17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 Prof. Dr. Nadim MACİT Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi TUSAM/Danışman "Vatikan, IrakTürkiye arasındaki sorunun kısa sürede barışçıl biçimde çözümlenmesinden yanadır: Çözümde Kürt halkının ihtiyaçları da dikkate alınmalıdır. Zira Kürtlerin durumu dünyada benzeri olmayan bir nitelik taşımaktadır: Ortada bir halk var, ama bu halka tekabül eden bir devlet yok." Kardinal Renato Raffaele Martino KilisePKK ilişkileri çerçevesinde… C S TRATEJİ içeriğe sahiptir. Nitekim II. Jean Paul bir taraftan doğrudan "Kürt Halkı" ifadesi altında diplomatik dille gönderme yapıyor, diğer taraftan PKK terör örgütünün başı ile paslaşıyor. Papa II. Jean Paul Ocak 1998’de diplomatik bir dille şu göndermeyi yapıyor: İçinde bulunduğumuz günlerde herkesin dikkatini çeken Kürt halkının trajedisini sessizlik içinde geçiştiremeyiz. Olağanüstü durumlarda mültecilere yönelik acil merhamet arzusu; onların güvenli ve kabul edilebilir hayat şartları isteyen milyonlarca kardeşinin arayışını unutmamıza neden olmamalıdır.(2) Arayıştan bahseden Papa, her nedense bu coğrafyayı etnik ayrışma üzerinden parçalayan, çatışma hatları ve kanlı sınırlar oluşturan emperyalist batılı devletlerden hiç bahsetmiyor. Bugün, Kürt halkı bir sorun yaşıyorsa, bu sorun yine batılı emperyalist devletlerin bu coğrafyayı yeniden inşa etmek için uyguladıkları stratejinin sonucudur. PKK terör örgütünün eylem haritasını belirleyen çizgilerin tümü ABD’yi gösteriyor. Kaldı ki bu oyun yeni değildir. Batılı devletler, Osmanlı İmparatorluğu’nu dinietnik ayrımcılık üzerinden tahrip etmişlerdir. Bu gerçeği anlatan Fransız Sefiri Engelhardt şöyle der: "Şark meselesinin, diğer tabirle Avrupa Devletleri’nin bakış açısından Osmanlı Devleti’nin çöküşü, siyaset alanında din, mezhep kisvesi altında gerçekleştirilmiştir. Yabancı devletler, her biri farklı mezheplere tabi olanları himayesi altına alarak siyasi ve sosyal hayatlarına aşırı şekilde müdahale etmişlerdir"(2) Nitekim Osmanlı topraklarında bulunan çeşitli Protestan cemiyetlerinin İslam aleyhinde sataşmalarda bulunmaları ile ortaya çıkan gerilimi anlatan bütün metinler bunu doğrulamaktadır.(3) Bu metinler, inanç özgürlüğü altında egemen gücün Osmanlı hükümetini nasıl baskı altına aldığını anlatır. Devlet çöküş sürecine girince misyoner teşkilatların nasıl milis kuvvetlerine dönüştüklerini tarih bize acı, ancak gerçek dille sunar. Buradan baktığımızda Papa II. Jean Paul’un ne demek istediğini çok iyi anlıyoruz. II. Jean Paul, PKK terör örgütüyle paslaşmıştır. Terörist başı A. Öcalan, Papa II. Jean Paul’e bir mektup yazar. Bu mektupta yer alan ifadeler şöyledir: "Suriye’de bulunduğum sırada Suriye Ortodoks Kilisesi’nin Başpiskoposu Yohanna İbrahim Mar Gregorius ile birçok kez görüştüm. Türkiye’deki rejim sadece Kürtleri değil, Ermenileri, Süryanileri ve Rumları da imha etmiştir. Terörün kutsal sürümü Türkiye’de son dönemde bölücü terör eylemleri artış gösteriyor. Kilise’nin bu konuya bakış açısı ise öteden beri biliniyor. Örgüte verilen destek nitelikli açıklamalar, terörist başının Vatikan’a yazdığı mektup kanıtlardan bazıları. sınırları yok etme eğilimiyle kesişen bu durum sadece mevcut olayları ve buna karşı söylenenin ne olduğunu esas alınca iftira, döneklik, çarpıtma, tahrip etme ve saldırma gibi bütün ahlaki marazlar kendi özel bakışında meşruluk kazanır. Bilgi denilen şey seninle benim üzerinde anlaştığım şey ise bunu belirleyen anlam göstergesi o şeyin bağlamıdır. "Ortada bir halk var, ama bu halka tekabül eden bir devlet yok" sözü böyle bir bağlamın ürünüdür. Eğer bu söz esas alınırsa başta ABD ve birçok Avrupa ülkesinin parçalanması anılan bağlamın gereği olur. Aynı duruma tekabül eden alanlara tatbik edilmeyen bir söz, farklı amaca yöneliktir. Eğer anılan amaçlardan kopuk ve doğrudan dini hissiyatla ilgili ise terör örgütünün ülkemizde akıttığı kan karşısında kiliseler niçin sessizdir? Sorunun açık cevabını bir tarafa bıraksak bile, çelişen önermelerle postmodern dünyanın trajedisini aşma çabası her şeyi ölüme terk etmekle eş değerdir. Öyleyse böyle bir açıklama, birbirini bütünleyen ve birbirine ters düşen ifade biçimlerine imkân tanıyan bir söylem olup, gerçek denilen şeyin karşıtını da içerir. Kaldı ki imparatorluk politikalarının ötekileştirme ve tasfiye etme mantığı bütün insanlık için tehdittir. Bu tehdit karşısında kiliseler nerede durmaktadırlar? Bu sorunun cevabı durumu vahimleştirmekte; kutsal ve politik değerler üzerinden verilen bütün mesajları anlamsız kılmaktadır. ış dünyayı yönlendirmenin temel unsuru eylemdir. Eylem ise niteliğine göre tanımlanır. Terörün bir yüzü şiddete açıktır: Yıkma, saldırma ve öldürme. Diğer yüzü ise örtülü taktiklerle iç içedir: Güven ortamını tahrip etme, korku üretme ve sindirme. Hangi açıdan ele alınırsa alınsın terör; kuralsız eylemdir. Toplumu kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmeyi hedefleyen terör, dil dünyasından saldırıya, saldırıdan tahribe ve öldürmeye kadar uzanan eylem alanını kapsar. Terörün eylem haritasını belirleyen yöntem ve araçlar ise çağın etkinlik ufkuna göre değişir. D POSTMODERNLİĞİN TERÖR YÜZÜ Postmodern tarihin etkinlik alanında inşa edilen terör; dinietnik ayrışmalar üzerinden sürdürülür. Çünkü postmodern kültür, ayrışmaya ve çatışmaya açık olup her eylemin kendi dil dünyası içinde anlamlı olduğu savına dayanır. Tarihin ve bilginin temeli yoksa her şeyi durumuna, bağlamına ve bakış açısına göre değerlendirmek haklılık kazanır. Hiçbir sınır koymadan Öcalan PKK İLE PASLAŞMAK Ülkemizde etnik ayrışma faaliyeti ve buna bağlı olarak üretilen terör meselesinin bir boyutu da, terörün kutsal sürümüdür. Her ne kadar kiliseler ve temsilcileri paslaşmayı "Kürt Sorunu" adı altında diplomatik dille sürdürseler de, "soruna" yükledikleri sorunlu anlam, PKK ile örtüşen Papa II. Jean Paul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle