03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Üç darbe yaşayan Türkiye’de TSK içindeki en geniş kapsamlı tasfiye 12 Mart’ta gerçekleşti C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 1 ARALIK 2006 CUMA İadei itibar bekliyorlar Mİiyase İLKNUR ürkiye Cumhuriyeti, 83 yıllık tarihine sığdırdığı üç darbede, arkasında çok sayıda sivil ve askeri mağdur bıraktı. Darbeleri gerçekleştiren Türk Silahlı Kuvvetleri kendi içinde de geniş çaplı tasfiyeye gitti. Bu tasfiyenin en kapsamlısı 12 Mart’ta gerçekleşti. 12 Mart’ta tasfiye edilenler arasında 8 general, 35 albay ve alt kademede yüzlerce subayın ordu ile ilişkisi kesildi. Büyük bir kısmı gözaltına alındı. 12 Mart mağduru subaylar için 35 yıl aradan sonra CHP İzmir Milletvekili Bülent Baratalı, iadei itibar için bir yasa tasarası için çalışıyor. Baratalı’nın tasarısı AKP’nin de desteğiyle yasalaşırsa 12 Mart 197126 Ocak 1974 tarihleri arasında resen emekli edilen subay ve askeri öğrencilere kıdemli albay rütbesinden maaş bağlanacak. Temmuz 2006 tarihi itibarıyla kıdemli albay emeklilerinin aldığı 833 YTL aylıkla itibarları geri verilecek olan 12 Mart mağduru subaylar, aylıktan çok itibarlarının geri verilmesini istiyor. CHP İzmir Milletvekili Bülent Baratalı, bugüne kadar CHP’nin hazırladığı tasarılara destek vermeyen AKP’nin 12 Mart mağdurları ile ilgili tasarıya destek vereceğine inandığını belirtti. AKP Milletvekili Eyüp Fatsa’nın daha önce hazırladığı benzer bir yasa tasarısının Meclis’te”n geçtiğini anımsatan Baratalı, “Benim üzerinde çalıştığım yasa tasarısı da Fatsa’nın tasarısıyla benzer özellikler taşıyor. O nedenle destek vereceklerini umuyorum. Bu konuda AKP milletvekilleriyle görüşüp desteklerini isteyeceğim” dedi. 12 Eylül’de de çok sayıda subayın ordudan atıldığını belirten Baratalı, onlar hakkında da yasa tasarısı hazırlayabilmek için devre arkadaşlarının ordudan emekli edilmelerini beklemek gerektiğine dikkat çekti. “Biz ancak devre arkadaşları emekli olduktan sonra kanun teklifi verebiliyoruz” diyen Baratalı, 12 Mart mağdurlarının devre arkadaşlarının emekli olması nedeniyle yasa tasarısı hazırladıklarını, 12 Eylül mağdurlarının ise önümüzdeki Ağustos’u beklemeleri gerektiğini söyledi. Tasarının yasalaşması halinde bundan yararlanacaklar arasında tanınmış isimler de bulunuyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Eşref Erdem, ATV Haber Koordinatörü Ali Kırca, TürkiyeAvrupa Sendikaları Koordinasyon Kurulu Başkanı Yücel Top, gazeteci Atilla Özsever, Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner, işadamı Haluk Ergüven ve Sarp Kuray da tasarıdan yararlanacak isimler arasında yer alıyor. ‘Adam’ Tartışması şanlar sistemi tehdit etmemeli, “özgürlüğü” tehlikeye atmamalıdırlar. Bunun için devlet gereklidir ve yalnız bunun için gereklidir. Hayek, örtüyü sosyal adalet kavramının da üzerinden çekip alır: Eğer sisteminiz tehdit altındaysa, sistemi sürdürebilmeniz için gerekli olan kural ve değerler tehlikedeyse bazı kuralları bir yana bırakabilir, bazı moral değerleri feda edebilirsiniz. Bunun için var olandan daha iyi bir sistemin olamayacağı temel bilgisine iman etmelisiniz. Sosyal adalet ise hiçbir zaman var olmamış, olmayacak bir şeydir. Sosyal adalete gereksinim duyduğu söylenen toplum, karmaşık, planlanmamış bir değerler ve eylemler sistemidir, paylaşmaya değil, uzlaşmaya dayanır. Eh, uzlaşmanın nasıl bir şey olduğunu biliyorsunuzdur herhalde. Sosyal adalet, varlığına hiçbir zaman inanmamanız gereken bir cadı, bir hayalettir, der Hayek. Söylediği açık ve doğrudur. Bir zamanlar Avrupa’nın üzerinde dolaşmamış mıydı? Şimdi de oradan buradan arayışlar, çabalar “yeniden, yeniden” sesleri duyulmuyor mu? Hayek, devlete gereksinimi olabildiğince sınırlar; onu sistemin, yani “negatif özgürlüğün” bekçisi ilan eder. Sermaye sınıfları içinde de eşitlikçi olmayan ve olamayacak düzen, “tam rekabet” yalanının da sökülüp atılmasına ve fiyat mekanizmasının üzerine oturmuş, zamanımızın finans dünyasının egemenliğine dayanan monetarist düzenine pek uygun düşer. ??? Adam Smith zamanının koşullarını tahlil etti ve durumu ortaya koydu. Adam gibi adamdı. Hayek sistemi sürdürmenin zorlama yollarını arayan, moral değerleri hiçe sayan zamanımızın sermaye düzeninin adamıydı. Deyim uygunsa, kelimeye etik bazı değerler yüklemişseniz, adam değildi. Monetarist dünyanın geçenlerde yitirdiği Friedman gibi, teori dünyasının çıplaklığını ideolojinin hırslarıyla boyamış bir aydınlanma ve gelecek düşmanıydı. Şimdi Türkiye’de bir “adam” tartışması sürüp gidiyor. Tartışma gerçek özneler üzerinden yapılmıyor. Bu nedenle onların terminolojisini ciddiye almaya gerek yoktur. Çünkü onlar adam değil, tercümandırlar. [email protected] T CHP İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın hazırladığı tasarı AKP’nin de desteğiyle yasalaşırsa 12 Mart’ta resen emekli edilen subaylara, “kıdemli albay rütbesi” üzerinden maaş bağlanacak. 12 Mart 197126 Ocak 1974 tarihleri arasında resen emekli edilen subaylar, maaş bağlanmasından çok itibarlarının geri verilmesini istiyor. AKP’li Eyüp Fatsa’nın benzer bir tasarısının yasalaştığını anımsatan Baratalı, tasarı için AKP’nin destek vereceğini umuyor. oldu. DİSK’in Hukuk Dairesi Müdürlüğü görevini üstlendi. Ancak bu kez de 12 Eylül’ün gazabına uğradı. 12 Eylül darbesi nedeniyle DİSK kapatıldı ve yöneticileri gözaltına alındı. Kendisi de arananlar listesindeydi. Gözaltına alındığında eziyet görmesi kaçınılmazdı. Teslim olmadı ve darbeden iki ay sonra bir yolunu bulup yurtdışına çıktı. Belçika’ya iltica etti ve yurttaşlıktan atıldı. Yurttaşlığa ancak SHPDYP iktidarı döneminde DİSK açıldıktan sonra alındı. Baratalı’nın hazırladığı yasa tasarısını ve darbe mağdurlarının yaşadıklarını Yücel Top’la konuştuk. Her darbe döneminde ordu kendi içinde tasfiyeye yönelmiş. Bunun en kapsamlısı 12 Mart’ta yapıldı. Siz de üsteğmen rütbesindeyken tasfiye edildiniz. 12 Mart’taki bu kıyım yapılmasaydı 12 Eylül olur muydu? Top: Zannetmiyorum. O dönem subaylarının, en azından benim çevremde gördüğüm subayların önemli bir kısmı ri, atılganlıkları, acelecilikleri de bu işte rol oynamış olabilir. Ancak sonuçta tasfiye edilen bizlerin çok büyük bir aşkla ülkelerini ve halklarını sevdiklerini biliyor ve görüyorum. Hâlâ bugün o düşüncelerini terk etmemiş arkadaşlarımız var. atıldınız sanıyorum. Top: Evet... İki darbe gördüm, birini içerde birini dışarda yaşadım. 12 Mart’ta tam içeride 12 Eylül’de ise tam dışarıda. 12 Eylül darbesi olduğunda ben DİSK’in Hukuk İşleri Dairesi’nin müdürüydüm. Darbe olunca aranmaya başladım. 12 Eylül hukuku dostlar başına. Sonuçta ben bir işçi sendikaları konfederasyonunun hukuk işlerinden sorumluydum, avukattım. Hukuksuzluğun egemen olduğu bir dönemde hukukçuların da suçlanması ve yargılanması anlaşılabilir bir şeydi. Darbeden iki ay sonra kasım ayında yurtdışına çıktım. İşçi sendikalarının merkezinin Belçika’da olması nedeniyle oraya gidip iltica ettim. İşin komik yanı, sonradan bana dava bile açılmadı. Tabii yakalansaydım büyük eziyet görecektim diğerleri gibi. Ama sonuçta teslim olmadığım için yurttaşlıktan çıkarıldım. Darbe dönemlerinde dava açmayı gerektirecek bir durum var mı diye düşünülmüyor. “Biz bunu alalım iyice bir haddini bildirelim, ce DEVRİMCİ OLMAK Siz ve arkadaşlarınız resen emekli edilmenin dışında bir de tutuklandınız. Askeri mahkemede neyle suçlandınız? Top: Açılan davada Kara Kuvvetleri içinde devrimci bir örgüt kurma suçundan yargılandık. Bu arada bir anımı aktarayım; Timuçin adlı bir arkadaşımız emekli bir askeri hâkimi avukat olarak tutmuştu. Tonton bir adamcağızdı. Geldi bizlerle görüştü. Neyle suçlandığımızı sordu? “Devrimci olmakla” dedik, çok şaşırdı ve “Tabii ki devrimci olacak Türk subayı, karşıdevrimci mi olacak?” dedi. Sonra cezaevi koşullarını gördü, erlerin bile 1 2 5 KİMLER TASFİYE EDİLDİ Resen emekli edilen subaylardan bazıları: Generaller: Tümgeneral Celil Gürkan, Tümgeneral Şükrü Köseoğlu, Hv.Tuğgeneral M.Ali Akar, Tuğamiral Vedii Bilget, Tuğgeneral Lütfü Erol, Tuğgeneral Ömer Çokgör, Tuğgeneral Necdet Gürkan, Tuğgeneral Mehmet Tuğcu. Albaylar: Nedim Arat, Bahattin Taner, Kadir Tandoğan, Ömer Şamlı, Hidayet Ilgar, Mehmet Namlı, Kadir Ok, Cavit Bayer, Kemal Tunusoğlu, Nihat Değer. Teğmenler: Eşref Erdem, Yücel Top, Ali Kırca, Sarp Kuray, Ömer Laçiner, Atilla Özsever, Erol Kızılelma, Şahin Aldoğan, Hüseyin Atalay, İsmail Cankardeş, Saim Kıroğlu, Hikmet Çelik, Mehmet Akmaner, Seçkin Pader, Hasan Çetin, Ahmet Çoker, Ercüment Çoker, Ahmet Ergüden, Ergün Türüsel, İzzet Demirhan, Ulusel Berrak, Coşkun Erkal, Bülent Dinçer, Vahittin Ergin, Ayhan Kandaş, Ali Ercan, Mehmet Şengör, Volkan Rişvanoğlu, Erol Kartal, Ruhi Demirören, Orhan Atan, Yakup Hindistan, Çetin Algon, Yücel Ersoy, Cahit Uzunhasan, Mustafa Süzer, Emin Babakuş, Bahadır Ergün, Mehmet Tuncay, Fahri Kıvanç, Lütfi Yılmaz, Fahrettin Karayel, Şakir Ündeyici, Mehmet Aktüre, Mehmet Sağcan, Cumali Ülgün, Hasan Koca, Erhan Ünal, İhsan Yanar, Şeref Taş, Okan Esmen, Özmettin Azman, Seffan Özdemir, Haluk Ergüven, İbrahim Çetinkaya. Son iki darbenin mağdurlarından olan ve 12 Mart’ta subaylıktan, 12 Eylül’de ise yurttaşlıktan atılan Yücel Top, Baratalı’nın hazırladığı 12 Mart mağduru subaylara iadei itibar tasarısını olumlu buluyor. Maddi açıdan kimsenin bağlanacak maaşa artık ihtiyacı kalmadığını, ancak kırılan gönüllerin tamiri ve manevi açıdan onore edilebilmesi için tasarının çıkmasında yarar gördüğünü söylüyor. 12 Mart darbesi gerçekleştiğinde Kara Kuvvetleri’nde üsteğmen rütbesindeydi. Aralarında bugünün CHP Genel Başkan Yardımcısı Eşref Erdem, yayıncı ve Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner ve gazeteci Atilla Özsever’in de bulunduğu birçok subayla birlikte “Devrimci örgüt kurma” suçundan tutuklandı. 30 aylık yargılama sonrasında beraat etti. Ancak yargılama sonunda ordudaki görevine dönemedi. Zira birçok arkadaşı gibi o da ordudan resen emekli edilmişti. Aynı zamanda Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi olduğu için işsiz güçsüz kalmadı. Fakülteyi bitirdi ve avukat apitalizm ne kadar acı, somut bir gerçekse, onun siyasal düzeydeki izdüşümü liberalizm de bir o kadar sahtedir. Doğal olarak öyledir, çünkü sömürü düzeni böyle bir sahtekârlık olmaksızın ayakta kalamaz. Zamanını çoktan tüketmiş olan sistemin sürdürülebilmesi, aydınlanmanın “özgürlük” ve “eşitlik” kavramlarının içini boşaltarak, yeniden yaldızlayıp halka sunmakla mümkün olabilmektedir. O eski zamanlarda ticaret ve sanayi erbabı, kendileri için en fazla gereksinim duydukları “özgürlük” ve “eşitlik” türküsünü halkla beraber söyledi. Sonradan bu eşitlik ve özgürlüğün yalnızca kendileri için olduğunu itiraf ettiklerinde çağdaş aydına düşen, kavramları aşmak ve tarihsel yerine yerleştirmek, kapsamını genişletmek, yani aşmak oldu. Teorik olarak aşılmış ve derinleştirilmiş olan bu kavramların pratikte, bir iktidar gücü olarak hâlâ sermayenin elinde ve çoğu zaman onun bir kesiminde yoğunlaşması “yeni liberalleri” pervasızlaştırmakta, ne dediğini bilmez hale getirmektedir. ??? Ekonomide liberalizmin ilk “adam”larından birisi Adam Smith’tir. Adam gibi adamdır. Durumu tahlil etmiş, olanı anlatmış ve kendisinden sonra gelip tahlili genişletecek olanlara en gerekli ipuçlarını vermiştir. Sermaye düzeninin sonraki teorisyenleri, zaman geçtikçe, sistem eskiyip ayakta kalmakta zorlandıkça ve en önemlisi inandırıcılığını yitirdikçe yalanın boyutlarını genişletmişlerdir. Bu bir anlamda da sahtekârlığın sırıtması, olmayan kimi değerlerin var gibi gösterilmesinden vazgeçilmesi pahasına olabilmiştir. Yalanı sürdürmenin zorluğu, sosyalizmin başarılı ya da başarısız, teorik ve pratik bir sistem olarak yeryüzünde görünmesi nedeniyledir. ??? Sermaye düzeninin liberal sahteciliğinin son büyük teorisyeni Hayek’tir. Hayek, örtüyü liberalizmin üzerinden çekip almış, sosyalizm tehlikesine karşı daha “dürüst”, açıkçası etik dışı olmaya karar vermiştir. Sizin özgürlük dediğiniz onun kaleminde “negatif özgürlük”tür. Negatif özgürlük, sistemi, sermaye sahiplerini dışarıdan gelecek zorlamalara, sınırlamalara karşı korumanın adıdır. Öyle ya, insanlar, hani şu her zaman oylarına gereksinim duyulan çalı K 4 3 12 Mart askeri darbesi sırasında ordudan uzaklaştırılan subaylar arasında Yücel Top (1), Ali Kırca (2), Eşref Erdem (3), Ömer Laçiner (4) ve Sarp Kuray (5) da bulunuyordu. Şimdi bu subaylar itibarlarının iadesini bekliyorlar. yurtsever, çok okuyan, sorgulayan, ülke ve dünya sorunları ile yakından ilgili kişilerdi. Askeri servislerde bütün subayların elinde bir kitap görürdünüz. Bu kuşaklar eğer tasfiye edilmemiş olsalardı 12 Eylül olmazdı ya da 12 Eylül’ü gerçekleştiren niteliksiz kadrolar o komuta kademesine gelmezlerdi diye düşünüyorum. Tasfiye edilenler hiyerarşik olarak tepede bulunan komutanlarıyla aynı siyasi görüşte değillerdi. Dünyadaki ve Türkiye’deki gelişen olaylar bu insanları kuşkusuz etkilemişti. O gün o insanların söylediğinin büyük bir bölümü bugün artık reddedilmez bir gerçek olarak kabul görüyor. Tam demokrasi, ekonomik ve siyasal bağımsızlık, planlama gibi görüşler her kesim tarafından savunuluyor. Bu kuşağın tasfiye edilmemiş olması halinde 12 Eylül olmayabilirdi. Tasfiye edilenlerle tasfiyeyi gerçekleştiren kadrolar arasında ne gibi farklar vardı? Top: Tasfiye edilenlerin çok büyük bir bölümü sınıflarında, okullarında iyi, çok iyi derecelerle mezun olmuş parlak öğrencilerdi. Zaten sosyal ve siyasal konuları merak etmek de aslında insanların iyi yetişmeleri ve okumaları ile orantılı bir şey. Bu bakımdan devrelerin ikincileri üçüncüleri arasında arkadaşlarımız vardı. Bu subayların tasfiyesi hem ülke açısından hem de Türk Silahlı Kuvvetleri açısından önemli bir kayıptır. Bu olay sadece kendilerinin tasfiyesi ile kalmadı, kendilerinden sonraki kuşaklar için tehdit unsuru oluştu. Tasfiyeyi yapanlar bizden sonraki genç subaylara ‘ülke sorunları ve siyasetle ilgilenenlerin akıbetini görüyorsunuz’ diye korku saldılar. Tabii bir de bizim kuşağın tecrübesizlikleri, gençliklebizleri itip kakması, hakaretler edilmesi karşısında çok üzüldü ve “Evladım ben kaldıramam bunları” diyerek davaya gelmedi. İddianame en ufak bir maddi delile dayanmadan hazırlanmıştı. Dava yıllarca sürdü ve ancak 1977 yılında beraatla sonuçlandı. Aşağı yıkarı 6 sene sürdü. Ben 30 ay tutuklu kaldım. Emekli edilmeseydiniz askerlikteki idealiniz neydi? Top: Tutuklandığım zaman Hukuk Fakültesi’nin son sınıfındaydım. İki şey düşünüyordum, ya askeri hâkim olmayı ya da kurmay olmayı seçecektim. Diğer arkadaşlarımın da benzer idealleri vardı. Çeşitli fakültelerde okuyan arkadaşlarımız çoktu. Askerlikle ilişkiniz kesildi, hapisten çıktınız, sivil yaşama uyumda zorluk çektiniz mi? Top: Harp Okulu mezunusunuz, üsteğmensiniz ve tutuklanıyorsunuz. Emrinizdeki askerler tarafından itilip kakılıyor, horlanıyorsunuz. Gerçi ne benim ne de diğer arkadaşlarımın bunu sorun ettiklerini pek sanmıyorum ama cezaevi çıkışında sudan çıkmış balık gibi hissediyorsunuz kendinizi. Bir meslekten atılmışsınız, başka bir mesleğiniz de yok. Tuhaf bir duygu. Bereket versin ki ben Hukuk Fakültesi son sınıfında öğrenciydim. Bir iki dersim vardı, onları verdim ve avukat oldum. Ama bu olanaktan yoksun bir yığın arkadaşımız vardı. EYLÜL’DE YURTTAŞLIKTAN ATILDIM Siz sadece 12 Mart değil, aynı zamanda 12 Eylül’ün de mağdurları arasında yer aldınız. 12 Eylül’de de yurttaşlıktan zasını önceden verelim sonra aklanırsa ne âlâ” deniyor. O nedenle kolay kolay hukuka güvenilemiyor. 12 yıl vatandaşlıktan çıkarılmış halde yurtdışında yaşadım. Sonra yurttaşlığa geri alındım ve hiçbir şey olmamış gibi gidip gelmeye başladım. DİSK’in kapalı olduğu, yöneticilerinin de tutuklu olduğu dönemde siz yurtdışında DİSK’in tek temsilcisi olarak Avrupa sendikalarından kabul gördünüz. Bu nasıl oldu? Gülen’in tazminat talebine ret Fethullah Gülen’in, Hikmet Çetinkaya’nın “Nurettin Veren’i tanır mısınız” başlıklı yazısı için açtığı tazminat davası reddedildi. Çetinkaya yazısında, bir dönem cemaatin en etkin isimlerinden biri olan Nurettin Veren’in Fethullah Gülen hakkındaki anılarına yer vermişti. İstanbul Haber Servisi İstanbul 6. Sulh Hukuk Mahkemesi, Fethullah Gülen’in gazetemiz yazarlarından Hikmet Çetinkaya aleyhine açtığı tazminat davasını reddetti. Çetinkaya’nın Politika Günlüğü adlı köşesinde 16 Kasım 2004’te yazdığı “Nurettin Veren’i tanır mısınız?” başlıklı yazısı, haber verme ve eleştiri sınırları içerisinde görüldü. Gülen’in avukatı Orhan Erdemli tarafından mahkemeye yapılan başvuruda, müvekkilinin kişilik haklarının ihlal edildiği belirtilerek, 5 bin YTL manevi tazminat talep edildi. Söz konusu yazıda Gülen hakkında gerçek dışı iddiaların yer aldığı, hukuka aykırı olarak müvekkilinin kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu kaydeden Erdemli, Gülen’in Veren’in öldürülmesi emrini verdiği iddia edilerek son derece ağır iftiraların yer aldığını söyledi. Gazetemiz avukatları tarafından mahkemeye gönderilen cevap dilekçesinde ise, dava konusu yazının yayımlanmasının basın özgürlüğünün gereği olduğu vurgulanarak, “Davacının adı cumhurbaşkanlarıyla, başbakanlarla ve bakanlarla anılmaktadır. Bu nedenle davacıyla ilgili bilgileri kamuoyuna duyurmak basın için hem bir hak hem de bir ödevdir. Davacı, kendi lehine olan yayınları nasıl kabulleniyorsa, kendi aleyhine olanları da kabul etmek zorundadır” denildi. İstanbul 6. Sulh Ceza Mahkemesi’ndeki karar duruşmasına gazetemiz avukatlarından Tora Pekin ve Gülen’in avukatı Erdemli katıldı. Mahkeme yargıcı, Gülen’in açtığı manevi tazminat davasının reddine karar verdi. AZI DİZİSİ DAVASI SÜRÜYOR Öte yandan Çetinkaya’nın “Fethullah Gülen’in kırk yıllık yol arkadaşı Nurettin Veren anlatıyor” başlıklı yazı dizisinin durdurulması davası ise 2005 yılı Eylül ayından beri Üsküdar 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde devam ediyor. DİSK’İN BÜROSU Top: Bu başlı başına bir olay. Askeri darbe olduğu zaman DİSK 13 yaşındaydı. DİSK kapatıldı ve 12 sene faaliyetlerinden alıkonuldu. Cezaevindeki arkadaşların verdiği yetki ile bu 12 sene süresince DİSK’i yurtdışında ben temsil ettim. DİSK’in yurtdışı bürosu olarak faaliyet gösterdim. Adıma davetiyeler geliyor, toplantılara katılıyordum. Bu süre içinde DİSK’i Avupa Sendikalar Konfederasyonu’na, Ulusal Birlik Sendikalar Konfederasyonu’na üye ettim. Sizlere iadei itibarınızı verecek bu yasa tasarısını nasıl karşılıyorsunuz? Top: İşin hakçası uzun yıllar hukukla uğraşmış biri olarak ceza almamış hatta kimileri yargılanmadı bile insanların bir biçimiyle iadei itibar edilmeleri normaldir. Bu yaraların sarılması açısından da iyi bir şeydir. Maddi açıdan kimsenin bağlanacak bu maaşa ihtiyacı belki olmayabilir ama tanınma, eski itibarlarının geri verilmesi ve Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu göstermesi açısından son derece olumlu bir adım olur. Maddi açıdan değil manevi açıdan onore edilmemiz, kırılmış gönülleri tamir eder diye düşünüyorum. Y 12
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle