03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Türkiye’ye emperyalist dayatma AV. FEVZİ ÇAMLI rmenilerin tarihte ilk kez Urartu Krallığı ile tarih sahnesine çıktıkları; Urartuların (1.Ö.1100700), tarih sahnesinden çekilmesinden sonra Kimmer, Frig, Med, Kalde, Arsak, Pers, Selefki, Sasani, Bagrat, Ani vb. krallıkların egemenliklerinde yaşadıkları biliniyor. Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları döneminde Kafkas ve Klikya bölgelerine dağılan, buralarda iki beylik halinde ve yaklaşık 500 yıl Osmanlı İmparatorluğu’nun sadık uyruğu olarak yaşayan Ermenilerle Osmanlı İmparatorluğu arasındaki barış ve huzur ortamı, Akdeniz'in sıcak sularına inmek isteyen Rusların, Ermenileri Osmanlı'ya karşı kullanma siyasasıyla sarsıldı. 18771878 OsmanlıRus Savaşına kadar "Milleti Sadıka" diye bilinen ve bu tarihten sonra Ruslarla Batılı emperyalist ülkelerin kışkırtmaları sonucunda Türklere düşman haline getirilen Ermenilerin taşkınlık/şiddet ve terör eylemleri, "93 Harbi" diye bilinen bu savaşla ortaya çıktı. Hınçak ve Taşnak adlı iki Ermeni terör örgütünün güdümünde gelişen bir Ermeni Devleti kurma siyasası çerçevesindeki etkinlikleriyle güç ve destek kazandı. Rusların 1914'te, Kafkas sınırında bulunan Kars üzerinden Osmanlı topraklarına saldırması üzerine, Ermeni Hınçak ve Taşnak örgütleri, kurdukları çetelerle Osmanlı Ordusunun geri bölgelerini vurmaya, lojistik desteğin savaşan güçlerin ulaşmasına engel olmaya, Erzurum/Bayburt/Van/Bitlis/Muş/Maraş/Urfa bölgelerinde sayısız isyanlar çıkarmaya, Türk halkına saldırmaya, kitle halinde cana ve mala kastetmeye başladılar. Kars, Erzurum, Bayburtlu olup da Ermeni Mezaliminde dedelerini yitirmeyen yoktur. Nihat BEHRAM'ın son günlerde yayınlanan "Miras" adlı romanı, Ermeni Mezaliminin kanıtları ile doludur. Ermeniler, bütün Kuzeydoğu Anadolu’yu yağmalıyor, yakıyor, yıkıyor, insanlar katlediyordu. Ermeni zulmünün yaşandığı Kuzeydoğu Anadolu, adeta bir yangın yeri görünümündeydi(1). C strateji ATİNA’DAN MURAT İLEM ışişleri Bakanı Abdullah Gül haftaya tekrar Atina’ya geliyor. Zaten bu son dönemde “komşu kapısı” yapılan Yunanistan ziyaretleri, artık olağan hale geldi. Abdullüh Gül gelmesine gelsin de, bu ziyaret öncesinde Yunanistan’da hükümet ve dış işlerine çok yakın kaynaklardan nazik ama bir o kadar da net mesajlar gönderilmeye başlandı. Bazı yazarlar Dora Bakoyannis’in TürkYunan ilişkilerine verdiği önem vurgulayarak, bu ziyaretin kısıtlı da olsa (sadece TürkYunan ilişkileri konusunda) faydalı olacağını belirtiyorlar. Bazıları ise 11 Aralık tarihindeki AB zirvesi öncesinde Gül tarafından Atina’da yapılması düşünülen kulis faaliyetlerinin süreci değiştirmeyeceğine dikkat çekiyor. Yunan basın organlarında “Türkiye, Kıbrıs ve AB kriterleri konularında hiçbir olumlu adım atmamışken, Abdullah Gül Atina’ya gelip ne yapacak?” sorusu açıkça soruluyor. Kibarlığı bir tarafa bırakırsak, Yunan hükümetine yakın basın şunu söylüyor: “Buraya turistik ziyaret için gelecekseniz gelin. Ege’de güven arttırıcı önlemler konusunda bizi rahatsız etmeyecek (kamuoyunu kızdırmayacak, oy kaybettirmeyecek) birkaç anlaşmaya belki evet diyebiliriz. Ancak, TürkiyeAB ya da Kıbrıs konusunda kulis anlamında temas umuyorsanız, Atina’da ekmek bulamazsınız.” Sözün özü, “boşuna gelmeyin, yorulmayın” demek isteniyor. ??? Bu noktada aşağıdaki konuların altının kalın çizgilerle çizilmesi gerekir. Yunanistan’daki YDP hükümeti oy kaygısı yüzünden sürekli olarak kaçak, kaygan ve ikiyüzlü politikalar izliyor. Özellikle Kıbrıs konusunda masaya değil oturmak, “masa” sözünü bile duymak istemiyor. Türkiye’nin hatalı politikaları sonucunda Yunanistan uluslararası alanda Kıbrıs konusunda dördüncü taraf ülke olması gerekirken, izlediği akıllı politikalar sonucunda bu durum Rum yönetimi, KKTC ve Türkiye olarak artık üçlü olarak tartışılmaya başlanmıştır. Daha da ileri gidersek, Finlandiya’daki gizliliği kalmamış görüşmelere KKTC yetkililerinin çağırılmadığı dikkate alındığında, TürkiyeRum 1 ARALIK 2006 CUMA Nazik Olmak! yönetimi ile olayı tartışmak zorunda bırakılmaktadır. Yani artık Kıbrıs konusu AB ve Yunanistan’ın istediği gibi ikili olarak tartışılır hale gelmiştir. Tüm bu gelişmeler dikkate alındığında, Kıbrıs’ta 1960’dan bu yana asker bulunduran, üsler kuran, ENOSIS ilan etmek için darbeler yaptıran, tehdit ve şantajlarla Rum yönetimini AB’ye aldıran, bu şekilde Türkiye’nin AB yoluna büyük engel koyan, Kıbrıs’ta taviz vermesi için her türlü kulis faaliyetini çekinmeden yapan, bir taraftan Türkiye ile göstermelik temaslar yapıp, bu görüşmeler biter bitmez Rum yönetimine bilgi vererek “korkmayın sizi satmayız” mesajları gönderen, AB içinde Rum kesimine karşı her hareketin karşısında durup, gerektiğinde rest çeken (Türkiye konularında), kısaca Türkiye’nin yüzüne gülüp arkasından yapmadığını bırakmayan Yunanistan değil midir? ??? Bu gerçekler dikkate alındığında Gül’ün 78 Aralık tarihinde Atina’ya yapacağı gezi, kesinlikle AB devlet ve hükümet başkanlarının yapacağı zirve sonrasına ertelenmelidir. Aralık ayındaki AB ve Kıbrıs gelişmeleri değerlendirildikten sonra ocak ya da şubat ayında yapılması muhtemel Yunanistan ziyaretinde ise Karamanlis hükümeti yetkililerine net ve açık olarak şunlar söylenmelidir: “Türkiye ile daha fazla oynayamazsınız. 70 milyonluk ülke sizin ‘barış ve dostluk’ kılıfı altında izlediğiniz çirkin politikaların aktörü olamaz. AB yolunda önümüze konan sözde kriterlerin gerçekte sizin çabalarınız sonucu siyasi parametreler haline geldiğini gözlemekteyiz. Aynı şekilde sözde Ermeni ve Pontus soykırımları konusundaki girişimleriniz de tarafımızdan büyüteç altına alınmıştır. Bundan sonra gerek AB içinde, gerekse uluslar arası alanda izleyeceğiniz politikalar Türkiye’ye karşı ne kadar dost ve samimi olduğunuzun kanıtı olarak değerlendirilecek, doğal olarak ilişkilerimize yön verecektir” Aslına bakılırsa bu noktada ünlü bir sözümüz aklıma geliyor: “Daha neler söylenir ama, denmez ki diyesin...” [email protected] D E Ermenilerin sürekli gündemde tutmaya çalıştığı iddialar, geçmişte olduğu gibi günümüzde de Türkiye’yi zayıf düşürmek için kullanılıyor. Geçmişte Haçlı Seferleri’yle ortaya çıkan anlayış günümüzde emperyalist dayatmalara dönüşmüş durumda. ERMENİ ÖRGÜTLERİ VE GÖÇ 19141920 yılları bütün Avrupa için acı dolu yıllardır. Osmanlı Orduları Kafkas ve Balkan cephelerinde yenilmişti. Halk, acz ve çaresizlik içindeydi. Bu ortamda, Osmanlı halkı yanında, Ermenilerin de acılar çektiği inkar edilemez. Ama, acıyı çekenlerin sadece Ermeniler olduğunu, Türk halkının acı çekmediğini savunmak hakça ve doğru değildir. Ermenilerin; kuzeyde Ruslara, Kilikya'da Fransız ve İngilizlere verdiği desteği ve sivil halka yaptığı katliamı, Rusya Cephesindeki Sarıkamış çarpışmaları nedeniyle önleyemeyen Osmanlı Hükümeti, 21 NİSAN 1915'te Hınçak ve Taşnak örgütlerinin her türlü eylem ve işlemlerinin durdurulmasına, 27 Mayıs 1915'de ise, yukarıda belirtilen bölgelerdeki Ermenilerin MusulHalep başta olmak üzere Suriye içlerine göç ettirilmelerine karar verdi. Başka bir anlatımla; Ermeniler, Osmanlı Devletine karşı isyan başlatmıştır. İstanbul'daki Osmanlı Bankası saldırısı, II.Abdulhamit'e düzenlenen 80 kilo ağırlığındaki bombalı saldırı, Sadrazam Sait Halim Paşa'nın Roma'da (1921), Talat Paşa'nın Berlin'de (1921), Cemal Paşa'nın Tiflis'te öldürülmeleri; ahırlara, samanlıklara doldurularak öldürülen Türk halkının son yıllarda bulunan toplu mezarları, Ermeni Mezaliminin hangi boyutta olduğunun örnekleridir. Ermenilerin bu saldırıları, Türkiye Cumhuriyeti döneminde askersivil birçok diplomatımıza karşı sürdürüldü. Bu zorunlu göç, Osmanlı tarihinde "tehcir" olarak bilinir. İşte, Ermenilerin doksan yıldan bu yana soykırım diye Dünyada taraf toplamaya çalıştıkları olay budur. Ancak, soykırım savı, haksız ve dayanaksızdır. Çünkü, Osmanlı Hükümeti, soykırım yapmamış; zulüm yapan, şiddete başvuran, Türk halkını katleden Ermenilerin yaşadıkları bölgeyi değiştirmiştir. Nitekim, şiddete başvurmayan, isyan çıkarmayan Orta Anadolu Ermenileri için göç kararı alınmamıştı. Bölgede, bu tarihte, Amerikan ve İngiliz Heyetlerince yapılan incelemelerde, Ermenilerin katledilmedikleri, kilise ve okullarının sağlam olduğu, Ermenilerin Türk halkını vahşet sayılacak yöntemlerle öldürdüğü belirlenmiştir. Değerli Emekli Büyükelçi Bilal N. Şimşir, "Ermeni Dosyası" adlı araştırmasında Ermeni sorununu bütün boyutlarıyla incelemektedir. Osmanlı Hükümetinin "göç" kararı, her iki tarafın barış/huzur ve sükun içinde yaşamaları amacıyla alınmış olup, Ermenilere gönderildikleri bölgede arazi tahsis edilmiş, güvenlik içinde yaşamaları sağlanmaya çalışılmıştı.(2). Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşından (19141918) yenik çıkması üzerine imzalanan Mondros ve Sevr Anlaşmaları ile Kuzeydoğu Anadolu’da bir Ermenistan Devleti’nin kurulması kararlaştırılmış olsa da 1920'de Rusların yenilgisiyle sonuçlanan Kafkas Cephesi ile Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Ermeniler, Rusya'ya göç edip Ermenistan Devleti’ni (SSCB içinde) kurmuş, 3 Aralık 1920'de imzalanan Gümrü Anlaşması ile bugünkü Ermenistan sınırımız çizilmiştir. Şu gerçeği de belirtmek gerekiyor: Esasen, soykırım yapıldığı savunulan Kars (Ardahan, Iğdır) Bölgeleri 1920'ye kadar Rusların egemenliğindeydi. Soykırım yapıldığını kabul anlamına gelmemekle birlikte, bu tarihte meydana gelen olaylardan Rus Devleti sorumlu olmalıdır. Osmanlıların Sarıkamış'ta 90 bin şehit verdiği açlık ve hastalık koşullarında, Ermenilerin de ölebileceği kuşku götürmez. Hele, Türkiye Cumhuriyeti’nin, hiç ilgisi bulunmayan Ermeni Sorunu ile suçlanması, uluslararası hukuk kurallarına da aykırıdır. Çünkü, Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı sonunda yenilmiş/yıkılmış; orduları dağıtılmış, toprakları işgal edilmiştir. Bu imparatorluğun bir kısım toprakları üzerinde bir bağımsızlık savaşı sonunda Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. GÖÇ YARGILAMALARI Diğer yandan, 1600'lü yıllarda İspanya'dan sürgün edilen Yahudilere kucak açan yedi yüzyıl birçok din ve ırktan insanı adalet ve eşitlik içinde bir arada tutan Osmanlı'ya soykırım suçlamasının yapılması kasıtlı bir yakıştırmadır. Nitekim, göçün güvenlik içinde yapılması için önlem ve kararlar alan Osmanlı Hükümetince, bu Ermeni savları soruşturulmuş, kusurlu bulunanlar Divanı Harpte yargılanarak mahkum edilmiş, bazıları idam edilmiş, önemli bir bölümü de Malta'ya sürgüne gönderilmiştir. Soykırım savlarının yöneltildiği 19151916 yıllarında, Osmanlı Devleti'nde (Prof.Dr. Emre Kongar'ın söyleyişiyle) halk, "yorgun bitkin, aç, hasta ve güçsüz olup, tarım çökmüş, endüstriyel üretim zaten yok, para yok, ordular yenile yenile küçülmüş, yönetici komutanlar genç ve deneyimsiz, ordu Almanların yönetim ve denetimindedir". Bu koşullar altındaki bir Hükümetin soykırım yapmasını düşünmek bile olanaksızdır.(3) Esasen, Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecini geciktirdiği bu dönemde, Osmanlılarda ne ırkçılık, ne de ulusçuluk düşüncesi vardır. Böyle bir düşüncesi/siyasası bulunmayan Osmanlı Hükümeti’nin soykırım kararı almış olması düşünülemez. Osmanlı Hükümeti’nin önemli bakanlıklarına Rum ve Ermenilerin atanması, büyükelçilik ve belediyeler başta olmak üzere birçok yönetsel görevlerde bulunması bu düşüncemizi kanıtlıyor. Ayrıca, askerlik hizmetinden ayrık tutulmaları nedeniyle ticaret, sanayi ve tarım işlerini ellerinde bulundurdukları için zenginleşen Ermeniler, gönenç ve huzur içinde yaşamışlardır. Şu da var: Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş yıllarında sadece Ermeniler değil, TürkKürtLazÇerkez vb. bütün herkes acı çekmiştir. Ermenilerin yaşadığı zorunlu göç, Osmanlı tarihinde sadece Ermenilere değil, isyan eden Karamanoğulları'na da uygulanmış, onlar da Batı Trakya'ya göç ettirilmiştir. Kadın hakları raporu SOYKIRIMIN KOŞULLARI Soykırım bir insanlık suçudur. BM’nin toplu öldürmeleri soykırım sayılabilmesi için aradığı koşullar şunlardır: 1 Soykırım, bir etnik ya da dinsel grubu imha/yok etmek için devlet siyasası olarak uygulanmalıdır. Osmanlı Devleti'nin "Ermeni Soykırım kararı ve siyasası" yoktur. 2 Soykırım, tek bir bölgede değil, bütün ülkede uygulanmalıdır. Soykırım savları, sadece Kuzeydoğu Anadolu ile ilgili olup bütün Osmanlı topraklarını kapsamaktadır. 3 Soykırımın bir kez değil, sürekli olarak yapılması gerekmektedir. Göç kararı, Haziran 1915'te alınmış, o yıl içinde sona ermiştir. AP’nin türban ilgisi Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL Avrupa Parlamentosu (AP) Cinsiyet Eşitliği ve Kadın Hakları Komisyonu’nun Türkiye raporunda, türbanlı kadınların resmi işgücü piyasasında ayrımcılığa maruz kalıp kalmadığının saptanması istendi. Daha önce Türkiye raportörü Camiel Eurlings’in hazırladığı raporda ilk kez yer verilen türban konusu, bu defa kadın hakları raportörü Sosyalist Parti’den Hollandalı üye Emine Bozkurt’un raporunda ele alındı. “Türkiye’de Kadınların Sosyal, Ekonomik ve Politik Yaşamda Rolü” başlıklı raporun “işgücüne katılım” bölümünde, “Cinsiyete dayalı ayrımcılık riskinin olup olmadığını saptamak için Türk hükümetinden türbanlı kadınların katılımları da dahil olmak üzere, kadınların işgücü piyasasına erişimlerinde karşılaştıkları ayrımcılıkla ilgili sağlıklı veriler sağlanması talep edilir” ifadeleri yer aldı. Türkiye’deki kadın haklarına yönelik ağır eleştirilerin yer aldığı raporda, bu konudaki yasaların geriye döndürülme çabalarının endişeyle izlendiği ifade edildi. Raporda kadına şiddeti suç sayan yasanın gözden geçirilmesi çabalarından AKP milletvekili Halil Ürün’ün eşine şiddet uygulamasıyla vazgeçilmiş olmasına dikkat çekildi. Hükümete ve AB Komisyonu’na namus cinayetlerini bir öncelik olarak ele alma çağrısının yapıldığı belgede, güvenli sığınma evleri yapılması, kadın odaklı ekonomik gelişmeye teşvik sağlanması ve namus cinayetlerini cezalandıran yasaların uygulanması istendi. Haçlı yaklaşımı zetle, Ermeni iddiaları, olayla ilgisi olmayan Türkiye Cumhuriyeti'ne, tarihsel düşmanlıkları körükleme amacını taşıyan emperyalist bir dayatmadır. Haçlı Savaşları hangi amaçla yapılmış ise, "Ermeni soykırım" savı da bu amaçla sürdürülmektedir. Bu dayatma, hak ve özgürlüklerin bayraktarlığına soyunan Hıristiyan Dünyasında, Ermeni soykırımı yasalarının kabulü ve aksini savunmanın suç sayılması ile sonuçlanmış; Avrupa Parlamentosu'nun bile soykırım kararı alması ve ortaklığa kabulde önümüze Ermeni iddialarını engel olarak çıkarmayı planlaması, bu düşmanlığın sürdürüldüğünü gösteriyor. Bu dayatma ile; 1 Soykırımın tanınması, 2 Tazminat ödenmesi, 3 Toprak verilmesi hedeflenmektedir. Ermeni iddiaları, kökü Haçlı Seferlerine değin uzanan, Anadolu'nun parçalanması mücadelesinin parçalarından biridir. Bu yöntemle, "Hasta Adam" diye niteledikleri Osmanlı İmparatorluluğu'nu parçalayan emperyalist Batılı devletler, bu eski emellerini Ö Türkiye Cumhuriyeti'ni bölmek/parçalamak suretiyle gerçekleştirmek istiyorlar. Ancak, güncel siyaset ve uluslararası hukuk anlamında, Türkiye Cumhuriyeti, bu girişimlere karşı ulusal birlik/bağımsızlık/egemenlik ilkesinden en ufak bir sapmaya tahammül etmemelidir, etmeyecektir. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti; kuruluş felsefesi, coğrafi konumu, ekonomisi, doğal ve kültürel zenginlikleri ile bu donanıma sahiptir. Yukarıdaki anlatımlar açısından değerlendirildiğinde; 1789 Devrimi ile Dünya Demokrasilerine örnek olan, Anayasasında "BağımsızlıkÖzgürlükKardeşlik" ilkelerine değişmez ilke olarak yer verilen Fransa Ulusal Meclisi’nin, "Ermenilere soykırım yapılmadığını savunmayı suç kabul eden" yasayı kabul etmekle engizisyon karanlığına döndüğünü, Haçlı Seferleri zihniyetini sürdürdüğünü düşünmemek mümkün değildir. Dipnotlar: (1) Aziz, Ahmet; Triumuia, Yalçın Yayınları, Roman, 2006 (2) BEHRAN, Nihat: Miras, Everest Yayınları, Roman 2004 (3) KONGAR, Emre: Tarihimizle Yüzleşmek, Remzi Kitapevi, 2006 Kaya, Hollanda Meclisi’nde ‘Soykırım’ baskısı geri tepti Haluk BAKIR AMSTERDAM Resmi sonuçları dün açıklanan Hollanda genel seçimlerinde “Ermeni soykırımını tanı” baskılarına direnen D66 partisinin 6. sıra adayı Fatma Koşer Kaya, Türk seçmenlerin tercihli oylarıyla seçildi. 25 bin dolayında tercihli oy alan Kaya, böylece İşçi Partisi’nden Nebahat Albayrak, Hıristiyan Demokrat CDA’dan Coşkun Çörüz ve Sosyalist Parti’den Saadet Karabulut’la birlikte Hollanda parlamentosuna seçilen 4. Türk asıllı aday oldu. D66, seçimler öncesinde Ermeni soykırımını tanımadıkları gerekçesiyle Ayhan Tonca ve Osman Elmacı’yı aday listesinden çıkaran CDA’yı ve Erdinç Saçan’ın adaylığını iptal eden sosyal demokrat PVDA’yı, “soykırım” konusunda sınavdan geçirerek onları ayrımcılık yapmakla suçlamış, bazı Türk kuruluşları KoşerKaya için tercihli oy kampanyası başlatmışlardı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle