17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yrd. Doç. Dr. Anlı ATAÖV ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü [email protected] Kentsel ve mimari açıdan C S TRATEJİ 19 yaklaşıma sahip olmasıdır. Güncel stratejik planlama tartışmaları, başarılı uygulamalar ve yasalar stratejik planlama çalışmasının kentte hak iddia eden gruplarla birlikte belirlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Her grup kendi uzman olduğu, üzerinde çalışma ve uygulamalar yaptığı alanla ilgili en sağlam ve geçerli bilgi düzeyine sahiptir. Bu bilgiyi dikkate almanın en etkili ve etkin yolu ise o bilgiye sahip olan gruplarla birlikte ortak kararı vermektir; yani, karar verme sürecine iddia sahibi gruplarının katılımını sağlamaktır. Bu, katılımı temel alan bir yaklaşımdır. Bunun yanı sıra, doğal ve kültürel miras gibi toplumsal değerlerin ve kentsel sistemlerin varlığını sürdürmesi ile ilgili bilimsel çalışmaları ve öngörüleri kısa vadeli çıkarlara teslim etmemek ‘olmazsa olmaz’ bir koşuldur. Özümüzü feda etmek, bir süre sonra kentsel yaşam alanımızı ve dolayısıyla öz yaşamımızı yok etmek demektir. Bu kabulle, kente ilişkin gelecek tasarımı gibi büyük, uzun vadeli ve kentsel yaşama duyarlı bir kararın ancak çok aktörlü bir planlama sürecinde verilebileceğini savunmak mümkündür. Bir kenti ve biçimlendirdiği kent yaşamını sadece bir parçasıyla açıklayamadığımıza göre, tüm kentin gelecek tasarımını da sadece bir ilgi grubunun yaşamasına izin veren bir ortamda kurgulayamayız. Uzmanlık alanımız dışındaki gruplar adına karar veriyorsak, bu ya eksik ya da yanlı olacaktır. Örneğin, tarihi, kültürel, doğal zenginlikleriyle dünya kentleri arasında özel bir konuma sahip İstanbul’da sadece sanayi gözlüğüyle bir gelecek planı yapamayız. Öte yandan, üretimi gözardı eden bir vizyon da gerçekçi olmayacaktır. Doğu ve batı boyunca geniş bir alana yayılmış bir kentbölgesinde sanayinin İstanbul dışına çıkarılması gibi bir karar, örneğin, doğudaki sanayi gelişimine doymuş komşu ili Kocaeli ve bölgesindeki gelecek hedeflerine ve planlarına ters düşebilir. K entsel planlama, söz konusu kentsel alanın mevcut durum değerlendirmesinin yapılması, gelecek hayalinin tanımlanması ve bu hayale ulaşacak projelerin tasarlanması sürecidir. Bu nedenle, sadece somut projeler üretmek kentsel planlamayı tarif etmek için yeterli değildir. Planlama, mekanı anlama ve ileriye dönük hayalleri sistematik olarak biçimlendirme sürecinin yönetimiyle de ilişkilidir. Bir kentin gelecekte nasıl olacağı, hangi yöne doğru gelişeceği veya hangi alanda daha güçlü olacağı ile ilgili konular içeriksel olarak özenle üzerinde çalışılması gereken sorulardır. Bu, bir gelecek hayali kurma ve bunu nasıl hayata geçirebilirizin araçlarını geliştirme çalışmasını gerektirir. Bu yüzden, bir kentin gelecek hayalinin içeriğinin "nasıl" belirleneceği bu hayalin içeriği ve kalitesi kadar önemlidir. Bu bağlamda, 2004 yılından sonra Türkiye’nin kentsel planlama gündemine "Kamu Reformu" olarak bilinen 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 5301 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu gibi bir dizi yasal düzenlemelerle daha etkili bir şekilde giren stratejik planlama yaklaşımını iyi yorumlamak ve neler yapılabileceğinin yollarını iyi tanımlamak gerekmektedir. Yerel yönetimde farklı bir planlama yaklaşımı getiren bu yasalar mekansal ve kurumsal stratejik planlama yapılmasını ve bunu ilgili iddia sahiplerinin katılımıyla gerçekleştirilmesini öngörmektedir. Yerel yönetimlerin merkezi konumunu zayıflatan bu yasal düzenlemelere rağmen, günümüzde geleneksel planlama yaklaşımı pratikte bir çok kentte hakim olmaya devam etmektedir. Bunun en belirgin örnekleri İstanbul gibi büyük metropoliten kentlerde gözlemlenmektedir. Örneğin, İstanbul için Çevre Düzeni Planlaması oluşturulurken, üniversiteler işbirliği ile vizyon çalışmaları yapılmakta, aynı zamanda, önceden belirlenmiş dönüşüm alanları ile ilgili araştırmalar sürdürülmekte ve uygulama planları geliştirilmektedir. Ancak, kente bütüncül olarak Haliç’ten bir görünüm... bakmadan ve kentin gelecek yönünü belirlemeden tüm buna benzer birbirinden bağımsız yapılan işler kent için farklı planlar üretmekte, parçacı bir gelişime temel oluşturmakta ve ciddi bir kaynak ve zaman kaybına neden olmaktadır. Bu tür planlama ve uygulama yaklaşımlara öncelik verilmesinin iki nedeni olabilir. Birincisi, politik ve ekonomik çıkarların, yani ulusal ve/veya uluslararası merkezi çıkarların yerel çıkarlar üzerinde hakim olmasıdır. İkincisi, yerel yönetimlerin stratejik planlama süreçlerinin dünyada geçerli planlama söylemlerine ve uygulamalarına uygun nasıl yönetilebileceği ile ilgili yöntemsel bilgi ve İstanbul’un stratejik planlaması Tarihi, kültürel, doğal zenginlikleriyle dünya kentleri arasında özel bir konuma sahip İstanbul’da yalnızca bir sektör veya alan gözlüğüyle bir gelecek planı yapılamaz. İlgili tarafların planlamaya katılmaları ideal olanı… deneyim ile donatılmamış olmasıdır. Bu yazı ikinci sorunsal üzerinde odaklanacak ve İstanbul örneği üzerinden stratejik planlama sürecinin etkili ve etkin yönetilmesi için yapılabileceklerle ilgili bir stratejik rehber oluşturmaya çalışacaktır. Yani, bu yazı İstanbul’un gelecekte ne olması gerektiğinden ziyade İstanbul için yapılabilecek bir gelecek planlama çalışmasının nasıl tasarlanabileceğini irdeleyecektir. Bunun için öncelikle stratejik planlamanın yöntemsel temeli olan katılım kavramı üzerinde durulacak; daha sonra, İstanbul için katılımlı stratejik planlama süreç modeli geliştirilecektir. STRATEJİK PLANLAMADA KATILIM Günümüzdeki yaygın anlayışa göre, stratejik planlamanın geleneksel planlamadan yöntemsel olarak farklılaştığı en temel unsur katılımcı bir KATILIM DÜZEYLERİ VE GEREKÇELERİ Fikir edinmek için uzman görüşü almakla veya alınmış kararları sunmak için halka dönmekle karar verme sürecinde tam katılım sağlanmış olmaz. Oysa, bugün kentsel planlamada katılım söylemi ve nasıl uygulandığı arasında belirgin farklılıklar gözlemlenmektedir. Bilimsel yazın, katılım kavramını üç genel aşamada açıklar. Birinci durum, karar vericilerin kararı vermesi ve bundan etkilenecek grup veya kişilere bunu bildirmesi durumudur. Bu tür uygulamalarda katılımdan bahsetmek mümkün olmaz. İkinci düzeyde, verilen kararlar kararlardan etkilenecek olan kişi veya gruplara sunulur ve karar ile ilgili geri bildirimler alınır. Geri bildirimler doğrultusunda karar vericilerin inisiyatifine bağlı olarak kararlar tekrar tanımlanabilir. Bu ‘yarı katılım’ düzeyinin sağlandığı bir durumdur. Son düzey ‘tam katılım’ düzeyidir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle