17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 Armağan KULOĞLU E. Tümgeneral KK bölücü terör örgütü hukuk devletinin ve demokrasinin sağladığı özgürlükleri kullanarak zora, şiddete, teröre başvurmakta, bu yolla ayrılıkçılık ve bölücülük olan amaçlarına ulaşmak istiyor. Bölücü terör ve ayrılıkçı hareketin temelinde Kürtçülük olarak adlandırılan etnik milliyetçilik bulunuyor. Ülkedeki etnik farklılığa milliyetçilik hakim olursa, etnik milliyetçilik ortaya çıkar. Etnik milliyetçiliğin kullanılması ulus devleti ve devamında üniter devleti yok eder. Hedefleri önce ulus devlet, bunu takiben üniter devlet yapısının ortadan kaldırılmasıdır. Daha sonraki hedefi, ülkenin bölünmesine yöneliktir. Bugün için öncelikli hedefi ulus devlettir. Etnik kimliklerin tanınması ve anayasal güvenceye alınması, etnik kimlikleri öne sürerek ayrı bir ulus olduklarını iddia etmeleri, ulusal kültürü zayıflatmaya çalışmaları, ulus devlete zarar vermeye yöneliktir. Dış destekli bölücülük yükseliyor… C S TRATEJİ yönetime ölümü gösterip onu sıtmaya razı etmeye çalışıyor. P YÖNTEM DEĞİŞTİ 1999 yılına kadar yüksek yoğunluklu silahlı propaganda, düşük yoğunluklu siyasi faaliyet olarak yürütülen etnik esasa dayalı devlet kurma eyleminin, 1999 yılından sonraki aşamada, yüksek yoğunluklu siyaset, düşük yoğunluklu silahlı propaganda olarak geliştiği görülüyor. Bunun nedenleri analiz edildiğinde; AB’ye üyelik sürecinin hız kazanması sonucunda kabul edilen Kopenhag Kriterleri’nin azınlıklar konusundaki hükmünün, Lozan Anlaşması şartlarının dışında mütalaa edildiği, bunun etnik ayırımcılık yarattığı ve bundan istifade ile talep edilen sözde hakların ön plana çıktığı anlaşılıyor. Müzakere sürecinde Türkiye üzerinde azınlık hakları, sivilasker ilişkileri, ceza yasaları, yerel yönetim yasası gibi konularda baskılar oluşturulduğu ve bunun sonucunda siyasi beklentilerin doğduğu, özgürlük, demokrasi, insan hakları düşünceleri ile AB kriterleri de gözetilerek Türkiye’den ödünler istendiği hiçbir yoruma gerek bırakmayacak şekilde anlaşıldı. ABD’nin 2003’te Irak’a müdahalesinin ardından özellikle 2004 yılından itibaren terör yeniden tırmanışa geçti. Terörün bu yükselişinde bölücü başının hayatının garanti altına girmesinin verdiği rahatlık ve bundan cesaret alınması etkin birer faktör olarak ortaya çıktı. Ancak bundan çok daha önemlisi, ABD’nin Irak’a müdahalesinde kuzeyden giriş için Türk topraklarını kullanma isteğinin TBMM tarafından reddedilmesinin yarattığı ortam oldu. ABD’nin kuzeyden girişi ile eşzamanlı olarak planlanan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de kuzeyden Irak topraklarına girerek; mülteci akışını Türk topraklarına gelmeden önlemek, teröristlerin geçişini ileriden engellemek ve faaliyetlerini izlemek amacıyla belirli bir bölgeyi kontrol altında tutması durumu, tezkerenin geçmemesi nedeniyle akamete uğradı. Bunun sonucunda, harekat sonrası özellikle Irak’ın kuzeyinde meydana gelen otorite boşluğu PKK’ya rahat bir manevra alanı sağladı. Terör örgütü bu alanda kendini güvende hissediyor, örgütün lojistik desteği sürüyor, eğitim olanakları buluyor, eylem için hazırlık yapıyor, eylemden sonra tekrar bu güvenli alana dönüyor. Ayrıca silah ve mühimmat konusunda sıkıntı çekmiyor. ABD’nin 1 Mart tezkeresi sonucunda Kürtleri müttefik olarak görmesi, bölücülük/Kürtçülük hareketi konusunda cesaret yarattı. Bu cesaret ve AB giriş sürecinin neden olduğu siyasi alandaki gelişmeler, etnik esasa dayalı bölücülük/Kürtçülük hareketinin terörle PKK terörünün dış destekleri son dönemde iyice kristalize oldu. Kuzey Irak’ta ve Avrupa’daki çevrelerin yaklaşımı halk tarafından da anlaşılmaya başlandı. desteklenerek politik hedefe daha kısa sürede ulaşma isteğini körükledi, bu durum terörü yeniden ortaya çıkardı. Neticede siyasi alandaki mücadele ile terör birbirini destekleyen bir konuma geldi. Siyaset yoluyla bölücülük yapanlar da, siyasetle çözüme gidilmemesi halinde terörün devam edeceğini savunarak, Türkiye önlem almalı DIŞ MÜDAHALE Bölücülük yapanların, terörle siyaseti birbirini destekleyecek şekilde konuyu kamuoyuna kabul ettirmeye, ortamı uygun hale getirmeye çalışmalarının ne kadar tehlikeli olduğu aşikardır. Ancak mücadeleyi siyaset yolu ile devam ettirmeleri ise belki de terörden çok daha tehlikeli bir konudur. Bu tehlike hem iç siyaset, hem de dış siyaset açısından geçerli. Konunun boyutları siyasi dış müdahaleden, ekonomik, sosyal ve fiili dış müdahaleye kadar uzanabilir. Halen yerel yönetimlerin bölgede etkili duruma gelme çalışmaları, hatta bu yönetimlerin merkezi devlet yönetimine alternatif olma çabaları gözden kaçmıyor. Çıkması desteklenen yeni yerel yönetim yasası, yerel yetkiyi daha da arttıracağından, bu konudaki tehlikenin boyutlarını daha da büyütebilir. Hareketin yürütüldüğü siyasi partinin kendisini etnik temsilci olarak göstermesi siyaset yolu ile yapılan bölücülüğü destekliyor. Bu da "terör yapma, siyaset yap" yaklaşımının nereye gidebileceğini gösteriyor. Bölücü hareketlerin dışarıdan destek gördüğü de, artık toplumun büyük bir kesimi tarafından anlaşılır duruma geldi. Bunu birkaç yıl öncesindeki AB giriş sürecine olan kamuoyu yaklaşımı ile bugünkü kamuoyu yaklaşımı arasındaki farktan anlamak olanaklı. Bu duruma en büyük etkenin, AB’nin Türkiye’nin üyeliği için talep ettiği konuların Türkiye’nin güvenliğini etkilediğini ve bu isteklerin terör örgütünün istekleri ile örtüştüğünün görülmesinden ve ABD’nin PKK terörü konusundaki duyarsız davranışlarından kaynaklandığını söylemek olanaklı. Yerel liderler Talabani ve Barzani... KUZEY’DEKİ YAPILANMA Irak’ın kuzeyinde oluşturulan özerk yapının, bağımsız "Kürdistan Devleti"ne dönüştürülmesi durumu geçerliliğini korumakta ve Türkiye’ye tehdit teşkil etmektedir. Bu devletin Türkiye ile birlikte İran ve Suriye’den kopacak parçalarla genişleyerek Büyük "Kürdistan"a dönüştürülmesi konusu dikkatlerden uzak tutulmamalı. Bunun için koşulların olgunlaşması bekleniyor. ABD Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde strateji uzmanı ve yazarı E. Alb. Ralph Peters tarafından çizilen ve yorumlanan ve NATO Savunma Koleji’nde de söz konusu olan, bölgenin yeniden şekillendirilmesini gösteren haritadaki Kürdistan topraklarının, Karadeniz’den deniz bağlantısı bile bulunan bir sahayı içermesinin rastlantı olmadığı anımsanmalı. Bağımsız bir Kürt Devleti’ne Türkiye’yi hazırlamak için iç ve dış basında çıkan yazılar, yapılan yorumlar ve konuşmalara dikkat edilmesi gerekiyor. Türkiye’nin bu durumu kabullenmesi için hamilik, iyi ilişkiler gibi söylemlere itibar etmemesi ve kamuoyunu aydınlatması faydalı olur. PKK, Türkiye’ye verdiği zararı arttırır, bu konuda yurtiçinde alınan önlemler yeterli olmaz, mali kaynaklar kesilemez, örgüt liderleri yakalanamaz, lojistik desteği işlemez hale getirilemez, örgüt mevcudiyetini ve etkinliğini korumayı sürdürürse Türkiye’nin her türlü önlemi alması ve uygulaması kaçınılmaz olur. Bütün girişimlere rağmen örgüt komşu ülkede varlığını devam ettiriyorsa bundan öncelikle sınır komşusu olan ülke sorumludur. Uyarılar yapılmasına karşın bu ülkenin eylemleri önleme gücü olmadığından, ABD’nin de bu konuda istekli olmadığı anlaşıldığından Türkiye’nin kendi güvenliğini kendisinin sağlaması zorunluluğu ortaya çıkıyor. Yapılacak operasyonun kısa süreli, önceleri kısa mesafeli ve nokta hedeflerine yönelik olması, hava unsurları ile destekli uçar birlik harekatı ile vurkaç taktiği uygulanarak yapılması, hem siyasi, hem de askeri açıdan tepki gösterilmesine olanak tanımaz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle