17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Melek KIRMACI TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası [email protected] "Sevgilim bırak bileyim Kalmalı mıyım yoksa gitmeli mi? Eğer gidersem sorun olacak Ve eğer kalırsam sorun iki katına çıkacak Bu kararsızlık canımı sıkıyor Eğer beni istemiyorsan serbest bırak Ben tam olarak kim olmalıyım Bana hangi elbiselerin uyduğunu bile bilmiyor musun? Öyleyse bırak bileyim Kalmalı mıyım yoksa gitmeli mi?" enişlemeden Sorumlu AB Komiseri Olli Rehn, "Avrupa’nın Gelecek Sınırları"(1) adlı kitabının Türkiye ile ilgili bölümüne The Clash grubunun 1982 yılında yapmış olduğu bir şarkının sözleriyle başlıyor ve soruyor: Türkiye bir köprü mü, köprübaşı mı yoksa ergime noktası mı? Rehn, Türkiye’nin AB ile müzakerelerinin "kısırdöngü" değil "erdemli çember" içerisine sokulmasında kararlı ve istekli davranılması gerektiğini aksi takdirde "imtiyazlı ortaklık" kehanetinin günün birinde gerçeğe dönüşebileceğini söylüyor. Ve böylesi bir durumdan söz etmek dahi ateşle oynamak anlamına geleceğinden AB üye devletlerinin liderlerini Türkiye’yi ateşe atmadan gözden geçirmeleri gerektiğini ekliyor. Yerine getirilmemiş sözler ve belirsizlik yerine Avrupa’nın verdiği sözü tutmasını, tavizsiz katı koşulların devam ettirilmesi ile "Avrupalı Türkiye"nin oluşturulmasını dile getiren Rehn, "eğer beni istemiyorsan serbest bırak" düşüncesini paylaşan pek çok Türk’ün "Avrupa Türkiye’yi reddetmeden Türkiye’nin Avrupa’yı reddetmesi" gerektiğini söyleyeceklerinden endişe duyuyor. Genişlemenin Kopenhag Kriterleri çerçevesinde iyi temellendirilmiş şartlar üzerinde yürütülen tavizsiz katı koşullardan oluştuğuna ve AB’ye katılım sürecinin ana mekanizması olarak şartları yerine getirme ilkesine tamamen bağlı kalındığına inanmak oldukça güç. Zira "Türkiye’nin AB’de yeri olmadığını" söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin, AB Dönem Başkanı Almanya’nın görev süresi dolmadan, Türkiye ile müzakereleri başlatmak istediği üç başlıktan Ekonomik ve Parasal Politika (17. Fasıl) ile ilgili olanın açılmasını "Türkiye’nin tam üyelik perspektifini onaylama anlamı taşıyacağı" için engellemesi Türkiye’ye adil davranılmadığını açıkça gösteriyor. Öte yandan AB Komisyonu’nun "Şartlı Evet" diyerek altı ay önce AB’ye üye olmalarına yeşil ışık yaktığı Bulgaristan ve Romanya’nın yolsuzluğa karşı mücadele ve yargı sistemlerinin reformu konularında gerekli koşulları karşılayamamasına rağmen Komisyon’un bu iki yeni üyeye yaptırım uygulamaması bu koşulların bazı devletler için "tavizsiz katı koşullar" olmadığı kanısını güçlendiriyor. Seçimlerden önce verdiği sözde durdu… C S TRATEJİ 17 usandırılarak AB üyeliğinden kendiliğinden vazgeçmesi durumunda kaybeden tarafın yalnızca Türkiye olmayacağı konusunda uyarıda bulundu. Aslına bakılırsa böylesi bir durum Sarkozy’nin çıkarlarına tam olarak uyuyor. Fransa’nın AB İşlerinden Sorumlu Bakanı JeanPierre Jouyet’e göre mali kontrol ve istatistik fasıllarının açılmasına onay veren Fransa, Türkiye’nin katılım müzakerelerini engellemiyor. Ancak ekliyor: "Şurası açıktır ki Fransa'nın tavrında bir değişiklik olmamıştır. Türkiye'nin AB'ye üye olamayacağını düşünüyoruz". Fakat HAK öncesinde Kıbrıs Rum Kesimi Dışişleri Bakanı Yorgo Lilikas ile Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner arasında geçen görüşmede Lilikas’ın mali kontrol ile ilgili Kıbrıs Rum Kesimi’nin alacağı kararın Fransa’nın ekonomi ve para politikası faslında alacağı karara bağlı olacağını söylemesi Fransa’nın samimiyetinden şüphe duyulması gerektiğini gösteriyor öyle değil mi? Anlaşılan, "imtiyazlı ortaklık" fikrini Aralık ayındaki Liderler Zirvesinde dile getirmesi beklenen Sarkozy, AB gündemine taşıyacağı Türkiye tartışmasında elini güçlendirmeye çalışıyor. Sarkozy, Türkiyeyi engelledi G Sarkozy’nin Fransa’da cumhurbaşkanı seçilmesiyle, propaganda dönemindeki sert yaklaşımını yumuşatacağı savunuldu. Ancak, ‘Sarkozy gerçeği’ çok geçmeden anlaşıldı. Fransa, Türkiye’nin AB üyeliği yolunu tereddütsüz engellemeye başladı. Sarkozy’nin Aralık zirvesinde imtiyazlı ortaklığı resmen dile getirmesi bekleniyor. HIRVATİSTAN KOŞAR ADIM üyeliğine muhalefetini yinelemişti. Seçim kampanyası sırasında Sarkozy’nin AB danışmanı Alain Lamassoure, "Avrupalı liderler 1999 yılında Türkiye’ye tutamayacakları bir söz verdiler. Bu sözü verirken ne parlamentolarına ne hükümetlerine ne de halklarına danıştılar. Sarkozy seçilirse müzakerelerin durdurulacağını söylemişti, şimdi bunu yapacak" diyerek 26 Haziran’daki Hükümetlerarası Konferans (HAK)’ta Sarkozy’nin, Türkiye’nin AB ile yürüttüğü müzakereleri engelleyebileceğini açıkça belli etmişti. Nitekim Sarkozy’nin Türkiye’ye yönelik yaklaşımıyla ilgili bir test olarak nitelendirilen HAK’tan çıkan sonuç, Sarkozy’nin AB’de yeni bir Türkiye tartışmasını başlatmak konusunda ısrarlı olduğunu gösteriyor. Ekonomi ve para politikası kapsamındaki AB müktesebatı üye ülkelerin merkez bankalarının bağımsız olmasını, kamu kesiminin merkez bankalarınca doğrudan finansmanını ve kamu kesiminin mali kurumlara ayrıcalıklı erişiminin yasaklanmasını öngörüyor. Yeni üyelerin Euro sistemine geçebilmeleri için öncelikle öngörülen kriterleri yerine getirmesi ve para birimlerinin değişim kurlarını ortak bir anlayış çerçevesinde düzenlemeleri gerekiyor. Katılımdan sonra Euro sistemine geçen ülkelerin entegrasyon süreci böylelikle tamamlanmış oluyor. Fransa’nın bu fasıl için "açılış kriterleri" getirmek yerine "genel çekince" koymasının ekonomi ve para politikasında sağlanacak uyumun tam üyelik yolunda önemli bir adım olacağı endişesinden kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, Brüksel’de yaptığı toplantıda, "AB ve Türkiye kararlaştırılan hedefler doğrultusunda ilerlemelidir, aksi takdirde iki taraf da içte ve sınırlarının ötesinde zarar görür" diyerek Türkiye’nin uzun ve adil olmayan müzakerelerden SARKOZY, ENGELLİYOR Nicolas Sarkozy, cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduğunu açıkça dile getirmişti. Göreve geldikten sonra Türkiye’ye ilişkin tutumunun değişeceği beklentilerinin aksine Cumhurbaşkanı olarak Brüksel’e yaptığı ilk ziyarette Sarkozy, "Cumhurbaşkanı adayı olurken bir görüş dile getirip seçildikten sonra bunu değiştirmem mümkün değil" diyerek Türkiye’nin AB AB ile katılım müzakerelerine aynı zamanda benzer gerginliklerle başlayan Hırvatistan, koşar adım ilerliyor. 26 Haziran’daki HAK’ta Fransa’nın engeline takılarak yalnızca iki fasılda müzakereleri başlatabilen Türkiye’nin aksine Hırvatistan, altı fasılda müzakereleri başlattı. Böylelikle 35 fasıldan 12’sini açan Hırvatistan, 2007 yılı sonuna kadar 20 fasılda müzakere etmeyi planlıyor. Anayasal krizin Reform Sözleşmesi ile çözümlenmesinden hemen sonra AB’nin 28. üyesi olacağına kesin gözle bakılan Hırvatistan, Türkiye’nin oldukça ilerisinde. Türkiye bugüne dek yalnızca bilim ve araştırma faslında müzakereleri tamamlayarak bu faslı geçici olarak kapadı ve 29 Mart tarihindeki Katılım Ortaklığı Konferansı’nda işletme ve sanayi politikaları başlığını ancak Türkiye'nin liman ve havalimanlarını Rum bandıralı gemilere açmasını öngören Ek Protokol’ün koşulsuz uygulanması da dâhil birtakım kapanış kriterleri getirildikten sonra müzakereye açabildi. Hatırlanacağı gibi Hırvat savaş suçlusu Ante Gotovina’nın yakalanması şartıyla tam üyelik başvurusu kabul edilen Hırvatistan’ın Aralık 2004’te yapılan zirvede Avusturya’nın yoğun baskısı sonucunda bu şartı yerine getirmeden katılım müzakerelerine başlaması kararı alınmıştı. Birliğe üye devletlerin her iki aday ülkeye yaklaşımlarında sergiledikleri farklılık, siyasi kriterlere atıf yapılması talebi nedeniyle eğitim ve kültür faslını açamayan Türkiye’nin aksine Hırvatistan’ın, bu başlığı sorunsuz olarak açmasında ortaya çıkıyor. Batı Balkanlar için "bir başarı hikayesi" olarak görülen Hırvatistan’ın, AB’ye 2010 yılı sona ermeden üye olmasına kesin gözüyle bakılıyor. Türkiye için "imtiyazlı ortaklık" önerilerinin sürekli gündemde olması AB’nin güvenilirliğini yıpratıyor. Nitekim 10 Nisan–15 Mayıs 2007 tarihleri arasında yapılan Eurobarometer anketine göre Türkiye’de AB Komisyonu’na duyulan güven yalnızca yüzde 22… Rehn, AB’nin yeteneklerini zorlamaktan kaçındığı için yeni taahhütler konusunda temkinli davrandıklarını ancak verdikleri taahhütlere bağlı kaldıklarını söylese de "imtiyazlı ortaklık" söylentileri Sarkozy ile birlikte giderek alevleniyor. Dipnot: 1. Olli Rehn, "Avrupa’nın Gelecek SınırlarıTürkiye Bir Köprü mü, Köprübaşı mı yoksa Ergime Potası mı?", 1001 Kitap Yayınları, İstanbul, Haziran 2007 Sarkozy ve Merkel
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle