02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası [email protected] Parçalanmışlık ve başarısız yönetimler hüküm sürüyor… C S TRATEJİ yolda kullanıldı. Hal böyle olunca da devletleşme, kurumsallaşma, kimlik inşası ve sistematikleşme gibi bir ülkeyi tam olarak "devlet" yapan olgular ya oluşamadı ya da son derece yapay olarak "eğreti" bir şekilde oluşturulmuş gibi yapıldı. Yani, kişiselleştirilmiş egemenlik sistemleri uğruna bu ülkelerin "devlet" olması engellenmiş oldu. O rtadoğu halkı neredeyse bir asırdır despotizmin demir yumruğu altında yaşıyor. Kimi monarşiyle, kimi yarı monarşiyle kimi de sözde cumhuriyetle yönetilen Ortadoğu ülkeleri, her biri birbirinden sert diktatörlerin cirit attığı bir diktatörler deryası görüntüsü veriyor. Suriye, Lübnan, Irak, Mısır, Libya ve daha birçoklarında olduğu gibi resmi adları "Cumhurriye" olan bu sözde cumhuriyetlerin istisnasız hepsinde "cumhuriyet" kınlarına gizlenmiş diktatör kılıçları hüküm sürüyor. Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında imzalanan çeşitli anlaşmalarla Batı tarafından, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü hızlandırmaları karşılığında kendilerine "ülke" vaat edilen Araplar, daha sonraki süreçte ödüllerini birer "ülke" sahibi olarak aldılar. Başka bir deyişle dönemin süper güçleri tarafından Osmanlı’ya isyan etmeleri için "yüreklendirilen" ve bu konuda üzerlerine düşen görevi son derece başarılı bir şekilde ifa eden bugünün Arap ülkeleri, savaş bittiğinde manda yönetimi altında da olsa bireysel özgürlüklerini kontrollü bir şekilde kazanmış oldular. Kısa süreli Manda dönemlerinden sonra da bağımsızlıklarını ilan ettiler. Böylece 1950’lere gelindiğinde Ortadoğu haritası aşağı yukarı bugünkü haline yakın bir biçimde, Arapİsrail savaşlarında oluşan değişiklikler hariç, şekillenmiş oldu. 1960’lı ve 70’li yıllar ise bu çiçeği burnunda ülkelerde kanlıkansız iktidar mücadelelerine sahne olan, darbelerle dolu bir dönem olarak tarihe geçti. Soğuk Savaş’ın kendi içerisinde kurduğu "dehşet dengesi" içerisinde daha ziyade terazinin SSCB kefesine yakın duran söz konusu ülkeler bir yandan da Arapİsrail girdabında varlık mücadelesi içine sürüklendiler. Deyim yerindeyse Arap ovasında birden bire bitiveren bir ayrık otu misali ortaya çıkan ve gün geçtikçe güçlenen İsrail’in her savaşta daha fazla toprak kazanmasının büyük etkisi ile kan kaybetmeye başlayan Arap ülkelerinde, mevcudiyetlerinin temellerinden biri olan "Arap Milliyetçiliği" de aynı oranda kan kaybetmeye başladı. Öyle ki bu dönemde tartışılan "Arap Birliği" fikri de Suriye ve Mısır’ın 19581961 yılları arasında sadece 3 yıl sürebilen Birleşik Arap Birliği projesinin yürümemesi ile birlikte gerçekliğini yitirip yeniden Ürdün Kralı Abdullah ütopyalar listesindeki yerini aldı. Hal böyle olunca da söz konusu ülkelerin kimlik harçlarının ana maddesi olacağı beklenen "PanArabizm" yerini farklı oluşumlara bırakmak zorunda kaldı. Ortadoğu’da yüzyıllık hesap ZİHİNLER KARIŞIK Osmanlı’nın dağılmasının ardından Ortadoğu’da her aşirete bir ülke vaadiyle bölgeye yerleşen batılı devletler, iddialarını farklı söylemlerle bugün dahi yerleştirmeye çalışıyor. Başarısızlığın bedeli ise bir yüz yıl… DEVLETSİSTEMKİMLİK Giriş bölümünde değinildiği üzere büyük bir çoğunluğu 400 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğinde kaldıktan sonra Batı’nın kendilerine hediye ettiği "Arap Milliyetçiliği"nin rüzgârı ile Osmanlı’ya isyan bayrağını çeken ve imparatorluğun çöküşüne ivme kazandırmanın karşılığında Enselerinden hiç eksik olmayan ve rejime, iktidara yönelik tehdit oluşturduklarına kanaat getirildiği anda hiç düşünülmeden faaliyete geçirilecek bir giyotinin gölgesi altında yaşamaya mahkum edilen Ortadoğu halkları ise o gün bugündür siyasetten soyutlanmış, yönetimin izin verdiği ölçüde sosyalleşen, seri üretim, fabrikasyon bilinçlerle donatıldılar. Ortadoğu’da uzun yıllar boyunca sadece belli elitlerin oyuncağı olarak halktan uzak tutulan siyasetin halka inmesi, inebilmesi bu nedenle çok zor ve sancılı oldu. Yıllarca iktidarın ördüğü duvarların ardında dünyadan bihaber yaşayan Ortadoğu halkları, bugün teknolojinin tüm duvarları ve sınırları yıkarak neredeyse dünyanın her karışına nüfuz ettiği bir çağda dahi halen tam anlamı ile gerçek dünya ile tanışabilmiş değil. Entelektüel, okumuşyazmış, dış dünyayı görmüş isimlerin bile "ülke" sahibi olan ve böylece dünya siyaset sahnesine kafası karmakarışık. Çünkü uzun yıllar boyunca çıkan Ortadoğu ülkeleri, bugün her ne kadar bağımsız hikmetinden sual olunmayan bir yönetimleri olduğu bir devlet olarak kabul görüyor olsalar da birçoğu için bu bağlamda boyun eğmeye alıştırıldıkları, daha henüz tam olarak "devletleşmiş" değiller. Daha açık doğrusu tek bir doğruya inandırılmış oldukları için bir ifade ile her biri sözde devlet başkanlarının, sözde zihinlerine bir nakış gibi işlenen bu algılardan başbakanların, sözde hükümetlerin gölgesinde ya da sıyrılmak hiç de kolay olmuyor. Nitekim zihinlerini açık bir şekilde diktatörler tarafından yani düpedüz saran bu zincirlerden kurtulmak, sosyalleşmek, "kişiselleştirilmiş egemenlik sistemleri" tarafından siyasallaşmak da aynı oranda çok zor ve uzun bir yönetiliyorlar. Örneğin, Suriye’de "Esad", Mısır’da süreç haline geliyor. "Mübarek", Ürdün’de "Haşimi", Libya’da "Kaddafi", İşte bu nedenlerden dolayı da her ne kadar artık Suudi Arabistan’da "Suud" ailelerinin durumun farkında olsalar da, yavaş yavaş bir şeylerin hanedanlıklarına dönüşen Ortadoğu ülkelerinde değişmesi gerektiğinin bilincine varsalar da bunu açıkça görüldüğü üzere tüm bölgede en az 3040 nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Kimileri kolayı seçip yıldır, hatta bazılarında 50 yılı aşkındır aynı isimler tamamen Batı merkezli bir reformizasyon isterken, hüküm sürüyor. İktidarlarını korumak, kimileri ise reform yapılsın yapılmasına ama sağlamlaştırmak ve her ne kadar "imkansız" da olsa geleneklere katı bir şekilde bağlı kalınsın, sistem ebedi kılmak için iktidarı ele geçirdikleri ülkelerde değil işleyiş değişsin diyor. Ancak gözlerden kaçan "ne gerekiyorsa" onu yapmaktan çekinmediler. bir nokta var ki aslı mesele de burada. Yukarıda Kolayca tahmin edileceği üzere bu yapılanlar çizilen Ortadoğu tablosundaki isimler bazılarında listesindeki bir çok şeyin içinde kontrollü, kontrolsüz cisimler değişmiş olsa da neredeyse tamamıyla aynı. şiddet yöntemleri başı çekiyor. Yani her şey iktidar Zihniyetler, katı ve aşırı şiddet içeren yöntemler sahiplerinin egemenliklerini sorunsuz bir şekilde görece törpülenmiş olsa da temelde anlayışlar aynı. idame etmeleri için yapıldı. Kaynakların çoğu bu Ortadoğu’da hakim yönetim biçimi halen diktatörlük, ülkeler için "devlet" ifadesini kullanmak için Esad Suudi Kralı Abdullah halen çok erken. Türkçesi, sistemler öyle sıkı bağlarla örülmüş ki, öyle sağlam "destekler" alıyor olmalılar ki bir türlü çözülemiyor düğümler. Bu noktada da akıllara şu soru takılıyor ister istemez. İngiltere ve Fransa bundan neredeyse 100 yıl önce Osmanlı egemenliği altında "ezilen" Araplara bugün halen sahip olamadıkları özgürlüğü, tam bağımsızlığı, adaleti vaat etmemiş miydi? Ne ilginç bir tesadüf ki (!) ABD de 4 yıl önce aynı vaatlerle gelmemiş miydi Ortadoğu’ya? Peki ya sonuçlar… Onlar da aynı, yani elde var sıfır ise bu tesadüflerin bir anlamı olmalı, öyle değil mi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle