Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili akulebi@tusam.net Rum kesimi AB’yi arkasına alarak adanın tümünü istiyor… C S TRATEJİ Komisyonu’nun "Kıbrıs Dışişleri Bakanı Yorgo Lillikas’ın konuyla ilgili mektubunu aldık. Komisyon durumu yakından izliyor. Kıbrıs Cumhuriyeti yapacağı uluslararası anlaşmalar konusunda bütünüyle egemendir ve bu husus sorgulanamaz" dediği geçtiğimiz haftalarda basında yer aldı. Bu, GKRY–AB işbirliğini ve Rumların AB’yi taktik olarak her vesile ile arkalarına alma stratejisini benimsediklerini bir kez daha gösterdi. AB üyeliğinin apar topar GKRY’ye sağlanmasının ardında yatan niyetler de böylece bir kez daha açıklık kazandı. Annan Planı’nda, Ada’daki tüm doğal kaynakların "ortak devletin’’ denetimine verildiği, Kuzey Kıbrıs’ta akan derelerin dahi ortak devletin kontrolünde olacağının düzenlendiği dikkate alınırsa o dönemde Kıbrıs Türklerinin uyum çalışması yapılmadan AB’ye alınması konusunda hazır olunması da ayrı bir önem kazanıyor. Yani, Kıbrıs–Suriye–Lübnan–İsrail–Mısır arasındaki bölgede dünyanın en zengin gaz ve petrol yataklarından birinin olma olasılığı fazla. Buna ek olarak Girneİskenderun arasındaki bölgede de zengin petrol yataklarının varlığı söz konusu. Bu konu ile ilgili TPAO’nun sismik araştırma gemisinin raporları mevcutken herhangi bir girişimde maalesef bulunulmamakta. Kıbrıs Adası’nı çevreleyen sularda 8 milyar varillik petrol rezervi bulunduğu tahmin ediliyor. ABD ve İngiltere’nin Kıbrıs sorununa müdahil olmasının ve Güney Kıbrıs’ın apar topar AB üyeliğe kabul edilmesinin altında petrolün yattığını iddia etmek bu veriler ışığında bir spekülasyon sayılmamalı. Bu bağlamda, Türkiye ile savaş halinde olan GKRY’nin tüm AB uygulamalarına ve hukukuna ters olsa da apar topar AB’ye alınmasının ardında Kıbrıs Adasının AB sınırları içine alınması suretiyle, Doğu Akdeniz’deki petrol ve gaz rezervlerinin tümünü kontrol altına alma isteğinin bulunduğu da söylenebilir. Böylelikle Türkiye de bu rezervlerin uzağında tutulabilecektir. Ancak araştırma ve üretime başlayabilmek için uluslararası deniz hukukuna göre, petrol ve gazın bulunduğu bölgeyle ilgili herhangi bir siyasi sorunun bulunmaması gerekiyor. Bu bölgede şu anda bir siyasi sorun var ve bu siyasi sorun devam ettiği sürece burada hiçbir araştırma yapılamaz. Türkiye’deki siyasilerin olası bir gaflet ve "verkurtul" politikasıyla Ada’nın tamamen Rumlara teslimi halinde ise bu sorun bir bakıma bitmiş sayılacak ve Rumlar petrol yataklarının üzerine konabilecekler. Sayın Rauf Denktaş’ın da bir süre önce işaret etmiş olduğu üzere, İngiltere’nin Kıbrıs’ta var olan iki askeri üssünün karasularını 3 milden 12 mile çıkarmaya çalışması da üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. 00'li yılların başında doğalgaz ve petrol sondajı üzerinde yıllarca çalışmış bir adam büyük petrol şirketlerinin kapısını çalar. Yılların kendisine verdiği deneyim ile geliştirdiği yönteme dayanarak elde etmiş olduğu sonuçlara göre İskenderun körfezi, Mersin ile Kıbrıs arasında kalan bölgede zengin doğalgaz ve petrol yatakları olduğunu iddia eder. Sonunda da ABD'nin en büyük enerji şirketlerinden birini araştırma konusunda ikna eder. İkna edilen Şirket Türkiye'ye gelir TPAO ile görüşür ve bir konsorsiyum kurulur. 1,600 kilometrelik hat boyunca üç değişik yerde sondajlara başlanır. Şirket yaklaşık 40 milyon dolar harcama yapar. Sonra TPAO'ya bu projeye ortak bulunması gerektiğini ve finans için yatırımcı arayacağını söyleyerek gider, sondajı da durdurur. TPAO en son 2004 yılında son durumu öğrenmek ister ama yanıt alamaz. Nisan 2004’de ABD ve AB'nin girişimleri ile Kıbrıs'ta çözüm için Annan Planı oylanır. Türk tarafı 'evet', Rum tarafı 'hayır' der. Ama referandumdan hemen bir hafta sonra Rum tarafı AB'ye tam üye yapılır. 2005 yılının Mayıs ayında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Dışişleri Bakanı Nicos Rolandis bir konuşmasında 'Kıbrıs adasının çevresindeki petrol yataklarında körfez ülkelerinden Umman'daki rezervlere eşdeğer rezerv var' deyiverir. Bu arada rezervin ekonomik büyüklüğünün 400 milyar dolar civarında olduğu söylentileri de ortada dolaşmaya başlar. 2006 yılı sonunda ve 2007 yılı başında GKRY, Mısır ve Lübnan ile 'Kıbrıs'ın münhasır ekonomik bölgelerinde' gizli petrol arama anlaşmaları yapar. Bunu izleyen süreçte, 26 Ocak 2006'da Kıbrıs Rum Yönetimi bir kararnameyle KKTC dâhil Kıbrıs Adası’nın karasularını 13 petrol bölgesine ayırır ve işi resmiyete döker! Evet, geçtiğimiz Ocak ayı sonunda Rum 20 Kıbrıs, petrolüyle gündemde saldırganlığının bir örneği daha böylece su yüzüne çıktı. Takke düştü kel göründü. Rumların AB desteğini alarak Türkleri Ada’dan atma niyetlerinin bir başka nedeni daha böylece ortaya çıkmış oldu. Akdeniz’in doğusunu ve Süveyş Kanalı’nın kontrolünü sağlaması açısından sahip olduğu stratejik önemi dünya petrolünün önemli bir kısmının taşınacağı BaküTiflisCeyhan ve KerkükYumurtalık boru hatları ve inşası gerçekleştirilecek Rusya kökenli öteki boru hatlarıyla giderek artarken Kıbrıs, şimdi bir de çevresindeki sulardaki olası büyük petrol yataklarıyla gündeme geldi. Bu gelişmeler, Türkiye’nin güneyinin stratejik kontrolü açısından son derece önemli olan Kıbrıs’taki uluslararası antlaşmalardan doğan haklarından vazgeçmemesi için bir zorunlu neden daha oluşturdu. Çünkü Kıbrıs’ın çevresindeki bölgenin büyük bir kısmındaki denizaltı kaynakları uluslararası hukuka göre Türkiye’ye ait. AB desteğini de arkasına alarak Türkiye’yi devreden çıkarmak isteyen Rumların bu konudaki şirretliğini sadece geleneksel düşmanlıkları ile açıklamak bu güne kadar mümkünken bugün, İskenderunMersinKıbrıs hattındaki petrol sondajlarının olayın ekonomik boyutlarını ortaya çıkarması nedeniyle Rumların Kıbrıs’ın tamamına sahip çıkma hevesleri daha da açıklık kazandı. Rumların bazı bölge ülkeleriyle yapmış oldukları anlaşmalar konusundaki AB desteği de açık bir şekilde AB Komisyonu tarafından dile getirildi. GKRY’nin Türkiye’nin üye bir ülkeyi tehdit ettiği yolundaki şikâyetlerini AB’nin farklı kurumlarına ilettiği ve AB Papadopulos Çevresindeki petrol ve doğalgaz kaynaklarıyla son dönemde gündeme gelen Kıbrıs’ın Türkiye için önemi tartışılmaz. Rum yönetimi egemenliğini kabul ettirmeyi ve kaynakları tek yanlı kullanmayı hedefliyor. Talat