17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 ABD’nin yanlış hesabı ‘Bağdat’tan dönüyor’... C S TRATEJİ Irak’ın içindeki İran Bahadır Selim DİLEK Arap Şiiliği ile Fars Şiiliğini birbirinden ayırma, hatta Arap Şiiliğini İran’a karşı kullanma planı yapan Washington yönetimi, Şii inancının tarihsel kökenleri ile sağlamlaştırdığı "birlik" duygusunu aşamadı. A BD’nin Irak’ı işgal etmesinin ardından, Irak, ABD ile İran arasındaki çekişmenin en önemli alanlarından birisi oldu. İslam Devrimi’nin ardından İran’ın ABD’yi "Büyük Şeytan" ilan etmesiyle başlayan, son olarak nükleer kriz ile doruk noktasına çıkan bu çekişme, şimdi Irak toprakları üzerinde, hem siyasi, hem sosyal hem de ekonomik açıdan devam ediyor. Başta Ortadoğu olmak üzere, bütün dünyanın yakından izlediği bu mücadelenin önde gelen belirleyicilerinden bir tanesi, İran’ın Irak üzerindeki etkisi. İran etkisinin artması ABD’nin Irak’taki manevra alanını birçok açıdan daralttığı gibi, Washington yönetiminin bölgedeki müttefikleri (Kürtler) aracılığı ile oluşturduğu baskı da zaman zaman İran’ın elini zorlayabiliyor. Bir anlamda ABD ve İran, Irak üzerinde bilek güreşi yapıyor. İran, nüfusunun yarısını Farsların oluşturduğu bir Şii devleti. Irak ise nüfusunun yaklaşık yüzde 6570’ini Şii Arapların oluşturduğu bir ülke. Tarih boyunca Şii anlayışının güçlü ortak paydası ile kaçınılmaz bir etkileşim ortaya çıkmış. Her ne kadar, Şiilik anlayışı etnik aidiyetin ötesinde bir tutkal görevi yapsa da, Fars Şiiliği ile Arap Şiiliği arasında, belki de sadece kendi iç mekanizmalarında anlam bulan, önemli farklar bulunuyor. Farsların ve Arapların Şiiliğe ilişkin farklı yaklaşımları, işgalin hemen sonrasında Washington yönetimini stratejik bir hataya düşürdü. KIRILMA NOKTASI: İSLAM DEVRİMİ 1979’da İran’daki İslam Devrimi öncesinde dünya Şiiliğinin merkezi Irak’ta Necef’ti. O dönemde Şii din adamları açısından yine Necef ’teki havze ön plandaydı. 1979 öncesi İran’ın Kum kentinde de bir havze bulunuyordu ancak Şah’ın baskısından dolayı Kum kentindeki havze, dünya Şiiliğinde iddiasını ortaya koyamıyordu. Bu dönem İslam Devrimi ile birlikte yavaş yavaş kapandı. Ayetullah Humeyni, 1964 yılında gönderildiği sürgünden dönmesiyle süreç başladı. 11 Şubat 1979’da Şah’ın devrilmesinin ardından İran’a gelen Humeyni bütün dengeleri değiştirdi. Humeyni’nin dini liderliğinde 19801988 arası Irak ile İran, sekiz yıl süren kanlı bir savaş yaptı. Bu savaş sırasında, Şiiliğin merkezi Necef’ten Kum’a kaydı. Gerek Şah’ın kaçmasıyla birlikte baskının ortadan kalkmış olması, gerek, Humeyni’nin Şiilik adına getirdiği siyasal ve sosyal dinamizm, öbür tarafta ise savaş nedeniyle Şiileri "potansiyel İran işbirlikçisi" gören Sünni Saddam Hüseyin yönetiminin Necef’in çekim alanı olmasını engelleme çabası, Şiiliğin tarihi merkezi olarak Necef yerine İran’daki Kum kentini öne çıkardı. Şiiliğin merkezinin Kum kentine kaymasıyla, İran dünya Şiiliği üzerinde de söz sahibi olmaya başladı. Başta İrak Şiileri olmak üzere Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Suriye’deki Şiiler gözünü kulağını Kum kentine çevirdi. Sünni Saddam Hüseyin yönetiminde çok fazla ses çıkarama şansı bulamayan Irak Şiileri de ister istemez, Kum kentinin çekim alanına girmek zorunda kaldı. Bu durum, Irak Şiilerinin ekonomik, sosyal ve siyasal bütün yaşam alanlarında kendisini gösterdi. İran’ın bu noktada temel amacı ise Irak Şiiliğini, tarihi Arap köklerinden koparıp Fars etkisine almaktı. Şiiliğin görünen yüzünde çok da fazla hissedilmeyen bu çekişme, günümüzde de içten içe sürmekte. El Hekim’in genelgesi Irak’taki dengelerin önemli parçalarından biri olan Şiilerin İran ile ilişkileri, ABD’nin bu ülkedeki hedeflerini zorluyor. Baas yönetiminin tabanı olan Sünnileri iktidardan indirerek Şiileri etkin kılmak isteyen ABD, bir yandan da İran’ın değirmenine su taşıdığını çok geç fark etti. de İran, bağımsız bir Şii devletine soğuk bakıyor. SCIRI’nin geçen yıl seçimlerden önce ortaya attığı 18 vilayetli federasyon önerisinin, Tahran yönetiminin desteğini almaması bu anlamda dikkat çekiyor. Irak’taki 18 vilayetten 10’unda Şiiler çoğunluğu oluşturuyor. Bu da, Şiilerin Irak’ın içinde olması gerekenden daha fazla güç ve söz sahibi olması anlamına geliyor. Tahran, Irak’ta bağımsız bir Şii devletinin, kendi etki alanından çıkacağını hatta kendisine rakip olabileceğini düşünüyor. Ki, böyle bir Şii devletinin ABD eliyle kurulması, İran’ın bir çok kozunun elden gitmesi demek. Tahran’a göre Şiilerin çok etnik gruplu çok mezhepli Irak içinde bulunması, İran’a olan siyasi ve ekonomik gereksinimlerinin de sürmesi anlamına geliyor. İran, böylece Irak özelinde, Ortadoğu ve dünya politikasında belirleyici konuma gelmek istiyor. Ancak görünür gelecekte, Irak’taki İran etkisinin ortadan kalkması olası gibi görünmüyor. SCIRI Başkanlığından Abdülaziz El Hekim imzasıyla 01.12.2005 tarihli ve 6555 sayılı genelgedeki şu ifadeler, Irak’taki Şii grupların Tahran’a olan bağlılığının önemli göstergesi: Hz. Ali’nin Şii halkı, Konu: Acil Çağrı Kafir Sünni rejimi olan Saddam rejiminin yıkılmasından 3 yıl sonra, İran İslam Cumhuriyeti’ndeki insanlarımız, dost vefalı İngiliz ve Amerikan ortaklarımız ve Irak’taki Şii halkımızın mücadelesi sayesinde Irak’ı dikta rejiminden kurtardık, kendi rejimimizi kurduk, bakanlıklar ve güvenlik dairelerini ele geçirdik. Seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte görevimizin ‘Şİİ DEVLETİ’NE BAKIŞ Saddam Hüseyin döneminde Şiilik adına kendini ifade etme şansı bulamayan toplum kesimleri, İran’ın kendilerine sunduğu olanakları sonuna kadar değerlendirdi. Bu durum öncelikle kendisini siyasi alanda gösterdi. Baas yönetiminin Şii din adamlarını yok etme politikasıyla, Irak Şiilerinin siyasi yapılanmaları Tahran ile ilişkilerini daha sıkılaştırdı. Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi’nin (SCIRI) milis güçleri olan Bedir Tugayları da 1980’li yılların başında yine İran’da kuruldu. Tahran yönetimi, gerek Saddam Hüseyin döneminde gerekse ABD işgali ile birlikte başlayan süreçte, Şii gruplar aracılığı ile Irak siyasetinde önemli bir etki sahibi oldu. Özellikle ABD işgalinden sonra Tahran ile Washington arasındaki siyasi çekişme Irak arenasında iyiden iyiye su yüzüne çıktı. ABD, savaş sonrasında Irak Şiiliğini güçlendirip, Tahran’ın bölgedeki etkisini kırmak istedi. Bir sonraki aşama da Irak’ı güç merkezi yaparak İran Şiilerini denetim altına almaktı. Ancak, ABD’nin evdeki hesabı çarşıya uymadı. Sonuçta yanlış olan bu hesap Bağdat’tan döndü. ABD, Irak Şiilerinin Tahran ile olan bağlantısını kesemeyince, Sünnileri güçlendirme yoluna gitti. Hükümet kurulması pazarlıkları sürecinde mücadele İran ile ABD arasında geçti. Stratejik açıdan bakıldığında ise Irak Şiilerine ilişkin olarak Washington ile Tahran arasında çıkar birliği de bulunuyor. Hem ABD, hem El Hekim
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle