02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 C S TRATEJİ Kuzeygüney ekseninde Türkiye’nin jeopolitiği… Anadolu kilit önemde Dr. Mustafa HERGÜNER umhuriyet’te 31 Mart ve 01 Nisan Tarihlerinde Prof. Dr. Bayram ÖZTÜRK’ ün makalesi yayınlanmıştı. Montrö sözleşmesini; kimyasal (petrol) ağırlıklı lojistik nakliyat ile çevresel açılardan değerlendirilmesinin yapıldığı bu yazıda Türkiye’nin maruz bulunduğu tehlikenin boyutları ile taşıdığı sorumluluğun evrenselliği anlatılmıştı. Elbette ki Hocamızın bu ulusal düşüncelerini paylaşmaktayız. Türkiye yaklaşık altı asırdan beri, Boğazları ülkelerin ticaret ve dostluk ekseni olması yönünde gayretler sarf ediyor. Türk hükümranlığının kesintisiz bir biçimde sürdüğü altı asır içinde, dünyanın; teknik, ticari ve siyası konjonktüründeki değişiklikler; Boğazları nedeniyle Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Biz Montrö Sözleşmesi’ne günümüz penceresinden bakarak siyasi ve denizcilik yönünden değerlendirmeler yapmak istiyoruz. C S Türkiye’nin jeopolitiği, kuzey güney ekseninde askeri ve deniz geçişiyle kendini gösteriyor. Tarih boyunca Türkiye, Erzurumİskenderun, boğazlar ve kuzey Ege’den denizlere açılış yolu konumunda bulunuyor. Çıkış güzergahları geçmişte olduğu gibi günümüzde de iki yönden zorlanıyor. Mart 1921’de Ruslarla yapılan Moskova Antlaşması bir taraftan Kafkas sınırlarımızı belirlerken diğer taraftan da Sovyet Rusya’yı Ankara’nın müttefiki yapıyordu. TBMM için bundan sonra Doğu ve Güneydoğu sınırlarımızın çizilmesi kolaylaşacaktır. Moskova Antlaşması’ndan 7 ay sonra 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması ile Maraş, Gaziantep, Urfa ve Adana kurtarılacak, İskenderun Körfezinde ulusal haklarımız kabul olunacaktır. Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923) ile Türkiye Cumhuriyeti, yukarıda andığımız iki kapıyı coğrafyasına almıştı. Ancak tam hükümran olamamıştı. Erzurum–İskenderun ekseninde İskenderun Fransızların kontrolunde idi. Boğazlar ise uluslararası bir kuruluş olan Boğazlar Komisyonu’nun idaresinde idi. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın dirayetli, güven verici ve istikrarlı politikası; 20 Temmuz 1936’da imzalanan Montrö Anlaşması ile Boğazların hükümranlığını, 23 Haziran 1939’da imzalanan Ankara Antlaşması Hatay’ı (İskenderun körfezini) Türkiye’ye bırakıyordu. Türkiye öncelikle Deniz Kuvvetleri yönünden Boğazlar ve İskenderun’da II. Dünya Savaşı’nın bütün yükünü ve sorumluluğunu yaşayacaktır. Öyle ki 2 Ağustos 1944’te Almanya, 3 Ocak 1945’te Japonya ile ilişkilerini kesmekle Montrö Sözleşmesi’nin 6. maddesini (savaş tehditi durumunda Boğazları ilgili ülkelere kapaması) yine bu ülkelere 23 Şubat 1945’te savaş ilan etmekle sözleşmenin 5. maddesini ( savaş durumunda Boğazların kapanması) bilfiil yaşamıştır. Savaşın bitmesine rağmen Sovyet Rusya, sıcak denizlerle ilgili tarihi emellerini canlandırmış, 8 Ağustos ve 24 Eylül 1946 tarihli notalarıyla her iki kapıdan (boğazlar ve Erzurum bölgelerinden) yararlanmayı içeren taleplerde bulunmuştur. Dönemin yöneticileri (Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Cumhuriyet hükümeti) bu taleplere en cesaretli biçimde yanıtlar verirken değişmesi muhtemel "Jeopolitik Dengenin" tehlikelerini ABD, İngiltere ve Fransa’ya anlatarak onları yanlarına almasını bilmişlerdir. Erzurum 18771878 (Meşhur 93 harbi) OsmanlıRus savaşında tartışmalı hale gelmiştir. Osmanlı’nın bu acı yenilgisinden sonra kendisine gelen Avrupa, Balkanlarda Bulgaristan devletinin teşekkülünü geciktirirken, Kafkaslarda Ermenistan, onun altında "Kürdistan" ve onun altında İskenderun körfezini kontrol eden Suriye devletlerinin kuruluşunu planlamıştı. İngiltere Ermenistan’ın ABD, Kürdistan’ın kendisi, İskenderun ve Suriye’nin ise Fransa tarafından himaye olunmasını istiyordu. Aynı stratejik planlama Ege de yapılmış; Kuzey Ege adaları Yunanlılara verilirken, Güney Ege adaları İtalyanlara veriliyordu. Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman (Doğu Anadolu İYASİ YÖNDEN ile ilgili strateji henüz oluşturuluyordu.) Balkanlarda ve Ege de jeostratejik denge tamamlanmıştı. Anadolu’nun tarih boyunca süren fonksiyonel Bulgaristan kurulmuş ama Kuzey’in Güney’e inişini görevlerinden birisi de KuzeyGüney eksenindeki Yunanistan doğu Trakya ve Kuzey Ege’de önünü ulaştırmayı kontrol etmek, özellikle Kuzey’i sıcak kesiyordu. Akdeniz de İngiltere Kıbrıs’a konuşlanmış, denizlere çıkartmamaktır. 1827’de Navarin’de her ihtimale karşı bölgesel hükümranlığını ortaya donanması yakılan Osmanlı Padişahı II. Mahmut’un sermişti. Fransız sefirine: "Şimdi Avrupa’yı Moskof Birinci Dünya Savaşı her ne kadar İtilaf ve İttifak tehlikesinden nasıl korurum?" şeklindeki serzenişinde devletlerinin karşılıklı boğuşması idiyse de Osmanlı bu strateji gizlidir. Avrupa Navarin’deki hatasını Donanması yine "Tarihi Misyonu’nu" yerine Osmanlı ile ilk kez birlikte 1854 yılında Rusların getirmişti. İngiltere’nin kovalamış gözüktüğü Alman Karadeniz kıyılarına ve Kırım’a taarruz etmekle tamir zırhlıları Yavuz ve Midilli Rusları Karadeniz’e bağladı. etmek isteyecektir. Yoksa 17 Aralık 1917’de imzaladığı Brest–Litovsk Bilindiği gibi Anadolu coğrafyası KuzeyGüney Mütarekesi ile savaştan çekilen Rusya’nın tehdit eksenini üç ayrı kapıdan kontrol etmektedir. Balkanlar, olmaktan çıkması ile Ege’ye inen donanmamızın Boğazlar ve ErzurumMurat yaylasıİskenderun. Midilli’yi kaybetmesi ve Yavuz’u yaralaması başka Bunlardan birinci ve üçüncüsü yani Balkanlar ve nasıl izah edilir? Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı stratejisini yaparken elbetteki bu olguları bütünüyle biliyordu. Nitekim ulusal bütünlüğün sağlanmasına yönelik İlk kongre Erzurum da yapılırken ilk zaferler yine bu bölgede Ermenilere karşı kazanılıyor ve nihayet ilk uluslararası antlaşma 3 Aralık 1920’de Gümrü’de Ermenilerle yapılıyordu. Daha sonra 16 Rusya’nın Akdenize 3 çıkış kapısı DENİZCİLİK YÖNÜNDEN Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’dan son derce yetersiz bir denizcilik mirası almıştı. Açık denizlerde ve okyanuslarda sefer yapması gereken Türk Bayraklı gemilerimiz için kıyı destek tesisleri son derece önemliydi. Ancak bunların hemen tamamı limanlarımız, fenerlerimiz, onarım kademelerimiz hatta acenteler yabancıların elindeydi. Onun içindir ki Lozan Barış Antlaşması imzalanırken Kabotaj hakkımızın kullanılması için üç senelik bir geçiş süresi tanınmış, Türkiye’nin bu süreyi en verimli ve inandırıcı biçimde değerlendirmesi istenmişti. Mustafa Kemal ATATÜRK gerçekten de bu süreyi denizciliğimizin yapılandırılması yönünden kullanmıştı. Hamidiye zırhlısı ile Karadeniz gezisi, Bahriye Vekaleti’nin kuruluşu, Karadeniz vapuru’nun Ege, Akdeniz ve Okyanus’ta 17 Liman ziyareti, Donanma’nın Trablus Savaşı’ndan (1911) beri ilk kez
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle