıl damgasını vuran, bir arada yaşayan etnik grupların, kendilerini mensup oldukları soy ya da din ile değil, yaptıkları sanat ile özdeşleştirmeleridir. İşçilik tekniği ve sanat üslubu açısından yaratıcılık ve deneyselcilik yeni bir kimlik anlayışı da doğurmuştu. Attıkları imzalarda sadece uyguladıkları teknik değil, aynı zamanda mensup oldukları atölye ve yurtları da ebedileştirmişlerdir. Bu siyasal gücün ve kültürel gelişmenin sırrı, bölgenin tarıma elverişliliğinde ve maden kaynaklarında yatıyordu. Bunlara ticaretin de eklenmesiyle gelişimin önü açılmıştı. Musul, Mardin, Amida (Diyarbakır), Hasankeyf, Raban (Araban) ve Sincar’da tekstil gelişmişti. Musul’da serpilerek Diyarbakır üzerinden Siirt’e kadar uzanan demir üzerine el işi sanatı, 13’üncü yüzyılda sadece yerel beyler için değil çevrede bulunan emirler için de üretiliyordu. Musul’un özelliği, Moğol istilalarından kaçan birçok sanatçıya yeni bir yurt olmasıdır. İran’dan kaçan minyatür resim sanatçıları, Afganistan’?dan Musul’a yerleşen savatlamada ünlü metal ustaları, bu tür gruplara örnektir. Musul, ipeğin yanı sıra metal işçiliği ile de ünlüdür. 13’üncü yüzyılda savatlı, işlemeli metal objeler lüks eşya niteliğini taşırlar, bölgedeki bütün beyliklerde de saray ve çevresinin vazgeçilmez öğelerini oluştururlar. BERLİN İÇIN BU SERGİNIN ÖNEMİ İşte, bu sanat yüklü coğrafyaya duyulan ilginin temeli, Berlin için 100 yıl öncesine dayanıyor. Friedrich Sarre, Ernst Herzfeld ve Max van Berchem’in yaptıkları araştırmalar ve arkeolojik kazıların sonuçları, 1911 ve 1920 yıllarında dört ciltlik bir yayında toplanmıştı. Bu kitaplardaki bilgiler bugün hâlâ güncelliğini korumakta ve günümüz bilim adamlarına rehberlik edebilmektedir. GAP Projesi ile birlikte bu bölgede yapılan bilimsel araştırmalar Dicle ve Fırat çevresinde hızlandırılmıştı. Yörede sürdürülen arkeolojik kazılarda ortaya çıkan buluntular yardımıyla, 10 bin yıllık kesintisiz yerleşim tarihinin belgelerinin Urfa’daki neolitik dönemden başlayıp, Dicle ve Fırat çevresindeki ortaçağ yerleşim merkezlerine kadar uzandığı saptanabilmiştir. Berlin’deki bu gerçekten ilginç sergide yaklaşık 70 yapıt yer alıyor. Sergi kitapçığı da yaklaşık 140 sayfadan ve 140 fotoğraftan oluşuyor. BEYLİKLERİN ÖNEMİ El Cezire’de, Zengidliler ve Artuklular ile birlikte 12’nci yüzyılda yeni bir dönem başladı. Sultan Melikşah’ın ölümü sonucu meydana gelen boşluktan yararlanan bu beylikler ve gelecek sultanların eğitimi ile sorumlu atabeylikler, bölgedeki büyük olanakları kendi Küratör Dr. Almut von Gladiss: ‘Bir altın çağı anlatıyoruz’ Uzun süre El Cezire’de de arkeolojik kazılara katılmış bulunan Dr. Almut von Gladiss, tüm yukarı Fırat ve çevresini karış karış araştırmış bir bilim kadını. Çevre kültürleri kadar ortaçağ kültürüne gösterdiği yakınlık çerçevesinde, El Cezire’deki kültürü de tanıtmak istemiş. Almut von Gladiss, küratörlüğünü üstlendiği sergi hakkındaki sorularımızı yanıtladı: CUMHURİYET Böyle bir coğrafi bölge üzerine sergi düzenlemek nereden aklınıza geldi? Ulaşmak istediğiniz hedef nedir? VON GLADISS Sergi ve katalog, bu bölgeyi tanıtmayı amaçlıyor. Medyada sürekli konu edilen politik çıkmazın arka planında yatan ve gün ışığına çıkmayı bekleyen benzersiz bir kültüre fırsat vermek, Avrupalıların önyargılarını çürütmek de hedeflerimize dahil edilebilir. Ayrıca, sürekli sözü geçen politik karmaşa günümüz ürünü değildir. Bunu El Cezire’de de görüyoruz. Musullu Bedreddin Lulu’nun uğraşları, ılımlı politika gütmesi, etnik köken, soy ve din ayrımı yapmadan bölge halkının birbirine kaynaşması açısından attığı adımlar, güncel yaşamda takibi bırakılmış düşüncelerdir. Ortaçağda bu bölgede temelleri atılmış, kültürel ve dinsel anlaşmazlıkları barışçıl ve olumlu çözüme ulaştıracak köprüler rita eklemeyi uygun bulduk. Harita, bölgeyi tanıtmak ve onun bir resmini vermek için gerekliydi. Günden güne halkın da benimsediği sanat ürünlerini tanıtmak ve anlatmak istedik. CUMHURİYET Bu bölgenin Avrupa bir etkisi oldu mu? Bizim için bir değerlendirme yapar mısınız? VON GLADISS Elbette etkisi var. Ortaçağ için bu bölgede gördüğümüz kültür, küçük büyük beylikler dönemi olmasına rağmen çok homojendir. Bu bölge öncü nitelik taşır, ayrıca deneyselcidir de. 12 ve 13’üncü yüzyıllarda gördüğümüz toplum yeniçağa kadar sürmüş ve bugünkü çıkmazları o zaman çürütmeye çalışmıştır. Ortaçağda önemini koruyan İskenderiye, Kilikya ve Bergama’nın bütün bilimsel kaynakları El Cezire’de bu dönemde Arapçaya tercüme edilmiştir. Güneydoğu Anadolu’dan Artuklular dönemi buna çok güzel bir örnektir. İlk defa bu coğrafyada Hasankeyf ve Mardin’de tercüme edilen Yunan Dioskuredes’in yapıtları gibi birçok tıbbi, bilimsel ve teknoloji alanında gelişmeyi sağlayacak yapıt, bu dönemi damgalamıştır. Avrupa için önemi de buradan kaynaklanır. Yunan bilginlerinin yapıtlarını bu dönemde yapılmış Arapça çevirilerinden tanıyoruz. İlk defa bu tür kaynaklar resimlenerek tercüme edilmişlerdir. Yani illüstrasyon önem kazanmaya başlamıştı. Bu da, bu ortaçağ kültürünü “altın çağ” olarak görmemizi ve öyle tanıtmamızı sağlıyor. ilan renkli kurmak, Bedreddin Lulu dışında diğer sultan, emir ve vezirlerin de amacı olmuştur. CUMHURİYET Bu çok sorunlu bölgeye Avrupalının yaklaşımı nasıl oldu? VON GLADISS Bu bölge Avrupa da pek tanınmıyor. Tanınıyorsa da, ya olumsuz ya da önyargılı bir yaklaşım var. Tabii ki böylesi yaklaşımlar politik ilişkilerden kaynaklanıyor. Sergiye bir ha
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle