17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Savaşı sonrasında, İran donanmasının modernizasyonu kapsamında, Çin’den daha gelişmiş C802 füze sistemlerini aldı. İran C–802 füze bataryalarının Arap yarımadasının doğu tarafındaki stratejik bir noktada bulunan bir adada konuşlandırdı. Bu füzeler, en fazla ABD’nin tepkisini çekti. Çünkü ABD’nin Basra Körfezi’ndeki güçlerini tehdit etmekteydi. Amerikan Kongresi, Çin’e karşı yaptırımda bulunulması yönünde çağrıda bulundu. Ekim 1997 tarihinde, yapılan ÇinABD zirvesinde, Çin, İran’a satılan füze sistemlerinin satışını durdurduğunu açıkladı. Çin, açıklamalarda bulunsa da, M9 ve M11 füzelerinin satışını gerçekleştirdi. Yine, Çin, İsfahan’daki füze fabrikasının yapıma katkıda bulundu. Öte yandan, Çin, İran’ın Scud füzesi projesine de yardım etti. İran, Scud füzelerini Iran–130 ve Mushak–160 isimlerinde yeniden üretti. 1000–1500 kilometrelik menzile sahip Zilzal (deprem) sınıfı katı yakıtlı füzelerin yapımında Çin teknolojik yardımda bulundu. Hâlen İran’da dört yüz Çinli ve Rus askeri teknisyen görev yapıyor. NÜKLEER İŞBİRLİĞİ İki ülke arasındaki nükleer ilişki, 1980’lerin ortalarına kadar gitmektedir. Bu dönemde, Çin ve İran gizlice Nükleer İşbirliği anlaşması imzaladı. Bu anlaşma gereğince, Çin, İran’ın nükleer uzmanlarını yetiştirmeye başladı. İsfahan’da bir nükleer araştırma merkezi kurulmasına yardım etti. Yine, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) kriterlerine uygun bir de araştırma reaktörü verilmesi üzerine anlaşmaya varıldı. 1980’ler boyunca, Batılı gözlemciler, Çin’in bazı yardımlarının İran’ın nükleer silah programına yardım niyetiyle yapıldığını iddia etmekteydiler. 1990’ların başında Çin, bu iddiaları yalanlayarak, İran’la aralarında hiçbir nükleer anlaşmanın olmadığını belirtti; ancak 1991’de, İran ve Çin, ortak bir açıklama yaparak, Çin’in İran’a 20 MW’lık bir araştırma reaktörü vereceğini açıklamalarıyla bu durum değişti. Bu, İran’ın ilk reaktörü olacaktı. 1992 yılında, Çinİran Nükleer İşbirliği anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla, Çin, İran’a 300 MW’lık bir reaktör sağlama niyetinde olduğunu açıkladı. Bu reaktörün on yıl içinde tamamlanması öngörüldü. Ekim 1992’de, ABD’nin yoğun baskıları nedeniyle, Çin, İran’a vermeyi taahhüt ettiği 20 MW’lık nükleer reaktörü, teslim etmekten vazgeçerek, anlaşmayı feshetti. Gerekçe olarak, teknik sorunlar gösterildi. Bu anlaşmanın iptali, kuşkusuz, nükleer işbirliğinin sona erdiği anlamına gelmiyordu. 1990’lar boyunca, 300 MW’lık reaktör üzerinde görüşmeler devam etti. Bunun yanında, uranyum zenginleştirme ve dönüştürme tesislerinin yapılması üzerine görüşmelerde bulunuldu. 300 MW’lık nükleer reaktör satışının NSYÖ anlaşmasına uygun olmasına rağmen, ABD karşı çıktı ve Çin’i satışı durdurma konusunda uyardı. İran, Mayıs 1995’te anlaşmanın tamamlandığı duyurdu. Bir ay sonra, Çin Dışişleri Bakanı Cian Ciçen, Çin’in 300 MW’lık reaktör satışını iptal ettiğini söyledi. Çin’in bu politika değişikliğine en büyük etken o dönemde Tayvan nedeniyle ABD ile bozulan ilişkileriydi. Ekim 1995’te New York’ta yapılması düşünülen ÇinABD liderler zirvesinin temel gündem maddesi, Tayvan nedeniyle gerginleşen ÇinABD ilişkilerinin düzeltilmesi oluşturmaktaydı. Başkan Clinton, ön şart olarak, İran’a verilen nükleer desteğin kesilmesini istemekteydi. Çin de bu ön şartı yerine getirdi. İran, her ne kadar bu anlaşmanın iptal edildiğini yalanlasa da; hatta görüşmelerin devam ettiğini iddia etse de, Çin Dışişleri Bakanlığı bu anlaşmanın durdurulduğunu açıkladı. Anlaşmanın iptalinde diğer bir neden de 1985 yılında yapılan ÇinABD nükleer işbirliği anlaşmasıydı. Bu anlaşma, ABD’nin Çin’e nükleer teknoloji ve ekipman satışına izin vermekteydi. İran nedeniyle, ABD bu anlaşmayı askıya alabileceğini ima ederek, Çin’in istediği yönde adım atmasını sağladı. 1990’ların sonunda, ABD, Çin’in, inşasında yardım ettiği uranyum zenginleştirme ve çevirme tesislerine, özellikle hexaflouride (UF6) santraline karşı çıkmaya başladı. ABD, Çin’e UF6 santrali ile ilgili anlaşmayı iptal etmesi için baskıda bulundu. 29 Ekim 1997’de bir basın toplantısında, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Sandy Berger, Çin’den İran’la nükleer işbirliği yapmama ve mevcut iki projenin de sona erdirileceği konusunda teminat aldıklarını açıkladı. 30 Ekim 1997 tarihinde, Çin Dışişleri Bakanı Cian Ciçen, ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’a gizli bir mektup göndererek, Çin’in İran’a artık herhangi bir nükleer yardımda bulunmayacağı yönde taahhütte bulunduğunu söyledi. CIA, 1998 yılında, Kongreye sunduğu raporda, 1997’de Çin’in uranyum çevirme tesisleriyle ilgili tüm işbirliğini sona erdiğini teyit etti. Pekin’e göre, ABD’nin Çin’in İran’la nükleer işbirliğini kesmesini istemesinin hiçbir haklı gerekçesi yoktu. Bu durum, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme (NSYÖ) anlaşmasının maddeleriyle de çelişmemekteydi. İran’ın bütün bilinen nükleer tesisleri UAEK’ın kontrolü altında olduğu vurgulanmaktaydı. 2002’de Bush, İran’ı Şer Ekseninin bir üyesi olarak ilan etti. Yaptığı başka bir konuşmada ise, Şer Ekseninde bulunan ülkelerin ortak paydalarının Çin olduğuna vurguda bulundu. İran’ın Ortadoğu’da Hizbullah ve öteki radikal grupları desteklediği gerekçesiyle, ABD, İran’ı Amerikan yapımı silahların ve kimyasal ve biyolojik silahların yapımında kullanılan maddelerin verilmesinin yasaklandığı ülkeler listesine ekledi. ABD, Çin’den de bu yaptırıma uymasını istedi. 9 Mayıs 2003’te, ABD, Çinli bir firmanın (NORINCO) ve onunla bağlantılı alt şirketlerinin uygulanan yaptırımlara uymayarak, İran’a füze teknolojisi sattığını dile getirerek, anılan Çinli firmaya ABD hükümeti tarafından yaptırım uygulanması kararı alındığını açıkladı. Yaptırım, NORINCO tarafından ABD’ye yapılan bütün ihracata yasaklama getirerek, hiçbir hükümet kuruluşunun da bu firmayla iş yapmamasını istemekteydi. Oysa 2002 yılında, NORINCO, ABD’ye yüz milyar dolar değerinde ihracat yapmıştı. C S TRATEJİ 15 22–26 Haziran 2000 tarihinde, İran Cumhurbaşkanı Hatemi Çin’i ziyaret etti. Bu ziyarette, Çin ve İran ortak bir bildiri yayınladılar. Taraflar; enerji, ulaşım, iletişim, bilim, teknoloji, sanayi, bankacılık, turizm, tarım ve madencilik gibi konularda işbirliği anlaşması imzaladılar. Hatemi, tek Çin politikasını desteklediğini belirterek, Tayvan’ın Çin’in ayrılmaz parçası olduğunu bir kez daha İran adına teyit etti. 2004 yılında, Tahran’ı ziyaretinde Çin Dışişleri Bakanı Cian, Çin’in Bush’un Güvenlik Konseyi’ne İran hakkında baskı yapmasına izin vermeyeceklerini açıkladı. İran, hali hazırda, Çin’in enerji ihtiyacının yüzde on üçünü karşılıyor. Ekim 2004 ve Mart 2006’da, Çin, İran’la yüz milyar dolarlık petrol ve doğal gaz anlaşması yaptı. Bunun yanında, Yadavaran petrol sahasının geliştirilmesinde de Çin yardımda bulunma sözü verdi. Çin, İran’dan yirmi beş yıl boyunca, yirmi milyar dolar tutarında sıvılaştırılmış gaz alımı konusunda da anlaşmaya vardı. Böylece gelecek yirmi beş yıl Çinİran ilişkileri güvence altına alındı. Çin, İran’a bilgisayar sistemleri, sanayi ürünleri ve beyaz eşya satıyor. Kayhan gazetesi editörü Hüseyin Şeriatmedari’ye göre, Çin’le olan ticari ilişkiler, ABD’nin ekonomik ambargosunu etkisiz kılıyor. Amerikalılara göre, Çin’in bu tutumu İran’ı ABD karşısında cesaretlendirerek, daha dik başlı hâle getiriyor. ABD’nin son dönemde politik ve ekonomik yalnızlaştırma stratejisi yerine güç kullanımını gündeme getirmesinde bu ticari ilişkinin de etkisi büyük. Çin, yukarıda sayılan ürünler karşılığında para yerine petrol almakta, bazen de petrol karşılığında askeri malzeme vermektedir. İran bu bağlamda en önemli petrol ve doğal gaz temin edilen ülke konumuna geldi. ŞİÖ VE İRAN 5 Temmuz 2005 tarihinde, Kazakistan’ın başkenti Astana’da toplanan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Devlet Başkanları Zirvesi’nde, İran’ın gözlemci statüsünde ŞİÖ’ye üye olmasına karar verildi. ABD’nin Şer Ekseni’nin bir parçası olarak ilan ettiği ve baskıda bulunduğu İran’ın ŞİÖ’ye alınması, ABD’nin küresel gücüne karşı açıkça bir meydan okuma oldu. ABD, dünya çapında İran’ı her alanda yalnızlaştırmak için baskı ve ambargolar uygularken, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olan iki ülke Rusya ve Çin’in, İran’ı kendilerine müttefik seçmeleri, yeni bir dönemin başladığını ilan eder nitelikte oldu. İran’ın Çin tarafından silahlandırılması, Ortadoğu’da bulunan Amerikan varlığı için bir tehdit oluşturuyor. Öte yandan, Avrasya coğrafyasında, zengin bir kültürel geçmişe sahip olan ve dünyadaki Şiilerin adeta hamisi olan İran’ın ŞİÖ bünyesinde bulunması hem bölgede, hem de dünyada Şii nüfusun üzerinde ŞİÖ’nün ya da Çin’in dolaylı bir etki kurmasını sağlayabilir. ŞİÖ, İran ile Ortadoğu politikasında da etkin olmayı amaçlıyor. İran’ın gerek Irak’taki Şiiler üzerinde, gerekse Lübnan iç politikasındaki etkisi nedeniyle, üyeliği ŞİÖ’ye Ortadoğu bölgesinde de farklı bir açılım sunuyor. STRATEJİK İŞBİRLİĞİ Hu Cintao Ahmedinecad
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle