02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C S Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili [email protected] . yüzyılda sanayi devriminin yoğunlaşması sonucunda, dünyamızın kaynaklara olan gereksinimi özellikle 1950’lerden sonra adeta geometrik artışlar gösterdi. 21. yüzyılın en önemli özelliği ise Çin ve Hindistan’ın büyük nüfuslarıyla sanayileşmede gösterdikleri gelişmenin bu kaynaklara olan talebi daha çok arttırmasıdır. Bu noktada, yalnız petrol ve doğalgaza değil, bakır, altın, platin, boksit gibi sanayinin gereksinim duyduğu öteki hammadde kaynaklarına olan talep de çok süratli bir şekilde artmıştır. Yine giderek artan talep şimdilik yeterli gibi görünen uranyum ve demir madenlerinin de önümüzdeki 80 yıldan itibaren kritik rezerv seviyelerine ineceğini göstermektedir. Doğanın insanlığa hediyesi olan hammadde kaynaklarının artan nüfusun talebini karşılayamaması, ileriyi gören ülkelerin şimdiden geleceğe hazırlanma açısından siyasal, askeri ve ekonomik önlemler almasına neden olmuştur. Günümüzün endüstri ülkeleri şu anda eldeki kaynakları gelişigüzel ve ucuz bulabildikleri şekilde kullanırken, geri kalmış ülkeler bu kaynakları kullanamayarak, sanayileşmelerini bunların ucuz olduğu dönemde sıçrama yapmaktan mahrum bir geleceğe mahkum edilerek dezavantajlı duruma düşmektedirler. Başka bir deyişle, sanayileşmiş ülkeler diğer ülkelerin doğal kaynaklarını sömürgecilik evresi dahil günümüze kadar alabildiğine kullanmışlar, onlara bir şey bırakmadıklarından bu ülkelerin sanayileşmelerini engellemişlerdir. Geri kalmış ülkeler ilerde ancak çok basiretli yönetimlere sahip olurlarsa o zaman belki tükenmiş olacak bugünün doğal kaynaklarına ihtiyaç duyulmayan başka teknolojilerle ilerleme olanağına kavuşabileceklerdir. Bunun da çok zor hatta bir ütopya olduğu çok açık bir olgu olarak hesaba katılırsa, bu ülkelerin ne denli bir karanlığa sürüklendikleri oldukları aşikardır. Ancak son yıllarda uyanan ve petrol gibi doğal kaynaklarının tükeneceği gelecek günlere hazırlıklı olmayı stratejik olarak hesaba katabilen Dubai başta olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler, turizm ve çeşitli teknolojik alanlara yatırımlar yaparak kendilerini garanti altına almayı başarma yoluna girmişlerdir. Doğal kaynakları çok olan ama tükenme yoluna giren veya hiç olmayan sanayi ülkeleri ise şu anda gelişmelerinin teminatı olarak bu kaynakların geleceğini güvence altına almak istemektedirler. Küresel güç ABD kendi ve kuzeyindeki Kanada’nın hammadde kaynaklarının giderek tükenmesi karşısında alternatif maddeler bularak çare aramaya çalışıyor. ABD alternatif arayışlarının yanı sıra, bu yönde zenginlikleri bir süre daha sürecek Rusya, Güney Afrika, Avustralya ve Ortadoğu ülkeleriyle olan ilişkilerini arttırarak veya bunlara baskılar yaparak etki altına alacak mekanizmalarla geleceğe hazırlık yapıyor. Kendi hammadde kaynaklarından tamamen mahrum olan AB ülkeleri ise, şaşkınlık ve çaresizlikle ne bulurlarsa onunla geçinecek bir politikasızlık içinde karanlık bir geleceğe doğru yürümektedirler. Ciddi hammadde kaynaklarına sahip olmakla beraber petrol TRATEJİ 5 Artan enerji ihtiyacını geleceğe yönelik garantilemeye çalışıyor… Çin’in kaynak arayışı 20 ve doğalgazdan yoksun olan Avustralya, bu bakımdan geleceğe bir ölçüde hazırlıklı bakabilirken, önümüzdeki yıllarda dünyanın ilk üç ekonomisine katılacak olan Çin ve Hindistan’ı kendi belli kalemlerdeki yeterli hammaddeleri de dahil olmak üzere hiçbir kalemde tatmin etmek olası olmayacaktır. Hindistan’ın nüfusunun 2045’lerde Çin’i geçeceği Cintao, Chavez ile... Çin, enerji ihtiyacını geleceğe yönelik garanti altına almak için girişimlerini yoğunlaştırıyor. Çin’in bu yöndeki çabaları tüm dünya üzerinde sürüyor. Venezuela’dan Orta Asya’daki Kazakistan ve Ortadoğu’nun diğer ülkelerine kadar Çin’in işbirliği arayışları sürüyor. söyleniyor. Ama, Hindistan’ın Çin’den daha çok insan unsuruna yatırım yapması, gelecekte Hindistan’ın doğal kaynaklara olan ihtirasının, Çin’e göre daha az düzeyde olabileceğini söz konusu edebilir. Yani, küresel güç olma amacı güden Çin’in doymayacak bir düzeye erişen ve gün geçtikçe gelişen sanayisi için gelecekteki sorunlar, önümüzdeki 15 yılda kendisini ve dünyayı siyasal ve özellikle ekonomik açıdan etkileyecek boyutlarda ortaya çıkaracaktır. Hammadde fiyatlarının son beş yılda önemli ölçülerde artması, Çin sanayisinin süregelen gereksinimlerine bağlıdır. Bu noktada Çin’in geleceğe hazırlık yönünde dünyanın her yerinde, hammadde kaynakları tesislerini ve şirketlerini satın alma stratejisi izlemeye başlamasının üzerinde durulması gerekmektedir. Petrol ve doğalgazın büyük ülkelerin gelişmelerini sürdürmelerindeki önemi bu ülkelerin kaynaklara olan erişimlerini güvence altına almalarını zorunlu hale getirmiştir. Bu durum söz konusu ülkeleri hayati öneme sahip bu kaynakları nerede ve ne pahasına olursa olsun diplomatik ve askeri güçle edinme yoluna itmiştir. Bu ülkelerin başını şüphesiz Çin çekmektedir. Bu nedenle Çin’in ekonomik, askeri, kültürel ve siyasi etkinliğinin, petrol ve doğalgaz sahibi olduğu anlaşılan veya ABD’ye karşı duruş ve tavırlarını değiştiren ülkelerde giderek arttığı görülmektedir. Bunlar, Hazar Denizi ülkeleri, Venezuela, Sudan veya Batı Afrika ülkeleri gibi ülkelerdir. Sahip oldukları ve değeri gün geçtikçe artan doğal kaynaklar, bu ülkelere gelecek vaat ederken öte yandan da, üzerlerinde oynanabilecek oyunlar nedeniyle aynı zamanda bir tehlike kaynağıdır. Geleceğe güvenle bakmak isteyen Çin, dev nüfusunun da geleceğini güvence altına almak amacıyla, kaynaklarını sağlamak açısından, dünyanın her yerinde son derece kararlı ve agresif bir şekilde çeşitli stratejiler izlemeye başlamıştır. Bu durum Çin’in ideolojik kaygı ve inançlarını bile bir kenara iterek dünyanın her yerinde diktatör rejimlerle bile işbirliğinde bulunmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda, Çin’in Sudan ile ilgili Birleşmiş Milletler kararlarını, bu ülkede süregelen katliamlara rağmen engellediği bir gerçektir. Bunun en önemli nedeni Sudan’da bulunan petrol yataklarıdır. Çin, dışardan aldığı petrolün yaklaşık yüzde altısını bu ülkeden ithal etmektedir. Yine İran ile Çin ilişkileri de uluslararası sistemin giderek İran karşıtı olmasına rağmen artmaktadır. İran’dan, petrol ithalatının yüzde on üçünü sağlayan Çin, bu ülkeyle yaptığı uzun vadeli anlaşmalarla ilişkilerini daha da sağlam temellere oturtmuş gibi gözükmektedir. Bütün bu gelişmeler ABD’nin Çin’in bu politikalarına karşı çıkmasına veya ciddi şekilde rekabet yaratan çalışmalarına karşın gerçekleşmektedir. ABD’nin en güvendiği ülkelerde bile bu rekabet sürmektedir. Bunun en ilginç örneklerinden biri son sıralarda Çin Avustralya yakınlaşmasıdır. ABD’nin arka bahçesi olan Güney Amerika’da giderek artan Çin yatırımlarına ve Çin kuruluşlarının Afrika’daki girişimlerine bu vesileyle değinmekte yarar vardır. Siyasal açıdan da Çin devlet adamlarının bütün bu söz konusu ülkelere yaptıkları seri ziyaretler ve ABD’yi ikinci plana düşürecek çalışmalar Washington’u ciddi ölçülerde rahatsız etmektedir. ÇİN’İN STRATEJİSİ Dünyada petrol üreten şirketlerin bütün üretim çabalarına karşın artan petrol fiyatları veya altının fiyatının dört yıl öncesine göre yaklaşık iki misli; platinin fiyatının ise şimdiye kadar hiç görülmemiş seviyede yükselmiş olmasının sebebi Çin’in artan talebidir. ÇİN’İN GİRİŞİMLERİ Çin ve Japonya ilişkileri de özellikle enerji sektöründe çatışma noktasına gelmiştir. Sanayisinin enerji gereksinimi açısından her türlü olanağı değerlendirirken özellikle nükleer enerjiye de ağırlık vermeyi hedeflemiş olan Çin, bu yönde yapacağı atılımlarla 2050’lerde dünyanın bir numaralı nükleer
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle