17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili [email protected] üfus yoğunluğu, jeopolitik konumu ve doğal kaynaklarıyla Orta Asya’nın en stratejik ülkesi olan Özbekistan, bağımsızlık konusunda yerinde bir duyarlılık ve Batılı ülkelerin bu tür özellikleri taşıyan tüm ülkelere yönelttikleri emperyalist saldırılara karşı koyma kararlılığını gösteren nadir ülkelerden biridir. Türkiye Cumhuriyeti de geçmişte yüce Atatürk’ün "bağımsızlık karakterimdir" anlayışıyla Batılı sömürgecilere karşı koyup onlara genç Türkiye Cumhuriyeti’ni sömürmeleri ve kontrol etmeleri fırsatını vermemişti. Ne var ki Atatürk’ün ölümünden sonraki süreçte yabancılar ülkemizi ağır ağır işgal ettiler. Son derece ayrıcalıklı, dokunulmazlık perdesinde dilediklerini yapacakları, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını tehlikeye atacak üsler kurdular. Ekonomik kaynaklarımızı diledikleri ölçüde değerlendirdiler veya hiç değerlendirmediler. Ulaştırma ve sanayi sistemimizi Batılı sömürgeci çıkarlara uygun olarak yönlendirip bir kısmını kısırlaştırdılar. Bütün bunları sağlamak ve bu süreci devam ettirmek ve ayrıca iç ve dış politikamızı kontrol altında tutabilmek amacıyla ülkemizde önce sağsol hizipçiliği/ayrımcılığı sonra da asırlardır beraber kardeşçe, barış içinde yaşamış Türk ve Kürtleri birbirine düşürme stratejisini uygulamaya koydular. Silahlı Kuvvetlerimiz bu oyuna 1990’ların sonunda son verince Türkiye’de yönetim değişikliği Batılılar açısından kaçınılmaz olmuştu. Bunu da 2002’de sağladılar. Ve bugün maalesef Türk ekonomisinin yüzde 70’i bankacılık sistemimizin yüzde 40’ı, haberleşme sistemimizin yaklaşık yüzde 80’i yabancı kontrolüne girdi. Batılı entrikacılar bunu sürdürebilmek için "böl ve kontrol et" ilkesi ışığında Türk toplumunu etnik açıdan parçalamanın ötesinde yıllardır sürdürdükleri yine çok hassas bir konu olan din olgusunu alabildiğine istismar edici ve bundan nemalanıcı bir sınıf yaratma politikasında, kendileri açısından başarılı olacak bir adım attılar. Amerika, siyasi açıdan, demokratik mekanizmalara uygun olarak Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) adı altında, Müslüman Ortadoğu’yu daha iyi kontrol edebilecek bir strateji Tarihsel ve güncel deneyimler ışığında… C S TRATEJİ kısmının doğal kaynakları, bir kısmının ise stratejik konumları önemliydi. Bu önemli potansiyele bir şekilde el koymak gerekiyordu. Bu da "böl ve kontrol et" stratejisiyle gerçekleştirilebilirdi. Ortadoğu’da Irak parçalanmış; zaten son derece zayıf olan ulusdevlet anlayışı ve laiklik tamamen ortadan kaldırılarak Irak halkı birbirine düşürülmüş; Filistin halkı yine din olgusu kullanılarak ve kardeş kavgası çıkarılarak parçalanma noktasına getirilmiş; Lübnan da aynı stratejilerle paramparça edilmişti. Ortadoğu’da uygulanmakta olan bu strateji Türkiye’de de sahneye konulmak istenirken bir yandan da eski Sovyet topraklarında da buna benzer oyunlar sahneye çeşitli versiyonlarla konulmak istendi. Önce bir kısım Batılı Sivil Toplum Kuruluşu (STK) eliyle Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan gibi ülkelerde demokrasi adına toplumsal dinamikler, etnik unsurlar da kullanılarak harekete geçirildi. ABD, sözde "terör gerekçesi" ile işgal ettiği ve işgalle birlikte trajik bir şekilde kardeş kavgasına, parçalanmaya sürüklenen ve eskisinden beter hale gelen Afganistan’ı bahane ederek uygulamaya koyduğu "Hazar çevresini kuşatma stratejisi" çerçevesinde, Orta Asya ülkelerinde başka gerekçelerle üsler edinme ve buralara yerleşme çabasına girişti. Hatırlanacağı üzere ABD, geçmişte Türkiye dahil bir çok ülkeyi komünizm tehlikesiyle korkutarak bu ülkelerde üsler edinmiş ve böylece kontrol altına alma stratejisinde son derece başarılı olmuştu. Nitekim aynı politikayı yıllar sonra Orta Asya ülkelerinde izlediğini görüyoruz. Bu ülkeler içinde Özbekistan’ın ayrı bir önemi bulunuyor. Özbekistan, ABD, Rusya Federasyonu ve Çin’in Avrasya politikalarının temel taşlarından biri olabilecek bir ülkedir. Öyle ki, Coğrafi ve beşerî özellikler dikkatle değerlendirilecek olursa, her üç ülkenin de Orta Asya’da etkinliğinin temel şartlarından biri, Özbekistan’la işbirliğidir. Bölgeyi çok iyi bilen ve yıllarca yönetmiş olan Rusya Federasyonu’nun ihtiyatlı siyasal yaklaşımının aksine hızla ve ne yaptığını bilmeden "her şey benim" mantığı ile hareket eden ABD ve her yerde olduğu gibi ABD ile rekabet etme çabasında olan AB ülkelerinin bölgede özellikle Özbekistan üzerinde geliştirmek istedikleri etkinlik ve kontrol çabaları süreç içinde ayan beyan ortaya çıkmaya başladı. Ne var ki başta ABD olmak üzere Batılıların bu sömürgeci yaklaşımı ve ülkeleri kontrol altına alma stratejisi, Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov’un dikkatinden kaçmadı. Batılıların söz konusu amaçları karşısında son derece duyarlı bir politika izlemeye başlayan Kerimov, kaçınılmaz olarak emperyalist emelleri olanları rahatsız etmeye başladı. Esasen Gürcistan, Ukrayna ve özellikle Kırgızistan’da toplumların Batılı STK’lar aracılığı ile ve renkli devrimler adı altında sokağa düşürülmeleri Kerimov yönetiminin dikkatini çekti ve Kerimov, Özbekistan’ın olası bir karmaşaya sürüklenmemesi için kararlı bir şekilde ve Atatürk’ün bağımsızlık anlayışı paralelinde emperyalist emellere dur dedi. Yabancı STK’ları ve her şeyden önemlisi ABD’nin Hanabad’daki mevcudiyetini kapı dışarı etti. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler bundan müthiş derecede rahatsız oldular. N Özbekistan’a yönelik saldırılar Emperyalizmin hedeflerini gerçekleştirmek için tarihsel uygulamalarına Türkiye muhatap olmuştu. Günümüzde Ortadoğu’ya komşu olması nedeniyle Irak, Lübnan, Filistin’de neler yaşandığına da tanık oluyor. Ekonomik varlıkların el değiştirmesi bakımından Türkiye, yabancılaşmaya tanık oluyor. çerçevesinde, Türkiye’de de halkın din duygularını kullanabilen bir yönetimle ve sözde bir "dinler arası diyalog" yutturmacasıyla, Türkiye’nin temel gücü ve Türk toplumunun bütünlüğünün temel unsuru olan laikliği ayaklar altına alabilecek bir politik yönetim anlayışının iktidara gelmesine destek verdi. Bunun sonunda maalesef Türkiye her geçen gün biraz daha Batılı emperyalistlerin kontrolü altına girmeye başladı. Başka bir deyişle, bu süreç içerisinde Türkiye’de Atatürk’ün "bağımsızlık karakterimdir" anlayışı terk edildi. ÖZBEKİSTAN’NIN BAĞIMSIZLIK ÇABALARI Türkiye’de küresel güçlerin hegemonyası bu şekilde yol alırken, 1990’ların dünyadaki yeni ve önemli bir oluşumu da eski Sovyetler Birliği topraklarında başlamıştı. Burada ortaya çıkan devletler içinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri özel bir önem kazanarak süreç içinde Batılı emperyalistlerin ilgilerini yoğunlaştırdıkları ve BOP benzeri bir Büyük Avrasya Projesi’nin hayata geçirilmeye çalışılacağı bir bölge haline geldi. Söz konusu ülkelerin bir Kerimov ANDİCAN OLAYLARI Ancak biliyoruz ki Batı, öyle hemen pes edecek bir yapıda değil. Her zaman için ceplerinde, gerektiğinde kullanabilecek başka enstrümanlar mutlaka vardır. Bu enstrümanların başında da din unsuru ve silahlı eylem yaptırmak geliyor. Soğuk Savaş döneminde, Sovyetler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle