17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası [email protected] Göksel, ‘Küçük Ortadoğu’yu değerlendirdi: C S TRATEJİ 21 zaten ve tüm basın haberleri benim ağzımdan alıyordu. Halk benden haber bekliyordu. Halk televizyonlardan her akşam benim çıkıp açıklama yapmamı bekliyordu. Lübnan’da görev yapan tüm gazeteciler mutlaka benimle röportaj yapıyorlardı. Bir süre sonra Lübnan’ın "hafızası" haline geldim. BM’de görev yapan askerler birer senelik görevlerle geliyorken ben neredeyse Lübnan’ın yerlisi durumuna gelecek kadar uzun bir süredir Lübnan’daydım. Hatta şöyle diyeyim BM’nin sivilleri kural olarak 3 seneden fazla tek bir yerde görev yapmaz. Fakat ben orda hem olayların bir parçası haline geldiğim için hem de olaylara vakıf bir hale geldiğim için biraz daha kalsan iyi olur, biraz daha, biraz daha denile denile neredeyse 30 yıldır Lübnan’dayım. Hem zaten ben de istemedim Lübnan’dan başka bir yere gitmeyi. Şimdi buradan kalkıp beni Afrika’ya gönderseler ne yapacağım orda? Her şey sil baştan otur bir daha öğren. Oysa Lübnan’da her şeyi biliyorum. Gerçi hiçbir zaman Lübnan’ı tamamen biliyorum diyemezsiniz ama Lübnan’ı çok iyi bildiğimi iddia edebilirim rahatlıkla. İşte bu nedenlerden dolayı da bir süre sonra BM içerisindeki statüm de yükseldi. Hatta sivil olmama rağmen öyle bir dönem oldu ki askeri işlere bile burnumu sokmaya başladım. Askerler gelip bana danışıyorlardı. 1995’te de siyasi müşavir oldum ve 2003’te BM’den emekli oldum. Halen Beyrut’ta yaşıyorum. Burayı bırakıp gidemiyorum. Çünkü Lübnan halkı tarafından çok sevilen biriyim. Örneğin bugün bir kahveye gideyim kesinlikle hesap ödemem. Mutlaka biri ödemiş olur benim hesabımı. Kim ödedi derim falanca adam derler. Neden dediğimde ise "sizi çok seviyormuş" cevabını alıyorum. Bu sevgileri ve saygıları da karşılıksız değil bunu da belirteyim. Velhasıl görevim bitti ama ben halen Beyrut’ta, Lübnan’dayım. Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde öğretim görevlisiyim, hocalık yapıyorum. Hariri suikastından sonra "Lübnan’da hiçbir şey eskisi olmayacak" dendi. Geçekten de öyle oldu mu? Hariri öldükten sonra Lübnan mutlaka değişti, değişmedi değil. Ama hemen söyleyeyim değişim hareketinin ömrü çok kısa oldu. Birileri bir noktada değişime dur dedi. Çünkü Lübnan’ın daha fazla değişmesi demek sistemin değişmesi demek olacaktı ve bu o birilerinin işine gelmedi. Bunun için de Hariri sonrası ortaya çıkan halk hareketlerini destekleyenler bizzat kendi elleri her şeyi bir anda durdurdular. Buna tekrar değiniriz ancak önce gerçekten değişenlerden bahsedeyim. Ben Beyrut’un, Müslüman kesiminde oturuyorum, Sünni bölgesinde, rahmetli Refik Hariri ile aynı sokakta. O civarda oturan insanların ülke meseleleri ile pek bir alakaları olmaz. Çok zengin dahası sosyete olarak tabir edilen insanların yaşadığı bir bölge. Hariri’yi de pek sevdikleri söylenemez. Yaşarken destek oldukları da görülmemiştir haliyle. Çünkü çoğunun bir yerde mutlaka Hariri ile ekonomik çıkarları çatışmıştır. Ama Hariri ölünce beklenilmeyen, müthiş bir tepki geldi aynı insanlardan. Politika ile hiç ilgisi olmayan insanlar, evinde Lübnan bayrağı olmayan insanlar evlerine üçer beşer Lübnan bayrağı alıp astılar. Bir milli marşları olduğunu öğrendiler, bilmiyorlardı çünkü, haberleri bile yoktu. Ve o güne kadar sadece saçlarıyla, başlarıyla, akşam katılacakları davetlerle, giyecekleri kıyafetlerle uğraşan bu insanlar ellerinde bayraklarla, meydanlara koştular. İşte o an kendi kendime dedim ki acaba Lübnan değişiyor olabilir mi? Görmeniz lazım, gerçekten muazzam bir tepki oluştu. Hem de Lübnan’da. Orada yaşayan bilir Lübnan için böylesine bir tepki hiç de olağan değildi. Belki de ilk defa bir olaya tepki gösteriyorlardı hem de birleşik bir tepki. Lübnan’da insanlar birbirlerinden o kadar kopuktur ki böylesine bir olayın yaşanması cidden çok şaşırtıcıydı. Çünkü Lübnan’da herkes kendi hayatını yaşar, kimse kimsenin derdiyle ilgilenmez. Böyle bir ülkedir Lübnan. Bir ulus, bir devlet bilinci yoktur. Ha şunu söyleyeyim Lübnan’da devlet olarak nitelendirilen L übnan, kurulduğu günden bu yana savaşlarla, iç savaşlarla ya da savaş ve iç savaş tehdidi ile yaşamış bir ülke. Karmaşık etnik ve dini yapısı ile adeta "küçük Ortadoğu" olan Lübnan’da söz konusu tüm etnik ve dini grupların aynı zamanda siyasal birer kimlik haline gelmiş olması ülkenin en büyük çıkmazlarından biri. Lübnan’ı, özellikle Hariri Suikastı ve Hizbullahİsrail Savaşı sonrasında yeniden Ortadoğu’nun gündem maddelerinden biri haline gelen Lübnan’ı 25 yıl BM Lübnan Sorumlusu olarak görev yapmış olan, ülkedeki gelişmeleri geçmişiyle birlikte yakından izleyen ve halen Beyrut’ta yaşayan Timur Göksel ile konuştuk. ‘Lübnan değişmez’ Timur Göksel’in Lübnan serüveni nasıl başladı? Timur Göksel’in Lübnan serüveni BM ile başladı. Türkiye’de BM’de çalışıyordum zaten. BM’nin Ankara Enformasyon Bürosu’nda Kıbrıs konusunda çalışıyordum. Bir gün artık vakti geldi sana bir dış görev verelim, seni Nakura’ya tayin ettik hayırlı olsun dediler. Önce anlamadım. Hayatımda ilk kez duyduğum bir yer, hatta "Bu Nakura neresi kardeşim" dedim bana "Nerde olduğu önemli değil zaten 6 ay kal, meslek olarak köşeyi dönersin" dediler. Ben de tamam dedim. Sonra öğrendim ki Lübnan’da bir yermiş Nakura. Yıl 1979, o sırada da biliyorum, Lübnan’da savaş var ama dedim ki ne olacak altı üstü 6 ay geçer gider. Ama Lübnan’a bir gittim her yer harabe, yıkık dökük, İsrail bombardımanı var, 1978’de İsrail’in kısmi bir işgali olmuş. Korkunç bir Amerikan baskısı, şiddet alabildiğine ve aynı zamanda da iç savaş… Ortadoğu’da büyük bir hareketlilik var. 6 ay geçti ama yerime kimseyi bulamadıkları için bir türlü görev bitmedi. Önce bir 6 ay uzatıldı. Sonra o 6 ay oldu neredeyse 30 sene… “Hariri Suikastı’ndan sonra protestolara başlayan Suriye karşıtı grubun, şu an yönetimdeler, inanın hiçbir vizyonu yok. Yazık oldu, bir daha da böyle bir potansiyeli bulamazsınız Lübnan’da. Özellikle de son olaylardan sonra, Lübnan değişmez.” Daha da ilginç olanını söyleyeyim Lübnan’daki BM gücünün resmi adı "Geçici Barış Gücü"dür. Ancak görüldüğü gibi hiç de geçici olmadı bu görev. İşte bu tartışmalar arasında Lübnan’a gittim ve gerçekten bıçak sırtında günler, aylar, yıllar geçirdik. Özellikle ilk dönemler kaldığımız binalar, bürolarımız sürekli bombardıman altındaydı. Geceleri kafamızın üzerinden yüzlerce mermi geçiyordu. Tüm bunlara rağmen gün geçtikçe daha çok ısındım Lübnan’a ve Lübnan halkına. Merakım da giderek arttı ve okumaya başladım. Lübnan ile ilgili Ortadoğu ile ilgili ne bulduysam okudum. Daha sonra okumak yetmedi halkla konuşmaya başladım. Özellikle yaşlılarla konuştum. Sadece Lübnanlılarla değil bölgede yaşayan Filistinliler ve İsraillilerle de temaslarım oluyordu. Zaten uzun süre İsrail’de kaldık aslında. Gündüz Lübnan’da işe gidiyorduk, geceleri de İsrail’de Nahariye’de kalıyorduk. İsrail’le aynı zamanda resmi bağlantılarımız da vardı. Ancak çok önemli bir ayrıntı daha var. Ben Türk olmanın çok büyük avantajını yaşadım Lübnan’da. Daha kolay diyalog kurabildim insanlarla. Türk ve Müslüman kimliğim nedeni ile insanlar bana daha rahat ve çabuk güvendiler. Avrupalı ya da Amerikalılara böyle rahat davranmadılar. Aralarında hep bir mesafe oldu. Ben de zaten çok tarafsız davrandım. Olaylar da hep soğukkanlı ve sağduyulu oldum. Dahası ben de çok sevdim, çabuk ısındım Lübnan’a. Böylece karşılıklı olarak sevdik birbirimizi. Bir de şu var, o dönemde Ortadoğu’da muazzam bir propaganda fırtınası esiyor. Herkes yalan söylüyor. Tek tarafsız kalabilen BM. Ve kime inanacağını şaşıran, kafası karışan halk sadece BM’nin söylediklerine inanır hale geldi. Bize çok güvendiler. O dönemki tarafsızlığımıza gerçekten inandılar. Ben o dönem Lübnan’daki BM Barış Gücü’nün basın sözcülüğünü yapıyordum Timur Göksel
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle