17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

belirtmektedir. Bu değer su kullanımlarından, özellikle evsel ve endüstriyel kullanımlardan gelen talep artışı ışığında dikkatle gözden geçirilmesi gereken eski bir rakamdır. Ayrıca bu rakam belirlendiğinde muhtemelen bu kadar öne çıkmamış olan Şekil 1 ULUSAL SU KURUMU çevresel gereksinimlere BİRLEŞİK MODELİ de dikkat edilmelidir. Şu anda yapımı süren projeler de dâhil toplam sulanan alan yaklaşık 5,35 milyon hektar, yani yukarıda belirtilen hedef rakamın yüzde 63’ü kadar olacaktır ve bu da sulama için fizibıl olarak geliştirilebilir alanın üst limitine yakın olabilir" denmekte ve sonuç olarak Türkiye’nin gerek sektörel su kullanım öncelikleri(!) gerekse ekonomik olarak sulanabilir alanın Şekil 2 ULUSAL SU KURUMU AYRIK MODELİ sınırına gelmiş olması nedenleri ile sulama projelerinden uzaklaşması gerektiği dikkatli bir üslupla tavsiye edilmektedir. Bu kapsamda raporda aşağıdaki tespit yer almaktadır; Eğer öncelik sulama yerine içme ve kullanma suyu ve endüstri suyu teminine verilirse havzalararası su transferi yapılmadan sulanabilecek olan arazi büyüklüğü 4,6 milyon hektar olmaktadır. Bu da mevcut sulanan ve inşa olduğu bilinmesine rağmen bu tip uygulamalar halinde olan sulama alanı büyüklüğüne karşılık sürdürülmüş ve verimsiz sistemler ile istismar gelmektedir. Bu tespit bir diğer deyişle artık sulama alanları yarattığı yeniden görülmüştür. alanı açılmaması anlamına gelmektedir. Raporlar, sulama alanlarının azaltılmasını, en azından ULUSAL SU STRATEJİSİ daha fazla arttırılmamasını öneriyor. DSİ’nin yeniden Dünya Bankası uzmanları tarafından hazırlanan rapor, ana yapılandırılması, kurum sistematiğinin yeniden hatlarıyla su kaynakları ve sularımızın yönetimi düzenlenmesi gündeme getiriliyor. Türkiye’nin tüm sınıraşan ile ilgili uluslararası planların en etkili envanteri çıkarılmadan, mevcut birikim gözardı edilerek uygulanabilmesinde olabilecek su yönetimi modeli önerilerini içermektedir. Ancak başarıya ulaşmak zor… bu model ve mevcut yönetim anlayışı DSİ Genel Müdürlüğündeki yılların teknik birikimini gelecek nesillere aktarılması gibi hayati bir konuyu gözardı etmektedir. Bu kapsamda DSİ Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılması adı altında yetişmiş insan kaynaklarından, geniş teknik birikim ve deneyimden yoksun olacak bir kurum ortaya çıkartılmaktadır. Böylece merkezi planlama ve denetim işlevinin zafiyete uğraması ve kurumun daha kolay yönlendirilmesi mümkün olacaktır. Raporda "sulanacak alanlarımızın sınırlandırılması" gereğine dair yapılan öneri de dikkat çekicidir. Raporda yer alan "sulama projelerinin DSİ tarafından sulama birliklerine erken devredildiği "tespiti de önemli bir tespittir. Bu tespit su kaynaklarımızın geliştirilmesinde planlamadan işletmeye kadar getirilen önerileri hemen uygulamak yerine ülkemize özgü bazı koşulları dikkate alarak değerlendirmek gereğini açıkça ortaya koymaktadır. Ülkemizdeki su kaynakları yönetimi çok parçalı, çok başlı ve yetki karmaşası yaratan ve yavaş işleyen verimsiz bir model haline getirilmiştir. Bu nedenle hızla yeniden yapılandırılmalıdır. Ancak bu alanda öncelikle yapılması gereken iş; suyun küresel yönetim politikaları alanındaki gelişmeleri bilgiye dayalı analizlerle büyük bütünün tüm parçalarını da bir araya getirerek incelemektir. Su kaynakları yönetimi alanında yıllardır DPT’nin Kalkınma Planı raporlarında yer alan öneriler ve bu alandaki geniş deneyim ve birikimlerimiz özgün bir model için acilen değerlendirilmelidir. Bu deneyim ve birikimler ülkemizin özgün koşulları ve ulusal çıkarlarımız doğrultusunda kendimize ait bir su kaynakları yönetim modelini ortaya çıkartmaya yetecek düzeydedir. Bu model oluşturulurken, uluslararası reçetelerdeki denenmiş modellerin ulusal çıkarlarımıza dönük ve sistemdeki verimliliği arttırmaya yönelik olumlu yanları incelenerek ve uyumlaştırılarak alınabilir. Ülkemizde su yönetiminin yeniden yapılandırılması çok önemli bir konu olarak yıllardır önümüzde durmaktadır. Bu konuda ilgili kurumlar tarafından bugüne değin kayda değer bir çalışmanın yapılmamış olması finans çevrelerince geliştirilen ithal reçete model önerilerinin önümüze gelmesine neden olmuştur. Ülkemiz diğer alanlarda olduğu gibi su yönetimi konusunda da ithal reçete yönetim modellerine mahkum olmamalıdır. Bunun temel şartı, kendi modelimizi oluşturacak veya uygun bir modeli kendi çıkarlarımızı gözeterek kullanacak kadar bilgili, deneyimli, özgüvenli ve çalışkan olmaktır. C S TRATEJİ 7 ERKEN SİSTEM DEVRİ Dünya Bankası’ndan sağlanan toplam 37 milyon dolar kaynak ile DSİ’ni sulama sistemlerinin yüzde 95’i kullanıcılara devredilmiştir. Gerek Türkiye gerekse Dünya Bankası tarafından çok hızlı ve başarılı bir uygulama örneği olarak gösterilen bu devir raporda "Dünyada çok övülen sulama projelerinin çitçilere devri belki de çok aşırı, çok erken ve çok hızlı olmuştur" şeklinde yer almaktadır. Bu uygulama o dönemde sulama konusuyla ilgili meslek odaları ve kooperatifler tarafından özelleştirmeye dönük olması nedeniyle ve uygulamada başarısız olacağı düşüncesiyle eleştirilere konu olmuştu. Rapordaki bu tespit sulama yönetimine çiftçinin katılımının önemli olmasına rağmen bu katılımcı yönetim uygulamalarının, o ülkenin sosyoekonomik ve sosyokültürel özelliklerini, hatta bölgelerarasında gelişmişlik farklılıklarını da dikkate alarak ülkeye özgün daha tutarlı politikalarla ve uygun bir döneme yayılarak gerçekleşmesinin gerekli olduğunu ortaya koymuştur. Diğer taraftan bu politikaların tek bir alanda uygulanarak başarıya ulaşılmasının olanaksız AB DİREKTİFİNE UYUM Raporda, çıkartılacak su yasası ve su yönetimi kurumsal yapısının AB Su Çerçeve Direktifi ile uyumlu olması üzerine açıklamalar da yer almaktadır. Bu kapsamda AB destekli MATRA Projesindeki öneriler hatırlatılmaktadır. Bu önerilerde; AB Su Çerçeve Direktifi’nin önerdiği şekilde kapsamlı bir Su Yasası çıkartılması, nehir havza yönetim planlarının yapılması ile Su Kaynakları Yönetiminde iki ana aktör olan DSİ Genel Müdürlüğü ve Çevre ve Orman Bakanlığı arasındaki ilişkinin ve birlikteliğin sürmesi yer almaktadır. Su yasası çalışmaları yapılmaktadır, Havza yönetimi bu çalışmalarda ele alınmaktadır. Diğer taraftan DSİ eski Genel Müdürü Sn. Veysel Eroğlu’nun DSİ’nin bağlı olduğu Çevre ve Orman Bakanı olması önerilen bu ilişkinin güçlenerek sürdüğünü ortaya koymaktadır. Bu proje sonucunda halen 26 adet olarak belirlenen Nehir havzası sayısı, sınır aşan nehirlerimizin tümünü kapsayan ayrı bir havzanın da yer alacağı şekilde 6’ya düşürülmektedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle