17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ben, Kürdistan topraklarında yaşayan Hıristiyan azınlıkları da Türk vahşetinden korumak için savaşıyorum. Beni bu savaşta yalnız bırakmayacağınıza eminim."(4) Bu mektuptan sonraki gelişmeleri A. Altındal şöyle açıklar: Bu mektuptan sonra Papalığın Doğu Kiliseler Birliği Komisyonu’nun başı Achille Silvestrini bir açıklama yaparak Vatikan’ın PKK’yi ve onun başını desteklediğini belirtti. Rusya’da ise Ortodoks Kilisesi’nin en hararetli savunucularından olan bir milletvekili Apo’yu Rusya’ya getirmek ve ona sığınma hakkı tanıtmak için var gücüyle çalıştı. Bu milletvekili aynı zamanda gizli bir tarikatın üyesi idi. Tarikatın adı, "İstanbul Haçı’nın Egemen Askeri ve Hanedansal Tarikatı" idi. Tarikatın başında yasal Bizans İmparatoru olduğu başta Rusya, ABD, İtalya, İngiltere ve Fransa mahkemeleri tarafından tevsik edilmiş olan Prens Henry Paleolog vardı. İşte bu tarikatın başı Almanya’da PKK örgütüne destek veriyordu. El altından dağıtılan bildirilerinde aynen şöyle yazıyordu: Türkiye’de boyunduruk altında yaşayan siz Kürtleri çok yakında bu barbar boyunduruğundan kurtaracağız.(5) Daha ilginci terörist başının mektuptaki sözleriyle ülkemizde misyonerlik faaliyetini sürdüren kişilerin sözlerinin birebir örtüşmesidir. Ülkemizde misyonerlik yapan kişiler şöyle derler: "Türkiye Devleti, Kürtler üzerinde baskı yapmaktadır. Geçmişte Ermeniler, Süryaniler, Rumlar üzerinde soykırım faaliyeti yaptılar. Bunun benzerini şimdi Kürtlere yapmaktadırlar. Türkiye Devleti, soykırımını sürdürmektedir. Birçok masum Kürt kimliğini ve hakkını istemesinden dolayı öldürülmektedir."(6) İki metin arasındaki benzerlik, bize, terör örgütünün kutsal sürümünü yeterince tanımlamaktadır. Belli bir süre misyonerlerin içinde kalan, ancak meselenin din değil, ülkeyi bölmeye yönelik bir faaliyet olduğunu gören ve ayrılan İ. Çınar şu bilgileri aktarmaktadır: Ülkemizde misyonerlik faaliyetini sürdüren ve merkezi ABD’de bulunan CAMA ismindeki misyoner örgütün temsilcisi, ABD vatandaşı Thomas Tofilon aldığı direktifler doğrultusunda sürekli olarak benden Kürtler arasında müjdeleme yapmamı istiyordu. Daha sonra izinsiz kazı yapmak nedeniyle başı derde girince, onun yerine gelen Jim McDonald aynı şeyi telkin ediyor ve üst düzeyde baskı yapıyordu. Genellikle Diyarbakır’da toplanıyor, devlet tarafından gelecek engellemelere karşı strateji geliştiriyorduk. Bu süreçte karşılaşabileceğimiz sorunları aşmak için Adana ABD Başkonsolosu devreye girmişti. Herhangi bir sorun yaşadığımızda bunlar hemen durumu Ankara’ya ileterek bize yardımcı oluyorlardı. Misyonerlik faaliyeti dinietnik ayrımcılık üzerinden sürdürülüyor, benim bu konuda kayıtsız kalmama tepki gösteriyorlardı.(7) Görülen o ki, ülkemizde dini etnik sorun yok, bunların üzerinden çatışma hatları üretme ve bölme amaçlı faaliyet yapan "dış güçler sorunu" var. Dünya Kiliseler Birliği’nin ve İngiliz Misyoner Cemiyeti’nin desteği ile ülkemizde misyonerlik faaliyeti yapan insanlar, bakın, din özgürlüğü adı altında neler yapıyorlar: "Bu misyonerler (David Smith ve Edward) Irak’ın kuzeyinde bulunduklarını, zaman zaman bu bölgeye giderek araştırma yaptıklarını ifade ederlerdi. Irak’ın kuzeyine gidişleri Türkiye’de askeri birliklerin bulunduğu üslerden olurmuş. Onlara göre Kerkük ve Musul Kürt bölgesiymiş. Geçmiş zamanlarda burada bulunduklarını ve Kürtlere yardım ettiklerini gururla anlatıyorlardı. Ankara’da devlet kurumlarında çalışan bazı bürokratlarla çok iyi dostlukları varmış. Bu bürokratlar öğrenciyken, eğitim için ABD’ye gittiklerinde bu misyonerle tanışmışlar ve C S TRATEJİ Vatikan 17 sorunu olmasaydı, ortaya bu sorunlar çıkmazdı. Durum vahimleştikçe, sorunlar artacaktır. Türkiye, İran ve Suriye’ye dağılmış durumdaki bu halka, kendilerini ifade etme imkânı tanınmalıdır. Baskılar, doğal olarak durumun daha da kötüleşmesine neden olmaktadır.(11) Bu açıklamalar ve işleyen süreç ABD’nin bu coğrafyayı yeniden inşa etmek için ürettiği stratejiler ve uyguladığı politikalarla birlikte düşünülürse anılan sözlerin PKK’ye açık destek olduğu görülür. Zaten Kardinal Türkiye’yi hedef alan terör saldırılarına hiç değinmiyor. Bu çelişki, "Kürt Sorunu" altında söylenen sözlerin anlamını belirleyen çerçevedir. Hıristiyan çevrelerin ülkemize yönelik olumsuz yaklaşımları yeni değil. Mustafa Kemal Atatürk, kendi döneminde benzer taleplere uygun yanıtlar verdi. Terörün kutsal sürümünün stratejisi İHANETİ GÖRDÜM günümüzde de değişmedi. İhaneti gördüm: Batılı egemen bu misyonerlerden yardım almışlar. Daha sonra öğrenciler Türkiye’ye döndüklerinde bu misyonerle irtibata geçmişler, misyonerler bürokraside herhangi bir problemle karşılaştıkları takdirde, sorunlarını bunlar aracılığıyla gideriyorlarmış."(8) Misyonerajan ve bürokrat işbirliğine dayalı bu kuşatma faaliyetinin, din adı altında "ülkemizin en hassas coğrafyasında sürdürülmesinin bir anlamı olmalıdır. Bunun anlamı şudur: Türkiye, Asya’nın kilididir. Bütün amaç, bu kilidi çözmektir. Ülkemizde üretilen ve dış güçler tarafından desteklenen terör, bu amacın kutsal sürümüdür. Özel bir yöntemle sürdürülen bu strateji; politik alanda kendini haritalar üzerinden dışa vurdu. Nitekim Çınar, bu gerçeği şöyle dile getirir: Misyonerler; bu gizli amaçları doğrultusunda, emperyalist çıkarları gereği Türkiye Milleti’nin bölünmesiyle birlikte, Türkiye’nin ekonomik ve politik açıdan güçsüz duruma düşmesi için, uluslararası çok güçlü finans kaynaklarının ve sadece Türkiye’deki faaliyetlerinin yürütülmesi amacıyla çeşitli ülkelerde oluşturulan fonların desteğini de alarak var güçleriyle çalışmaktadırlar.(9) O halde ülkemizde yaşanan terörün üzerini örterek hoşgörü ve diyalogdan bahseden kiliseler, küresel politikanın mali gücünü sağlayan sermaye grupları, bunları planlayan kurumlar ve bizzat bu faaliyetleri sürdüren lobiler bulunmaktadır. Batılı devletler ve kiliseler niçin PKK’yi destekliyorlar? Bu sorunun cevabı İtalyan Evanjelist Kiliseler Federasyon Başkanı Domenico Maselli’nin şu sözünde gizlidir. Maselli, der ki: Varlıklarını kabul etmeyen beş devlet arasında bölünmüş saygın Kürt halkının yazgısına kayıtsız kalamayız."(10) Gerçekten kalamazlar. Çünkü iki kutuplu dünya sisteminin çöküşünden sonra ortaya çıkan durum, dünya dengelerini bozacak niteliktedir. Öyleyse Türkiye ile Türk dünyası arasında duvar örmek gerekir. İkisinin arasını tam anlamıyla kesmek için Ermenistan yetmez, bir de Kürdistan gerekiyor. Bütün mesele budur. Son günlerde artan terörist faaliyetleri nedeniyle Irak’ın kuzeyine müdahale gündeme geldi. Böyle bir sıcak ortamda Vatikan’ın Adalet Bakanlığı konumundaki Papalık Adalet ve Barış Kurulu Başkanı Kardinal Renato Raffaele Martino, Napoli’de Aziz Egidio Cemaati tarafından düzenlenen Dinlerarası Diyalog toplantısında bakın ne diyor: Vatikan, Türkiye ile Irak’ın kuzeyi arasında yaşanan son gerginliğin kısa sürede barışçıl biçimde çözümlenmesinden yanadır. Çözümde Kürt halkının ihtiyaçları da dikkate alınmalıdır. Zira Kürtlerin durumu dünyada benzeri olmayan bir nitelik taşımaktadır: Ortada bir halk var, ama bu halka tekabül eden bir devlet yok. Tüm bu hadiseler, Ortadoğu’da satrancı andıran durumun uzantısıdır: Irak’ta savaş olmasaydı, İsrailFilistin devletler ve kiliseler hiçbir zaman bu coğrafyanın lehine olan bir faaliyetin içinde olmadılar. Siyasi tarih, stratejidir ve bu strateji bize bir şeyler söylüyor. Birincisi; 19221939 yılları arasında görev yapan Papa 11. Pius adına Kardinal Gaspari Gazi Mustafa Kemal’e şu telgrafı çeker: "Açık bir barış yapılması için temenniler arz eden 11. Pius, dökülen kanların nihayet bulması için ordulara ve ahaliye şiddetli emirler verilmesini sizden insaniyet namına rica eder." Mustafa Kemal bu talebi şöyle cevaplar: "Kan dökmeye nihayet verilmesi için sizinle hemfikir olarak bu felaketleri ne ordunun ne ahalinin doğurmadığına sizi temin edebilirim. Yunan ordusunun iadeye mecbur olduğu havalide bulunan bütün şehirlerimiz ve kasabalarımız yanmış ve ahali her türlü tecavüzlere maruz kalmıştır. Aynı tecavüzler şu anda yeni bir şiddetle Trakya’da yapılmaktadır. Bu insani hissi bugünkü ahvali doğuranlar nezdinde uyandırmanızı sizden rica ederim."(12) Evrensel misyon üstlendiğini söyleyen bir kilisenin yapması gereken her türlü insanlık dışı harekete karşı olmaktır. Ancak iş, böyle yürümüyor. Bütün amaç, Türkiye’yi düşürmek ve bunun üzerinden bu coğrafyayı yeniden inşa etmektir. İkincisi; meselenin gerçek yüzünü Derek Hoffman, yaptığı bir sunumda açıkça ortaya koyar. Irak’ta değişen rejimin taşıdığı risk; burada yaşayan Hıristiyan azınlıkların politik ve kriminal şiddete karşı savunmasız kalmalarıdır. Daha önceki sistem Kürt halkına ve Şiilere baskı yaptı. Burada çıkması muhtemel iç savaş; Irak toplumunun iç dinamikleriyle doğrudan bağlantılıdır.(13) Oysa yaşanan bu kanlı vahşetin aktörü, Irak’ın iç dengelerini çatışma hattına çeken ve meşru yollarla elde edemediğini terör yoluyla sağlamaya çalışan batılı devletler ile onların kutsal ortaklarıdır. Evet, siyasi gelenek stratejidir. Biz bu ihaneti daha önce gördük! Dipnotlar: 1 Papa II. Jean Paul, Speech of Pope John Paul II. In Reply to the New Year Greetings Of the Diplomatic Corps Accredited to the Holy See, (Ocak 1998) 2 Engelhardt ( h. 1328: 263) Türkiye ve Tanzimat, (Çev: Ali Reşad) İst: Mürettibini Osmaniye Matbaası. 3 Engelhardt (282284) 4 Aytunç Altındal (2004: 125) Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri, İst: Alfa Yay; Hürriyet (24 Kasım 1998) 5 A. Altındal (126) 6 Ülker Çınar, (2005: 30) Şifre Çözüldü, İst: Ozon Yay. 7 Ülker Çınar, (1215) 8 İ. Çınar (2005: 29) 9 İ. Çınar (2005: 17) 10 Domenico Maselli "People On the Move" (Eylül 2000) 11 Lütfullah Göktaş (2007) NTVMSNBC (22 Ekim 2007) 12 Atatürk’ün Bütün Eserleri, (2004: 13/345) 13 Bkz: Derek Hoffman (2005) "The Risk of Regime Change" , Christianity Today International,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle