02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Savaşı Avrupa’nın beklemediği biçimde Osmanlı’nın bozgunuyla sonuçlanmıştı. Veya bu sonucu bekliyorlardı ama hezimetin sonuçlarına hazır değillerdi. Savaşta Ruslar Balkan kapısı ile ErzurumMurat yaylasına ele geçirmişlerdi. Ayas Stefanos ateşkes görüşmelerinde Ruslar Osmanlı Donanmasını bile teslim almak istemişlerdi, bütün Akdeniz kapılarını istiyorlardı. Anlaşılan Osmanlı, Balkanlar’dan Kafkaslar’a uzanan ve dört asırdır sorumluluğunu yüklendiği bu stratejik çemberi koruyamayacaktı veya koruması istenmiyordu. Savaş sonunda toplanan Berlin Konferansı’nın ana teması bu hususlar olmuştur. Antlaşmaya göre Balkanlar ve Kuzeydoğu Anadolu’da yeni reformlar yapılacaktı. İngiltere, Rus tehlikesi bahanesiyle Berlin Antlaşması’yla Kıbrıs’a yerleşmiş, daha önce yerleştiği Mısır’la birlikte Ortadoğu yolunu ele geçirmişti. Osmanlı’nın Almanlarla dostluğu bu tarihten itibaren güçlenmiştir. Ancak Osmanlı Alman dostluğu İngiltere’nin kontrolünde gelişmiştir. I. Dünya Savaşı’nda Kafkaslar ve Kudüs İngilizlere geçtiğinde Almanlar bayram etmiştir. İngiltere Berlin Kongresi’nden sonra KafkasyaBalkanlar stratejik çemberi ile yeni jeostratejik planlamalar yapmıştı. C S TRATEJİ 21 her gün yayınlar yapmıştır. Dirayetli ve basiretli Türk hükümeti, ulusal bağımsızlığımızdan ödün vermeyecek, ne Boğazlardan üs verecek, ne de Erzurum bölgesiyle ilgili tartışmalardan ürkecektir. Savaş bitmesine rağmen, bir milyonluk ordusunu (Nüfusun yüzde 5’i) iki yıl daha silâh altında tutacaktır. NATO’nun kuruluşunda bu olayların derin etkisi vardır. Anadolu’nun jeostratejisi ile son tartışmalar, Doğu Bloku’nun dağılmasıyla, piyasa ekonomisinin kabulüyle, küreselleşme dediğimiz yeni kavramların ortaya atılmasıyla aynı tarihe rastlar. Anadolu’nun tarihle özdeşleşen stratejik değerlendirmesine yeni boyutların eklenmesi de bu tarihlerde olmuştur. Ermeni ve Kürt militanları yine bu tarihlerde ortaya çıkmıştır. Bazı parlamentoların ve/veya siyasilerin Ermeni ve Kürtlerle ilgili politik destekleri yine bu tarihlere rastlar. Küresel düşünce, sorumluluk ve benzeri eylemler ortaklaşa yorumlanmalı, bölgesel eylemler, küresel eyleme hizmet etmelidir. O zaman eğer bir kenar kuşak kavramı, onun bir stratejisi varsa, bu bütün içinde Akdeniz birinci sırada ise Anadolu’nun küresel stratejisi içindeki bölgesel bütünlüğü ve sorumluluğu göz ardı edilmemelidir. Bu bölgedeki tarihi egemenlikleri zaman zaman zaafa uğrasa da günümüzde Türklerin varlığı sürekli oldu. Osmanlı’nın zayıflama döneminin ardından Atatürk, çıkış kapılarında tam egemenliği sağladı ve Akdeniz’de bayrak gösterdi. Birinci ve ikinci hedeflerdeki karalılık, İtilaf Devletleri’ni 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesini imzalamaya mecbur etmiştir. Bu suretle Anadolu’nun bütün kapılarına yeniden hâkim olunmuştur. Atatürk’ün bir başka büyüklüğü Anadolu’nun taşıdığı jeostratejik değerin bilincinde olduğunu bütün dünyaya anlatmasıdır. İtalya ile Akdeniz’deki deniz sınırımız yeniden saptanmış, Bodrum Körfezi’ndeki Karaada Türkiye’ye bırakılmıştır. Balkanlar’da Yunanistan’la dostça ilişkiler kurmuş, Yugoslavya ve Romanya’nın katılımıyla bunu Balkan Paktı’na döndürmüştür. Balkan Paktı’ndan sonra Lozan’da tesis edilen Balkan sınırlarımızdaki 30 km’lik yasak bölge kaldırılmıştır. Balkan Paktı’nın İran, Irak ve Afganistan’ın katıldığı Sadabat Paktı’yla bütünleştirmesiyle Türkiye, bölgesinde sorumluluğunun bilincinde olduğunu göstermiştir. Boğazlar 1936’da imzalanan Montrö Antlaşması’yla Türkiye’nin tam egemenliğine geçmiştir. Fransızlarla 4 Temmuz 1938’de Ankara’da imzalanan antlaşmayla Hatay, yani ErzurumMurat yaylası ekseninin Akdeniz ucu Türkiye’ye iade edilmiştir. KURTULUŞ SAVAŞI VE SONRASI I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak için İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya arasında antlaşmalar yapılmıştı: İstanbul (1915), Londra(1915), SykesPicot(1916) ve Saint Jean de Maurienne (1917). Bu sözleşmeleri önemli tarihi belgeler olarak düşünemiyoruz. Rusya’nın Savaştan çekildiği BrestLitovsk antlaşmasının (3 Mart 1918) ardından İhtilal Hükümeti’nce açıklanan bu sözleşmeler, savaşın gidişine bağlı olarak yapılan görüşmelerdir. Yoksa bölgenin coğrafyası çok önceden planlanmış, anlaşmalarda belirtildiği gibi Rusya’ya pay ayrılmamıştır. Çünkü Rusya’nın sıcak denizlerde işi yoktur. Osmanlı’nın imzaladığı Mondros Mütarekesi’yle İtilaf Devletleri, 7.Madde’den güç alarak diledikleri yerleri kontrolleri altına almışlardır. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşımızda izlediği yöntem, bugün de tam anlamıyla anlaşılamamıştır. O, Anadolu’nun kilit coğrafyası olan Erzurum’dan işe başlamıştır. Erzurum Kongresi’nin tabanını oluşturan iki önemli cemiyetten biri Trabzon ve bölgesinin Rum Pontus, diğeri Erzurum ve bölgesinin Ermeni hevesleri ve propagandasından kurtarılması için kurulmuşlardır. Kongreyi bu cemiyetler örgütlemiş ve başarılı olmuştur. TBMM’nin açılışını izleyen işlerden ilki TürkRus dostluğunun kurulmasıdır. Meclisin açılışından üç gün sonra 26 Nisan 1920’de Atatürk, Rusya Dışişleri Komiseri Çiçerin’e dostluk ve yardım talep eden mektup göndermiştir. Mustafa Kemal Paşa, Lenin ve Çiçerin’i, bu bölge için İngiltere ve ABD yerine, Türkiye’yi tercih etmeye ikna etmiştir. Kurtuluş Savaşımızın ilk savaşı ve sınırlarımızın belirlendiği ilk barış antlaşması Erzurum bölgesinde yapılmıştır. Atatürk, bundan sonra Erzurum’un güneyini yani Doğu ve Güney Doğu Anadolu’yu kurtarmış, nihayet Batı’ya yönelmiştir. Kurtuluş Savaşı’nda yapılan antlaşmalar bu jeostretejik olguyu yansıtmaktadır: 2 Aralık 1920’de Ermenilerle Gümrü,16 Mart 1921’de Ruslarla Moskova, 20 Ekim 1921’de Fransızlarla Ankara Antlaşmaları. 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz’da ilk hedef Akdeniz, İkinci hedef Boğazlar ve Trakya’dır. AKDENİZ HAVZASI Üç kıta, iki okyanusun merkezinde bulunan Türkiye, bölgesindeki siyasi, coğrafi, ekonomik ve stratejik olayların en ağır sorumluluğunu taşımaktadır. Geçen zaman ve gelişmeler, Akdeniz’in değerini giderek arttırmıştır. Halen Türk Boğazları’ndan yılda 50 bin gemi geçiş yaparken, günde 150 bin ton petrol taşınmaktadır. Bu miktarın 56 katı petrol ve doğal gaz Rusya, Kafkasya, Ortadoğu ve hatta Mısır’dan gelerek, Doğu Akdeniz deki Türk ve İsrail limanlarından yüklemektedir. Yakında Rus petrolü Yunanistan limanlarıyla Ege’ye akıtılacaktır. Ege ve Akdeniz, endüstri merkezleri ile petrol üreticilerinin adeta bir terminalidir. Deniz turizmi yatçılık, kurvaziyer taşımacılığı ve tatil köyleri ile büyük boyutlarla artan denizcilik alanıdır. Halen 700 bin yat Akdeniz’de dolaşmakta, bunlardan 100 bini Ege ve Akdeniz kıyılarımızda limanlamaktadır. Ama ülkemiz bu potansiyelden payını alamamaktadır. Gemi inşa sanayimiz giderek gerçekçi kalıplara oturmaktadır. Kısacası Akdeniz Havzası, tarihine yakışan biçimde yeni değerleriyle dünya jeopolitiğinin başköşesine oturmaktadır. Türk Donanması ve Türk Deniz gücü, bu havzanın denizden kontrolünde yeterli ve etkilidir. Dış güçler "Aristo Mantığı", denemeyanılma yöntemiyle bölgemize ait yeni stratejiler geliştirmektedirler. Ancak bu yöntem, Balkanlar’da daha önce çok kan dökülmesine, ülkeler parça parça edilmesine rağmen başarılı olmamıştır. Bu konuda derinliğine akademik araştırma yapılmamış olması büyük handikaptır. İşin başka bir tarafı, Balkan kapısı yine Türkiye ve Yunanistan’ın denetimindedir. Kafkaslar ve İskenderun ekseninin hatta Basra Körfezi’nin stratejisi çizilirken, ikinci metot olan araştırmakarşılaştırma usulünün tarihi gelişim unsurları ile birlikte dikkate alınmasında, bütün bu hususlar dikkate alındığında, Türkiye’nin potansiyeli ile çağımızın gereği olan insani değerlerin yan yana getirilmesinde sayısız yarar vardır. Çağımızda "Büyük Taşları" oynatmanın, hele de kan dökmenin hiç yeri yoktur. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI Tarihin gördüğü en kanlı boğuşma olan I. Dünya Savaşı, 20 yıllık mütarekeden sonra, 1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla yeniden başlamıştır. Türkiye bu boğuşmayı hiç mütareke dönemi yaşamadan 1919–1923 yıllarında yapıp, ulusal sınırlarını çizdiğinden, savaştan beklentisi yoktur. Müttefikleri olan İngiltere, Fransa, Rusya ve sonradan ABD de temelde bunu istemişlerdir. Buna rağmen, denizlerden ve karalarından (Toros Ekspresi) yapılan "Yahudi Göçüne" yardımcı olmuştur. 14 Mayıs 1948’de kurulan İsrail’in bu göçlerden büyük yararı olmuştur. Bölgesindeki savaş alanlarına yapılan insani yardımlarda görev almış, güney limanlarını (özellikle İskenderun ve Mersin) müttefiklerin istifadesine sunmuştu. Boğazları tarihten gelen bir sorumlulukla idare etmiştir. Savaş Atatürk’ün tahmin ettiği gibi Rusya’ya yaramış, Balkanlar’da koruma amaçlı girdiği Bulgaristan ve Romanya’dan çıkmamış, yani Balkan Kapısı’nı tehdit etmiştir. Rusya Balkan kapısına yaklaşmasının ardından, Anadolu’nun Akdeniz’e açılan diğer kapıları yani Boğazları ve Erzurum bölgesini de istemiş, Erzurum bölgesinde Ermenistan’ın, Trabzon bölgesinde Gürcistan’ın hakları olduğunu öne sürmüştür. 1945’te verdiği iki notada, devlet radyolarında haklılığına dair
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle