17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C S sistem anlayışına karşı duruş… TRATEJİ 13 sınır çiziyor Zirveden toplu görünüm... türde olumsuz gelişmelerin önüne geçilebilecek ortamın yaratılabileceği zeminin BM olduğunu vurguluyor. Bu yaklaşım geleneksel Rus politikasının güç dengesi anlayışına uygundur. Rusya’nın isteği BM Genel Kurulu ve veto gücü olan üyeler bağlamında bir hareket alanın yeniden egemen kılınması olarak belirginleşmekte. Fakat bu türde bir uzlaşı zemininin karşısındaki unsurlar olarak, ABD’nin tek taraflı bakışının dışında NATO ve AB’nin gösterilmesi tek kutupluluğun zararları bağlamında uzlaşılan uluslararası zeminden uzaklaşarak geleneksel Rus dış politikasına dönüş şeklinde algılanabilir. Bilindiği üzere Rusya’da Primakov’la birlikte iktidarı şekillendirmeye başlayan Avrasyacıların temel hedef olarak gördükleri NATO, "Rus çıkarlarının önündeki en büyük engel" olarak tanımlanıyor. Bu ekolün içerisinde sayılabilecek Putin’in bu söylemi Rusya’nın geleneksel rahatsızlıklarının farklı bir formülasyonla yeniden dile getirilmesi olarak görülmelidir. Putin’in uluslararası alanda ABD yönetimi ve onun politikalarından duyulan rahatsızlığı kendi özel rahatsızlıklarıyla bağdaştırarak destek bulmaya çalıştığı söylenebilir. Yaklaşımdaki orijinallik ise ilk defa bir Rus liderin Batılı değerler olarak nitelenen uluslararası hukukun egemen kılınması, adalet ve ahlaki değerler gibi söylemlerle ortaya çıkması olsa gerek. Bu çabaya rağmen Putin’in NATO genişlemesinden duyduğu rahatsızlığı açıkça dile getirdiğini görmekteyiz. Rusya Gürcistan ve Moldova’daki üsler konusunda sürekli eleştirildiği bir ortamda ABD başta olmak üzere NATO’nun (üyelerinin diye de okunabilir) 1999’da yenilenen AKKA’yı bu koşullarda imzalamayacağını açıklamasından rahatsızlık duyuyor. Bunun ötesinde esnek üsler olarak adlandırılan her biri 5 bine yakın asker barındıran Amerikan üslerinin Rus sınırları boyunca yerleştirilmesi Rusya’yı huzursuz ederek "Sovyetler yoksa neden NATO var ve genişlemeye devam ediyor" sorularını sorduruyor. Bu noktada Gürcistan ve Azerbaycan’da Türkiye’nin NATO şemsiyesi altında yürüttüğü projelerin akla getirilmesi gerekir. Bu Rusya’nın Kafkasya’da algıladığı tehdidin ve verilen mesajın Türkiye’ye bir takım uyarıları içerdiği değerlendirilebilir. ülkelerin nasıl yaşayacağını ve gelişeceğini belirleyen bir rejim dayatma anlamına geldiği değerlendirmesini yapıyor. Putin’in dikkatle üzerinde durduğu ve ABD’yi açıkça eleştirdiği diğer bir nokta silahların azaltılmasına yönelik uluslararası yasal çerçevenin korunması ve buna bağlı olarak nükleer silahların azaltılması sürecine süreklilik kazandırılması konusudur. Buna uzaydaki silahlanmanın engellenmesi konusu da eklenebilir. Putin, konuşmasında sürekli olarak Rusya’nın yükümlülükleri harfiyen yerine getirdiğini ama karşılığını göremediğini vurgulayarak tek taraflı bir baskı yaratıyor. Amerikan yönetimini ise bir tür ikiyüzlü politika uygulamakla suçlanıyor. Putin’in Gates’ten ABD’nin "gereğinden fazla silahları bir depoda, ya da tabiri caizse, yastık altında, saklamayacağını" açıklamasını istemesi bu açıdan değerlendirilebilir. Tek kutupluluğun ‘yalnızca sistem için değil, egemen için de çöküş’ olduğunu savunan Putin, küresel egemenliğin ülkesinin de etkin olduğu BM zeminine çekilmesini istedi. yaptığı vurgu ise dikkat çekici. Putin Rusya’da petrolün bazı istatistiklere göre yaklaşık yüzde 26’sının yabancı şirketlerce çıkartıldığını, Rusya’nın kilit sektörlerinde yabancı yatırımcıların paylarının olduğunu fakat buna karşılık Rus yatırımcılara karşı bir ön yargı ve engelleme ile karşılaşıldığını belirterek Rusya’nın beklentilerini ortaya koyuyor. Rusya’nın Türkiye dâhil Avrupa pazarında gaz dağıtım ve depolama alanlarında faaliyet gösteren şirketleri satın alma çabaları ve karşılaştığı engeller akla getirildiğinde Putin’in serbest ticaret ve ekonomi vurgusu daha bir anlam kazanıyor. Bu konuyla ilintili biçimde dile getirdiği barış amaçlı nükleer yakıtı üretme teknolojilerini geliştirmesi hedefi ise İran merkezli çekişmeyi gündeme getirdi. Putin, ABD’nin, Rusya’nın İran merkezli faaliyetlerine yönelik eleştirilerine bu alanda en az suçlunun Rusya olduğu değerlendirmeleri de bu çerçevede değerlendirilmelidir. Rusya tarafından tek taraflı askeri müdahale yerine geçtiğimiz yıl gündeme getirilen Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu denetimi altında uranyumu zenginleştirmek için uluslararası merkezler kurma merkezli önerisinin, yinelenmesi de bunun bir yansımasıdır. Böylece ABD’ye karşı bir ortak hareket alanı ve konusu daha yaratılmak isteniyor. Putin’in konuşma metni bu bakış açısıyla analiz edildiğinde Rusya’nın kendi çıkarları ile uluslararası alanda oluşan ortak düşünce arasında bir paralellik oluşturma çabası içerisinde olduğu söylenebilir. Bu yaklaşımın yeni bir Soğuk Savaş yaratabileceğini söylemek ise çok doğru olmasa gerek. Soğuk Savaş’la kıyaslandığında ne bunun için gerekli bir cepheleşmenin ne de buna taraf olabilecek unsurların varlığından söz edebiliriz. Rusya’nın beklentisinin sınırlandırılarak ekonomik ve siyasi anlamada uluslararası sistemin dışında kalmak korkusunu yenmek olduğu söylenebilir. İdeolojik bir cepheleşmenin de söz konusu olmaması bunu güçlendiriyor. Hele ki Dünya Ticaret Örgütü üyeliğinin son aşamasına ulaşan, Batı dünyasıyla geri döndürülemeyecek ekonomik bağlar kuran ve ancak bu sayede ayağa kalkabilen bir Rusya söz konusuyken. AVRUPA’YA FÜZE KALKANI Bilindiği üzere ABD, Doğu Avrupa’nın Ortadoğu’dan kaynaklanan bir nükleer tehdide karşı korunması amacıyla bir çeşit füze kalkanı projesi oluşturmaya çalışıyor. Bu çerçevede Amerikalı yetkililerce Ocak ayında Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nden füze kalkanı projesine üs olması istenmişti. Başta ABD Dışişleri Bakanlığı olmak üzere Amerikalı yetkililer belirtilen füze kalkanı sisteminin Rusya'yı hedef almadığını açıklasalar da Moskova, bunu doğrudan kendisine tehdit olarak algılıyor. Bakanlık sözcüsü Sean McCormack’ın projenin İran gibi "haydut devletleri" hedef aldığını belirten "füze kalkanı sistemi, ABD'yi, dostlarını ve müttefiklerini İran gibi haydut devletlerden atılabilecek olası füzelere karşı korumaya yardımcı olmaya yönelik bir sistemdir" açıklamaları bunu değiştirmiyor. McCormack’ın, "Aslında Rusya'ya bu projede bizimle işbirliği yapma olanağı sunduk. Ortadoğu ve başka bölgelerden gelen aynı tehditle karşı karşıyayız" açıklamalarıysa bu sıkıntıların süreceğinin sinyali olarak görülebilir. Nitekim Rusya’nın bu proje devam ederse Sovyet döneminde 1987’de imzalanan kısa ve orta menzilli füzelerin imhası anlaşmasından vazgeçebileceğini belirtmesi ile Başkanın konuşması bütünlük oluşturuyor. Rus Genelkurmay Başkanı Yuri Baluyevski’nin Rusya'nın bu anlaşmayı tek taraflı geçersiz ilan etmesi için elinde Washington'a sunabileceği çok kanıt olduğu açıklaması Rusya’nın işin peşini bırakmayacağını gösteriyor. AGİT ELEŞTİRİSİ Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na (AGİT) yöneltilen eleştiriler ise Putin’in konuşmasındaki yeni bir saptamadır. Putin, belki de ilk defa AGİT’i "bir tek veya bir grup ülkenin siyasi çıkarlarını arttıran basit bir araç haline getirmeye" çalışan bir yapı olarak tanımlıyor. Bunda uluslararası STÖ’lerin AGİT içerisindeki etkinliği ile faaliyetlerinden duyulan rahatsızlık ya da tepki etkendir. Bu etkinlik nedeniyle başta Kuzey Kafkasya’da meydana gelen gelişmeler ve Rusya genelinde artan insan hakları ihlallerine yönelik yapılan eleştiriler Rusya’yı rahatsız ediyor. Putin tüm bunları Rusya’nın iç işlerine karışma, daha da önemlisi EKONOMİK ENGELLEME Konuşmada üzerinde durulan ve değerlendirilmesi gereken son bir başlık ise enerjidir. Putin Rusya’nın AB başta olmak üzere tüm dünya için önemli bir enerji sağlayıcısı olduğunu vurguluyor. Putin’in enerji ve ekonomi alanında Batı dünyasının çifte standardına
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle