17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 C S TRATEJİ Türkiye’nin çevresinde Ortadoğu’da H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası [email protected] ünya, insan suretinde vücuda gelseydi şayet, hiç kuşkusuz ki kalbi Ortadoğu olurdu. Yine hiç kuşku yok ki Ortadoğu gibi bir kalbe sahip olan dünya, kronik bir hipertansiyon hastası olurdu. Kalbi Ortadoğu olan bir dünya aynı zamanda her daim gergin ve sinirli olurdu. Hatta kalp kapakçıkları bozuk, damarları tıkanık, kalp romatizması ve hatta kalp yetmezliği de çekerdi. Yani dünya, kalbinden (Ortadoğu’dan) son derece muzdarip bir "insan" olurdu. Bu çizilen insan suretindeki hastalıklı dünya profili her ne kadar bir hayal ürünü olsa da kimi zaman yaşanan olaylar, imkansız olduğunu bile bile insana "acaba" dedirtmiyor da değil hani. Genel anlamda Ortadoğu’da yaşanan olayları düşünün ve dahası olacakları tahmin etmeye çalışın, nasıl bir dünya canlanıyor zihninizde? Cevap oldukça açık ve net tam kalbinden –Ortadoğu’dan başlayarak giderek yükselen tansiyon ve bitmek bilmeyen sinir harpleri… Peki en çok nerede bu sinir harpleri? Kesinlikle Ortadoğu’da; Ortadoğu’nun da ABD Dışişleri Bakanı Condelizza Rice’nın deyimi ile "miadını doldurmuş olan" sınırlarında. Yine ABD tahayyülüne göre söz konusu sınırlar Suriyeİsrail, SuriyeIrak, İranIrak, SuriyeLübnan, TürkiyeSuriye, Türkiyeİran ve son dönemin en hararetli sınırı TürkiyeIrak… Listeyi uzatmak mümkün ancak şimdilik elimizdekilerle yetinelim zira özellikle son üç sınır Türkiye’nin gelecek dönemdeki gündem maddelerini oluşturmaya aday görünüyor. Hatta TürkiyeIrak sınırında kılıçlar çekildi bile. Bu yazı kaleme alındığında 331 kilometrelik TürkiyeIrak sınırında sinir harbi "sınır harbinden" çok önceleri başlamış hatta son raddesine gelmişti bile… D Türkiye’nin terörle mücadele için sınır ötesi harekat olasılığı, Ankara’ya sınır ötesi baskıyı gündeme getirdi. Bu baskılar yalnız Batı’dan değil Arap dünyasından da yoğunlaşmaya başladı. Suriye, tezkerenin meclis gündemine geldiği ve hatta oylandığı günlerde Devlet Başkanı Beşşar Esad başkanlığında ve neredeyse kabinenin yarısının de içinde olduğu kalabalık bir heyetle Türkiye’deydi. Ne kadar ilginçtir ki bundan sadece 9 yıl önce, bugün Irak ile yaşanılan gergin trafiğin bir benzeri yine aynı özne(ler) nedeni ile Suriye ile yaşanmıştı. Hatırlanacağı üzere dönemin Suriye Devlet başkanı Hafız Esad, belki de o güne değin hiç olmadığı kadar kararlı bir duruş sergileyen Türkiye karşısında, genel kanıya göre konjonkturel nedenlerden dolayı, fazla "direnememiş" ve ciddi bir çatışmanın eşiğinden dönülmüştü. Suriye’nin terörü Türkiye’ye karşı bir dış politika aracı olarak kullanması başta olmak üzere su sorunu ve Hatay meselesi nedeni ile uzun yıllar boyunca karşı saflarda yer alan Türkiye ve Suriye arasındaki ilişkiler, Şam’ın mecburen de olsa Ankara’ya doğru "beyaz bayrak açtığı" 1998 yılından bu yana giderek yükselen bir seyir izledi. İzlemeye de devam ediyor. Esad yönetimi tarafından yıllarca başkent Şam’da "ağırlanan" terör örgütü liderinin sınır dışı edilmesi ile başlayan süreçte kum saati adeta tersinden akmaya başladı. Hafız Esad’ın ölümünden sonra iktidarı devralan oğul Esad ile birlikte ise ilişkiler hiç olmadığı noktalara kadar ulaştı. Söz konusu sürecin son halkası ise yukarıda belirtildiği üzere Beşşar Esad liderliğindeki Suriye heyetinin son derece kritik bir dönemde gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti oldu. Hatta –daha sonra yalanlanmış da olsaBeşşar Esad’ın "Türkiye'nin PKK terör örgütü ile ilgili aldığı tüm kararları destekliyoruz" ifadesini kullanması söz konusu terör örgütünün bir zamanlar en büyük destekçisi olan bir ülkenin Devlet Başkanı’nın ağzından duymak son derece ilginç bir deneyim oldu. Türkiye bu "ilginç deneyimin" şokunu henüz atlatamamıştı ki Beşşar Esad ve heyeti Suriye’ye döner dönmez Suriye Terör önlemleri üst düzeyde... Enformasyon Bakanı’ndan "Devlet Başkanı’nın sözlerinin yanlış tercüme nedeni ile yanlış aksettirildiği" açıklaması geldi. Esad, aslında Türkiye’nin diplomatik yolları denemesinin arkasındayız demek istemiş ama işte yanlış tercüme nedeni ile yanlışlık olmuş… Suriye’den gelen bu "u dönüşü"nden sonra Irak’ın toprak bütünlüğü konusunda Türkiye ile ortak paydada buluşan; kendisi de aynı terör örgütünün yerel versiyonu ile şiddetli bir mücadelenin içerisinde olan ve hatta zaman zaman terör örgütüne karşı Türkiye ile "ortak operasyon" söyleminin bile yüksek sesle dillendirildiği İran’dan da Türkiye’nin "sınır ötesi harekata" ilişkin olumsuz sinyaller geldi. Hatta İran basını Türkiye’de söylediği sözler nedeni ile Beşşar Esad’ı acımasız bir şekilde eleştirdi. Zira aynı dozdaki eleştiriler neredeyse tüm Ortadoğu basınından ve daha da önemlisi yönetimlerinden gelince Suriye’den "tercüme hatası" açıklaması zaman kaybedilmeden geldi. İşte bu noktada da Ortadoğu’nun iflah olmaz çelişkilerinden birinin daha Türkiye’nin yakasına yapışmış olduğu açıkça gözler önüne serildi. Ancak yanlış anlaşılmasın, buradaki asıl çelişki Suriye’nin "u dönüşü" değildi. Hatta bu tutum bölgeyi, Suriye’yi yakından takip edenleri hiç de şaşırtmadı. Bu noktadaki asıl çelişki Irak’ın toprak bütünlüğünü en az Türkiye kadar ciddi bir şekilde savunan, Irak’ın kuzeyinde kurulması muhtemel bir Kürt devletinden yine en az Türkiye kadar rahatsız olan, yine Türkiye gibi aynı kaynaktan beslenen bölücü terörün hedefinde olan İran’ın Türkiye’ye karşı sergilediği tutumdu. Peki İran neden böylesine çelişkili bir tutum içerisine girmişti? Hatta Suriye’yi de aynı tutum içerisinde olmaya "zorlamıştı"? Bu ne yaman bir çelişkiydi böyle? Evet çelişki oldukça yaman ancak cevap klasik bir güç dengesi sendromundan ibaret olacak kadar basit. İran İLİŞKLER VE ÇELİŞKİLER Türkiye’nin sınır ötesinden gelen teröre karşı "sınır ötesi harekat" yapmasına yeşil ışık yakan tezkerenin TBMM’den geçtiği günden bu yana tüm dünyadan Türkiye’ye yönelik, değişen derecelerde baskılar yağıyor. Başta Irak’taki komşumuz ABD olmak üzere AB ve neredeyse tüm Ortadoğu ülkeleri Türkiye’ye farklı düzeyler ve biçimlerde baskı uyguluyorlar. Deyim yerindeyse Türkiye topyekün bir "sınır ötesi" baskısı altında. Ne kadar şaşırtıcı öyle değil mi? ABD’nin "teröre karşı savaş doktrini" çerçevesinde işgal edip kontrolü altında aldığı komşusu Irak’ın topraklarından gelen "terör tehdidi" ile karşı karşıya olan Türkiye, ABD ve her ne kadar işlevselliği son derece tartışmalı da olsa, Irak Hükümeti’ne diplomatik ve siyasi anlamda baskı yapması gerekirken aynı baskının hem de misli ile hedefi haline gelmiş durumda. Öyle ya ne de olsa uluslararası ilişkiler Türkiye sınırları içerisine girdiği andan itibaren uluslararası çelişkilere dönüşüveriyor birden bire… Hatta sınırları biraz genişletirsek aynı durumun Ortadoğu için de geçerli olduğunu görmek işten bile değil. Alın size can alıcı bir dolu örnek. ABD’nin ya da genel anlamda Batı’nın, üzerinde kurduğu baskılara karşı Türkiye’yi nefes borusu olarak görüp, geçmişin kötü anılarına bir sünger çekip Türkiye’ye yak(ın)laşma politikasında ısrarcı davranan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle