02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İmparatorluğu’nun ümmet sisteminden kaynaklandığı açıktır. Öte yandan 30 Ocak 1923 tarihli mübadele anlaşmasının "TürkRum Ahalinin Mübadelesi Ahitnamesi" adını taşıması da esasında bu konuda tartışmaya yer bırakmamaktadır. Albaylar Cuntası döneminde başlayan yoğunlaştırılmış sindirme politikaları, 1974’den itibaren isminde "Türk" kelimesi geçen bütün dernekler kapatılması, okul tabelalarından da kimliğin ifadesi olan "Türk" kelimesinin kazınmasıyla devam etti.(4) Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği, Gümülcine Türk Gençler Birliği, İskeçe Türk Birliği gibi dernekler "Türk" ibaresinin azınlık yaratma amaçlı kullanıldığı gerekçesiyle kapatıldı. Yine, adında "Türk" ibaresi yer aldığı için Rodop İli Türk Kadınlar Kültür Derneği’nin kuruluşuna da izin verilmedi. Bu konudaki en Mehmet Emin yeni ve en ilginç karar Evros Aga (Meriç) Azınlık Gençler Derneğinin tanınma talebinin reddedilmesi üzerine 2003’ten bu yana Yargıtay’da görülen temyiz davasıydı.(5) Yargıtay, "Trakya’da dinleri Müslüman olan Yunan vatandaşlarının bulunduğu" şeklindeki resmi devlet söylemini tekrar ettikten sonra "Azınlık Gençleri" adının belirli ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde ifade edilmediğini belirterek dini azınlığı mı yoksa etnik azınlığı mı temsil ettiğine dair ortaya çıkan karşıklığın kamu düzenine aykırı ve bu nedenle de yasa dışı bularak temyiz talebini reddetti.(6) Yargıtay, sadece tescil talebini reddetmiş olmadı aynı zamanda herhangi bir tanımlama içermeyen azınlık teriminin bir derneğin adında yer almasının da "suçları gizleyebileceği" yönünde azınlıklar aleyhine bir içtihat yaratmış oldu. Trakya Türklerini atanmış müftüleri protesto etme ile kendi öz makamlarını işlevsizleştirme ve önemsizleştirme arasında bırakmaktadır. Öte yandan Dimotaka ve Rodos’ta bulunan müftülük makamları için halk tarafından seçime gidilmediği için bu makamların da "işgal" altında kabul edildiğini ve "baş müftülük" makamının işletilmediğini de belirtmek gerekir. 9 Eylül 2006 tarihinde vefat eden İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga’nın yerine, Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu tarafından alınan karar uyarınca 31 Aralık 2006 günü bayram namazı öncesinde camilerde yapılan seçimler neticesinde halk tarafından Ahmet Mete’nin İskeçe müftülüğüne seçilmesi sorunun tekrar Türkiye gündeminde yer almasını sağladı. Ne var ki, İskeçe Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif’in davasında AHİM tarafından haklı bulunmasına rağmen Yunanistan’ın makama iadeyi sekiz yıldır gerçekleştirmemiş olması Ahmet Mete’nin karşı karşıya bulunduğu sıkıntının boyutlarını göstermesi açısından önemlidir. C S TRATEJİ 21 tanınmaması, anaokulun zorunlu hale getirilmesine rağmen Türklere anaokulu açma izni verilmemesi şeklinde hayati önemdeki sıkıntılar bugün canlı biçimde yaşanıyor. Yok olma tehdidi altında yaşayan Batı Trakya Türkleri 29 Ocak 1998’de bu gün tüm engellemelere rağmen bir araya gelerek protesto yürüyüşü gerçekleştirmişlerdi. 1990’da aynı tarihte gerçekleşen saldırılar, bu günü daha da önemli kılıyor. Türkiye’de yaşanan üzücü 5–6 Eylül olayları gündemden düşmezken sonuçları itibariyle aynı özellikleri taşıyan Batı Trakya Türklerine yönelik 29 Ocak saldırılarının da anılması Türkiye’nin görevidir. Üstelik Batı Trakya Türklerinin daha yüksek sesle haklarını arayacak bir hamiye duyduğu ihtiyaç da ABD’nin diplomatları vasıtasıyla yaptığı "Türk azınlık" tanımlı açıklamalara rağmen henüz giderilebilmiş değil. Yunanistan, Patrikhane’nin bazı sıkıntılarını Avrupa Birliği ve hatta Yunan lobileri aracılığıyla ABD’nin sorunu haline getirmişken Türkiye’nin Batı Trakya Türklerinin doğrudan insan haklarından kaynaklanan sorunlarını dünya gündemine taşıyamaması büyük eksiklik olarak değerlendirilmelidir. Dipnotlar: 1 Fikret Bila, Rodos’taki Türk Okulu Niye Kapalı, Milliyet, 26.10.2006 2 Gündem Gazetesi 3 19501969 yılları arasında eğitimini tamamlayan 225 öğrencinin sadece 38’inin Rum asıllı Türk vatandaşı olması ve 162’si Yunan uyruklu olmak üzere 187’sinin yabancı uyruklu olması bu talebin önemini ortaya koyuyor. 4 1972 tarihli ve 1109 sayılı kanunkararname ile "Türk Okulları" ismi, "Azınlık Okulları" olarak değiştirilmiştir. 5 Talep sırasıyla Dedeağaç Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 58/1996 sayılı kararıyla ardından Trakya Temyiz Mahkemesi tarafından 423/1998 sayılı kararla ve nihayet Yargıtay’ın mahkeme kararını onayan 58/2006 sayılı kararıyla reddedildi. 6 Stamatis Sakellion, Yunanistan, Avgi gazetesi, 5 Kasim 2006, çev. Erol Bekir 7 Müftülük sadece din görevlisi Dr. tayin etmek değil, aynı zamanda Sadık şer’i hükümler vermek; nikah, Ahmet boşanma velayet ve dini konulardaki her türlü fetva ve şer’i kararlar almakla yükümlü ve yetkili en üst makamdır. 8 Burada da bir karşılaştırma yapmak gerekirse Türkiye, Patrik seçimine karışmıyor, geçerli sayılan nizamnamelere uygun bir şekilde buna izin veriyr ve seçilmiş Patriğin görevini yerine getirmesini engellemiyor. Patrikhane’nin patrik seçilmek için gereken Türk vatandaşlığını şartının kaldırılması yönündeki talebi de not düşülmeli. 9 Kararname ile vakıfların mal varlığını yönetme yetkisi de müftülerin elinden alınırken 7. madde ile müftülüğün Türkler ve diğer cemaatlerle yapacağı yazışmalarının Yunanca olması karara bağlandı. BIÇAK SIRTINDA ‘VATAN’ Batı Trakya Türkleri vatandaşı oldukları Yunanistan tarafından çok daha ağır uygulamalara da maruz kaldılar. Dolaşım hakkını kısıtlayan ve azınlığı bölme amacı güden "yasak bölge" uygulaması yıllarca yürürlükte kaldı. Yine aynı dönemin ürünü olan Yunan Vatandaşlık Yasası’nın 19. maddesi gereğince "etnik köken olarak Yunan olmamaları" gerekçesiyle vatandaşlıktan atılan 60 bin Türkün vatandaşlığının iadesi konusunda, yasa yürürlükten kalkalı on yıl olmasına rağmen Yunanistan hala köklü bir çözüm getirmedi. Seçme ve seçilme hakkını engelleyen "süper valilik" sistemi ve bağımsız adaylar için getirilen yüzde 3’lük baraj uygulaması çok daha yeni tarihli sayılabilecek düzenlemelerdir. Eğitim konusunda ise, Türkiye’den öğretmen ve Türkçe kitap getirilmesinde uygulanan kısıtlamalar, kalitesiz eğitim verilmesi, üniversitelere girişte Türklere binde 5’lik baraj uygulaması ve buna rağmen Türkiye’den alınan diplomaların denkliliğinin DİNİ LİDERİNİ SEÇEBİLME Yunanistan’da 1913 Atina Anlaşması ile idari anlamda dini özerklik olarak bırakılan Türklerin en yüksek temsil makamı müftülük olduğu için Yunan hükümetlerinin bu konudaki uygulamaları Türk azınlık açısından büyük hayal kırıklığı yaratıyor. Müftülük makamının görev ve yetkileri(7) bir yana bütün azınlığı temsil eden bir kurum olması nedeniyle seçimle işbaşına geliyor olması gerekirken Yunanistan seçilen müftüleri tanımıyor ve makam gaspıyla suçluyor.(8) 1913 tarihli Atina Anlaşmasının 11. maddesi ve 1920 tarihli 2345 sayılı yasanın 6. maddesi Yunanistan’da görev yapacak müftülerin, görev bölgesinde yaşayan Müslümanlar tarafından seçilmesini öngörüyor. Yunanistan’ın kendisini bağlı saydığı Lozan Antlaşması da, Türk azınlığa kendi din işlerini Yunan Yönetimi’nden bağımsız olarak organize etme ve yönetme hakkını açıkça tanıyor. 74’deki Kıbrıs Barış Harekâtı döneminde olduğu gibi görülebilen ve nispeten anlaşılabilen, karşılıklılık oluşturabilecek bir gerekçe de olmaksızın Yunanistan, 90’lı yıllarla birlikte Batı Trakya Türklerinin haklarını daha açık bir şekilde kısıtlamaya başladı. 24 Aralık 1990 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile müftülerin tayinlerini valilerin yetkilerine bırakırken 9. maddesi ile de 2345/1920 sayılı kanun yürürlükten kaldırıldı.(9) Aslında bundan çok evvel henüz yasal değişiklik de yapılmamışken Gümülcine Müftüsü Hüseyin Mustafa Efendi’nin vefatı üzerine 1985’de hukuka aykırı olarak seçim ilanı isteyen Türk azınlığa danışmadan makama atama yapmıştı. Atamaya rağmen halk 1990’da Gümülcine’de Mehmet Emin Aga’yı, İskeçe’de seçilen İbrahim Şerif ’i müftü olarak seçti. Yunan hükümetleri o günden bu yana seçilmiş iki müftüyü tanımadığı gibi kutsal günler vesilesiyle yayınladıkları mesajları başlıca dayanak yaparak atanmış resmi müftülere rağmen görev gaspı yaptıkları ve otoriteye karşı çıktıkları gerekçesiyle açılan davalarla azınlığı ve müftüleri yıldırma politikası izledi. Yunanistan’ın bu uygulaması Batı Yunanistan’a ABD şoku ABD’nin Atina Büyükelçiliği Elci Müsteşarı Thomas Countryman, Eleftherotipia gazetesine yaptığı açıklamada şöyle konuştu: "Bizim değerlendirmemize göre, Kuzey Yunanistan’daki Müslüman Yunanlı vatandaşların çoğu etnik açıdan Türk’tür. Türk ailelerden gelmekte ve Türkçe konuşmaktadırlar, dolayısıyla biz onları Türk olarak görmekteyiz. Yani, tıpkı Amerika’da yasayan ancak Yunanca konuşan ve Yunanlı ailelerden gelenleri Yunanlı olarak gördüğümüz gibi. Amerika’da, Arnavutluk’ta ve Türkiye’de yasayan Yunanlılar olduğunu söyleyip de, Yunanistan’da yasayan Türkler bulunmadığını söylememiz mantıksızdır. Sanırım, Trakya’daki Müslümanlar için en önemli sorun, istekleri doğrultusunda etnik açıdan kendilerini Türk olarak nitelendirebilmek için Helsinki Nihai Senedi’nde yer alan haklardan yararlanamamalarıdır. Yunanistan’ın komsusu olan bir ülkenin sınırları içinde bulunan bir Yunan azınlığa da aynı hak tanınmamış olsaydı, ayni şekilde Helsinki Nihai Senedi ile uyuşmayan bir durumun açıkça ortaya çıkacağını düşünüyorum. Lozan Antlaşması çok önemli bir antlaşmadır, ancak Türkiye ile Yunanistan’ın imzalamış olduğu son antlaşma değildir. Yeni görüşler ve yükümlülükler içeren Helsinki Nihai Senedi’ni 1975 yılında Yunanistan, Türkiye ve ABD gönüllü olarak imzalamışlardır. Akabinde, Yunanistan AB üyesi oldu ve AB müktesebatında belirlenen azınlık politikası çerçevesinde ek yükümlülükleri de kabul etti. Bu nedenle Lozan Antlaşması çok önemli bir anlaşmadır, ancak uluslararası hukuktaki son sözü teşkil etmemektedir." Eleftherotipia gazetesi, 5 Kasım 2006, Vasiliki Siuti "ABD'den Peşkeş"
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle