17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 Yrd. Doç. Dr. Sait YILMAZ Beykent Üniversitesi SAM Müdürü [email protected] Kuzey Irak için yeni bir strateji ihtiyacı… C S TRATEJİ gündemimiz PKK’ya odaklanarak daraltılmakta, çıkarlarımız kısırlaştırılmakta ve terörle mücadele ile ilgili haklarımız dahi sözde diyalog yolu tavsiyesi ile vesayet altına alınmaktadır. Nitekim sözde ulusalcı bazı kesimler bile söz konusu müdahalenin sadece "Kuzey Irak’taki PKK’nın yok edilmesine yönelik ve kısa süreli bir harekat olacağını" ifade ederek bu propagandaya yardımcı olmaktadırlar. Türkiye’nin Kuzey Irak’taki çıkarları önem derecesine göre sırası ile Kerkük ve Musul’daki enerji kaynakları, bölgedeki Türkmenlerin haklarının korunması ve nihayet bölgedeki terör örgütü yataklarının tamamen yok edilmesidir. Türkiye’nin Kuzey Irak’taki ulusal çıkarları içinde Osmanlı döneminden bugüne gelen ve bugün artık anlamını yitiren 1926 Anlaşmaları ile sekteye uğrayan Misakı Milli’nin revize edilmesi, bu kapsamda Kerkük ve Musul’daki haklarımızın ve Türkmen varlığımızın korunması PKK sorunundan daha önceliklidir. Bu ülkenin vatandaşı olan herkes başkalarına demokratik gözükeceğim diye ulusal çıkarlarımızı açıkça ifade etmekten ve savunmaktan çekinmemelidir. Bu çıkarların önündeki engel ise sanıldığı gibi sadece ABD değil onun çıkarlarına hizmet ederek bağımsız Kürdistan hayalini gerçekleştireceğini sanan Kürt grupların başındaki lider tayfasıdır. Özetle Kuzey Irak’ta sorun sadece PKK’nın yok edilmesi değil bölgenin güvenlik ortamının yeniden şekillendirilerek bir grup eşkıyanın başında olduğu Kürt denetiminden Türk denetimine geçirilmesidir. B Türkiye 21.yüzyılın ilk çeyreğinde başına örülen önemli sorunların sarmalında kendisine çıkış yolları ararken Soğuk Savaş sonrası dönemin gerektirdiği yeni bir vizyon ve buna uygun devlet yapılanması ve rollerini belirleyememenin sıkıntılarını yaşamaya devam ediyor.(1) Bu sıkıntıların başında da güvenlik politika ve stratejileri üretmedeki iç siyasal ve yapısal sorunlar yanında ulusal çıkarların proaktif olarak sağlanmasını ve korunmasını temin edecek bir güç projeksiyonu eksikliği gelmektedir. Dış dinamikler açısından ise bir yandan ABD’nin tek yanlı ve baskıcı politikaları karşısında kendini köşeye sıkışmış hissederken AB’ci postmodern dayatmalar ile ülke bütünlüğü ve güvenliği açısından önemli iç parametreleri kaybetme riskini her gün biraz daha fazla hissetmektedir. İç ve dış güvenlik ortamımız dış dinamikler ve onların içerdeki uzantıları ile yoğun bir propaganda ve psikolojik savaş kullanılarak şekillendirilirken, bizden beklenen ise demokrasi, ötekinin hakları, serbest piyasa düzmecesi gibi etiketler altında kamufle edilen yeni düzene ikna olmamız ve çevremizde olan biteni kabullenmemizdir.(2) Güvenlik sorunlarımız içinde en yakın tehlike olarak Kuzey Irak’ta gittikçe kangren haline gelen oluşumlar ile ilgili operatif tedbirler alma ve yeni bir strateji belirleme ihtiyacı için zaman neredeyse çok geçe yakın bir hale gelmiştir. Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından da açıklandığı gibi "Irak’ın bütünü ve özellikle kuzeyi Türkiye açısından tam bir çözümsüzlüğe doğru gitmektedir.(3)" Yumuşak güç kullanımı Türkiye’nin Irak’tan algıladığı tehdit son aşamasına gelmiş durumda. Bu tehdidi önlemenin yolu artık yeni bir strateji ile mümkün. Uzun süren ve 2000’li yılların başında alt seviyeye düşürülen bölücü terörün tırmanışa geçmesi Ankara’nın dikkatinin dağıtılmasına yöneliktir ULUSAL ÇIKARLARIN SINIRI Kuzey Irak’taki ulusal çıkarlarımız bölücü terör unsurlarının yok edilmesi ile sınırlı değildir: Kuzey Irak’a müdahalenin yoğun olarak tartışıldığı bugünlerde ülkemiz gene dışarıdan ABD düşünce merkezlerinin de kullanıldığı yoğun bir propaganda ve psikolojik savaşa tabi tutularak, iç istikrarsızlığa sürükleneceği savı ile baskı altına alınmaya çalışılmaktadır. Bu seferki psikolojik savaşın ana teması "Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahalesinin hiçbir şeyi çözemeyeceği, sorunun gene diyalog yolu ile çözülmesi"dir. Yani bu sefer Kuzey Irak’taki Kürt gruplar üzerinden hem olası Kürt Devleti hem de PKK ile muhatap olunacaktır. Propaganda tekniğine uygun olarak Kuzey Irak ile ilgili ulusal ‘KAYBEDENLERİN TEMASI’ Terörle mücadelede ‘siyasal çözüm’ ve ‘diyalog’ kaybedenlerin temasıdır: Terör uzmanları çok iyi bilir ki, terörün amacı; halkı ve hükümetini korku ve şiddet yani askeri yollardan yıldırarak amaçladıkları düzen için muhatap alınmalarını sağlamak ve nihai aşamada isteklerine siyasi zemin kazandırmaktır. Halbuki Türkiye’deki bölücü terör her zaman kontrol edilebilir bir düzeyde tutulmuş ve 1996 yılından itibaren beli kırılmış ve 2002 yılında ise PKK varlığı asgari düzeye inmiştir (Şekil 1). Terörle mücadeleyi sadece askerlerin işi olarak gören, güvenlik ve savunma politikası üretmekten hiç anlamayan ve dış dinamiklere karşı teslimiyetçi davranan hükümetler ise bugün terörün tekrar canlanmasına zemin hazırlamışlardır. Bununla beraber bugün canlanmaya çalışan terörist faaliyetler aslında terör örgütünün var olduğunu kanıtlamaya yönelik ve biraz da Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahalesini caydırmaya çalışan münferit sansasyonel eylemlerdir. Ancak Türkiye’nin terörle olan başarılı mücadelesi özellikle 1999 yılından itibaren "siyasal çözüm", "diyalog" gibi kavramlar altında etki ajanları vasıtası ile halkın zihni bulanıklaştırılarak yeni bir mecraya sokulmaya çalışılmaktadır. Çünkü 1999 yılından itibaren bölücü terör, Türkiye ile askeri alanda mücadele ederek bir sonuca varamayacağını anlamış ve gerek iç dinamikleri gerekse başımıza örülen AB sürecini siper edinerek kendini muhatap saydıracak bir siyasal zemin arayışına girmiştir. Türkiye’de son yıllarda düzenlenen sözde barış konferanslarının ve ne yazık ki bazı eski devlet görevlilerinin yanında birtakım basın mensuplarının da sık sık siyasi çözüm ve diyalog kavramlarını ortaya atmalarının nedeni eğer arkasında saflık yoksa terör örgütünün askeri yollardan yapamadığını siyasi yollardan kazanmasını sağlamaya yönelik gayretlerden başka bir şey değildir. İSTİKRARSIZLIK KAYNAĞI Bugünkü Kuzey Irak, istikrar değil istikrarsızlık kaynağıdır: ABD’nin Ortadoğu bölgesi ile ilgili hedefi enerji güvenliğinin söz konusu olduğu yerlerde çıkarlarına karşı çıkma riski olan güçleri ufalamak ve ülke inşası dahilinde mümkün olduğunca uydu devletler oluşturmaktır. 1920’lerde Kuveyt’in var edilişi için İngilizler ne öngördüyse bugün aynısı Kürtler için ABD ve Ortadoğu’da yeni bir istikrarsızlık bölgesinden medet uman İsrail tarafından istenmektedir. Bölgede kurulacak bir Kürt devleti sadece Türkiye için değil tüm bölge için bir istikrarsızlık kaynağı olacaktır. Gelinen aşamada dış dinamiklerin propaganda mekanizması bölgedeki Kürt grupları sözde hakları hep elinden alınmış, kandırılmış, zulüme uğramış, bir türlü bağımsızlık kazanamamış mağdur insan topluluğu olarak tanıtmaktadır(4). ABD ve İsrail’in uydusu olma karşılığında "bağımsız bir Kürdistan" kurma hayalindeki Kürt liderlerin tasfiyesi Kuzey Irak’taki çözümün temel parametresidir. Aksi takdirde ne Türkiye’nin ahdi çıkarları ne de bölgenin güvenliği hiçbir zaman istikrarlı bir zemine kavuşamayacaktır. Bu açıdan Türkiye’ye dayatılmaya çalışılan "ABDTürkKürt Gruplar" şeklindeki üçlü mekanizma hiçbir zaman kabul edilmemeli, Türkiye; Irak konusunu ABD ve Merkezi Irak Yönetimi’nin Arap unsurları ile görüşmelidir. İstikrarlı bir Irak ancak Irak’ın toprak bütünlüğü içerisinde merkezi otoritenin gerek ülke kaynakları gerekse yönetimi konusunda etkin olduğu, kültürel bakımdan hakların korunduğu bir eyalet sistemi ile sağlanabilir. Bu kapsamda; ? Enerji kaynakları gelirlerinin eyaletleri müstakil arayışlara sevk etmeyecek şekilde merkezi yönetimde olması, ? Kerkük ve Musul şehirlerinin Türkmen Erdoğan eyaleti dahilinde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle