10 Ocak 2025 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 Yrd. Doç. Dr. Özlen ÇELEBİ Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ışişleri Bakanı Abdullah Gül resmi bir ziyarette bulunmak ve ABD’li muhatabı, Dışişleri Bakanı Rice’ın daveti üzerine 4 Şubat 2007 tarihinde ABD’nin başkenti Washington’a uçtu. Gül Türkiye’den ayrılmadan önce yaptığı açıklamada söz konusu ziyaretin nedenini iki ülke arasındaki ilişkilerin Ortak Vizyon Belgesi doğrultusunda daha da geliştirilmesine katkıda bulunmak olduğunu belirtti. 6 gün sürmesi planlanan gezi boyunca Gül’ün üst düzey ABD’li politikacılarla ve ABD’deki Yahudi Lobisi temsilcileriyle başkent Washington’da görüşmeler yapması ve bunu izleyerek New York’ta da temaslarını sürdürmesi, yine New York’ta BM Genel Sekreteri Ban KiMoon ile de buluşması öngörülüyordu. Ermeni iddiaları, Irak ve diğer konulardaki sıkıntılar sürüyor… C S TRATEJİ etkisinden kurtulmak isteyen Türk devlet adamları rotayı Batı’ya kilitlemişlerdir. Bu kapsamda SSCB’yi çevreleme politikası doğrultusunda Türkiye’ye de bir rol biçmişti. Önceleri NATO’ya kabul edilmeyen Türkiye, Kore Savaşı’na asker göndermesinin ardından 1952’de ittifaka kabul edilecek, bunu da büyük ölçüde ABD’nin müttefiklerini ikna etme çabalarına borçlu olarak yapabilecektir. Türkiye’nin 1974 yılında Kıbrıs’taki kanlı olaylara ve Kıbrıslı Türklerin aleyhine olarak gelişen duruma askeri müdahalesiyle başta ABD olmak üzere tüm Batılı müttefikleriyle arasında büyük bir anlaşmazlık doğmuştur. ABD kendi iç politikasının yarattığı ve lobilerin tetiklediği dinamikler sonucu Türkiye’ye silah ambargosu başlatmış, insan hakları, ticari ilişkiler ve parasal sorunlarla bezenmiş olan ve Katma Protokol ile 1963 Ankara Anlaşması’nda öngörülen ikinci döneme geçmiş AETTürkiye ilişkilerinde ateşten gömleği giyen Türkiye olmuştur. D ABD ile ilişkilerin açmazları TÜRKABD İLİŞKİLERİ Bu yazıyla Gül’ün gezisini çözümlemeye çalışacağız. Dikkat çeken ilk nokta, TürkiyeABD arasındaki ilişkilerin daha çok ABD’nin yararına yönelik şekilde gelişme gösterdiğidir. İkinci nokta her iki de ülkenin de çıkarlarının çakıştığı ve çatıştığı paydalar bulunmakla birlikte Türkiye çıkarlarını tanımlamakta ve savunmakta bazı siyasal iktidarlar döneminde daha büyük zorluklarla karşılaşıldığıdır. Üçüncü nokta olarak da belirtilmelidir ki, orta büyüklükte bir ülke olarak Türkiye son dönemlerde yapabileceklerinin ve yapmak istediklerinin gerisinde, daha düşük profilli bir politika izlemek zorunda bırakılmakta ve daha çok ortada kalan ülke haline dönüştürülmeye çalışılıyor. Süper güç olarak ABD’nin dünyanın her yerinde ilgisi ve etkisi olduğu yadsınılamayacak bir gerçektir. Türkiye ise içinde yer aldığı coğrafi alanda göz ardı edilemeyecek, kendi bölgesinde biçimlendirici olma kapasitesine ve isteğine sahip olan bir ülkedir. Türkiye bulunduğu bölgenin sıkıntılarını olduğu kadar yararlarını da hissediyor. Uluslararası İlişkiler disipliniyle Türkiye’nin ABD ile ilişkileri tanınma İRAN DEVRİMİ SONRASI sorunuyla başlamasına karşın gelişen ABD ve Türkiye arasında ilişkiler 12 Eylül öncesinde Tahran Büyükelçiliği’nde süreçte ekonomik ve askeri alanları da 1980 Amerikalıların rehine alındığı olaylar son bir bunalım daha atlatmış ve kapsayarak boyutlandı. Soğuk Savaş sırasında İran’da devrim gerçekleştirildikten sonra Türkiye’ye tavrı önemli ölçüde döneminde ve sonrasında yaşanan ABD’nin değişmiştir. İran’daki devrimle ABD Ortadoğu temel dayanaklarından birini sorunlara karşın ilişkiler bir alt ve üst politikasının yitirmiştir. Üstelik İran’daki yönetim değişikliği bölgedeki enerji kaynaklarının, sınır aralığında sürdü. özellikle petrolün bölge dışına transferini ilgilenenlerin özel bir önemle izledikleri bu bölgeyle büyük güçlerin de her zaman ilgileri yüksek düzeyde olmuştur. İtiraf etmeli ki, bu ilgi bölgesel gelişmeleri zaman zaman daha da karmaşık hale getirmektedir. olumsuz yönde etkilemiş, SSCB’nin Afganistan’a asker göndermesiyle ABD için yeni bir politikayı devreye sokma zorunluluğu baş göstermiştir. Soğuk Savaş’ta ikinci ve bir taraf için ölümcül sonuçlar doğuracak final perdesi açılmıştır. Türkiye bu tarihten sonra ABD’nin hem İran’daki yönetimi hem de SSCB’yi çevreleme politikası doğrultusunda geliştirilen Yeşil Kuşak planının bir parçası olarak görülecektir. 1980’lerin sonu aynı zamanda Soğuk Savaş’ın belki de en ünlü simgesi olan Berlin Duvarı’nın, Varşova Paktı’nın, SSCB’nin ve Doğu Bloku’nun da sonu olmuştur. İLİŞKİLERİN GEÇMİŞİ Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra derhal başlamış değildir. Bunun için 1927 yılını beklemek gerekecektir. OsmanlıABD ilişkilerinden kalan bazı pürüzler Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da bir süre etkisini hissettirdi. Lozan sonrasında ABD ile Türkiye arasında bir İkili Anlaşma imzalanmış, fakat bu anlaşma ABD Kongresi’nde kabul edilmemiştir. Bunda Ermeni sorununun ve Türkiye’deki azınlıklara ilişkin yanlış izlenimin etkisi olmuştur. 1927’de ise bir başka Nota değişimi ile siyasi ve ticari ilişkilerin normalleştirilmesi sağlanmıştır. 1927 Nota değişimi TürkiyeABD ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuş ve ABD Türkiye Cumhuriyeti’ni gecikmeli de olsa tanımıştır. Birinci ve ikinci dünya savaşları arasında kalan dönemde TürkiyeABD ilişkilerinde ticari boyut etkili olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türk devlet adamları Türkiye’nin çıkarını savaş dışında kalmakta görmüşlerdir. Savaşa katılmayan Türkiye çok hassas ve dengeli bir politika izlemek durumunda kalmıştır. ABD ise savaşa girmesiyle birlikte savaş politikalarında da savaş sonrası oluşturulacak yeni uluslarararası sistemde de belirleyici büyük devletlerden biri olduğunu göstermiştir. İki kutuplu dünyanın dondurucu rüzgarlarının SOĞUK SAVAŞ SONRASI Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte Türkiye’nin stratejik öneminin azaldığı ve hatta ABD’nin de Türkiye’ye gereksinimi kalmadığı bazı çevrelerde sıklıkla dillendirilir olmuştur. Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği/Politikası tartışmaları içinde Türkiye gereksinim duyduğu desteği alamamış, 1991 Roma Zirvesi’nde açıklanan NATO’nun yeni Stratejik Konsepti Türkiye’yi epeyce sıkıntılı bir duruma sokmuştur. Yeniden güvenlik (güvenliksizlik) kaygıları artan Türkiye en üst düzey devlet adamlarının ağzından ABD ile "stratejik işbirliği" (T. Özal, 1991), "güçlendirilmiş ortaklık" (S. Demirel, 1992) gibi yakınlık modelleri oluşturmaya çalışmış, bu teklifler ABD tarafından mesafeli karşılanmıştır. Türkiye’nin önüne altın fırsat 1990’ların ikinci yarısına geçmeden çıkmıştır. AB ve ABD’nin Orta Asya ve Kafkasya’da bağımsızlıklarını ilan etmiş olan petrol ve doğal gaz gibi doğal kaynak zengini ülkelerine gösterdiği yakın ilgi, bu ülkelerle tarihsel, dinsel, dilsel, kültürel vb. bağlantıları olup bağlantılarını güçlendirmek isteyen Türkiye’yi daha aktif bir politika izlemeye itmiştir. İlk kez gerçekten çok boyutlu bir dış politika izlemek durumunda kalan Türkiye ilk yıllarda gerçekçi olmayan politikalarla vakit geçirmiştir. 1999 yılında Türkiye’yi ziyaret eden ABD Başkanı Clinton TürkiyeABD ilişkilerinde "stratejik ortaklık" lafını edince bir süredir ilgiyi kaybetmiş olmaktan korkan Türkiye duygusal bir tepkiyle mutlu olmuş ve politikacılar bunu çeşitli Clinton
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle