17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C S Ortadoğu uygulamalarının geldiği aşama… bir ölçüde hayaldir. Ancak, Rice’ın da açıkça belirttiği gibi, Ortadoğu’da istikrar ve özgürlük son altmış yılda gerçekleştirilememiş, 11 Eylül saldırılarının ertesinde bölgedeki rejimlerin sağladığına inanılan istikrarın da "aldatıcı" olduğu ortaya çıkmıştır. ABD yönetimi, istikrar pahasına demokrasiden ve özgürlükten ödün verilmesinin ağır faturasıyla karşı karşıya kalmış durumda. Mevcut rejimlerin ABD’ye sağladıkları politik destek ile olası bir demokratikleşme sonrasında ortaya çıkacak yeni hükümetlerin ABD politikalarına yaklaşımı, ABD açısından bir çıkmazı içeriyor. Bu anlamda ABD’nin yeni stratejisi, agresif bir dış politika aracı olarak fiziki güç kullanımı seçeneğini kullanmakla karşı karşıyadır: Kendi çıkarlarının aleyhine olduğuna inandığı, özellikle teröristlere barınak sağladığını düşündüğü düşman rejimleri yıkmak veya değiştirmek. ABD’nin önce Afganistan ardından da Irak işgallerinin ardındaki temel mantığı basit olarak bu şekilde ifade etmek mümkündür. Bu politik uygulayıcılar gelecek yıllarda düşman rejimlerin daha ölümcül silahlara sahip olmasını beklemektense şimdiden daha ucuz ve az maliyetle bu işi bitirmenin akıllıca olduğuna inanmış gözüküyorlar. TRATEJİ 13 değişiklik yok durumun en büyük işareti olarak da Yenimuhafazakarların ideologlarından Francis Fukuyama’nın son dönem yazılarını referans alıyorlar. Fukuyama’nın özellikle demokrasinin yaygınlaştırılmasına yönelik politikalarla radikal İslami teröre karşı yürütülen savaşta uygulanan stratejinin ayrımlaştırılması yönündeki görüşleri ile, Yenimuhafazakar camianın bu politikaları oluşturmadaki hatalarına dikkat çekmesi önemlidir. Ancak Fukuyama, Rice’ın ifadesi ile, taktik anlayış ve uygulamalar açısından Yenimuhafazakarlardan ayrılıyor. Fukuyama’ya göre Yenimuhafazakarların çizgisindeki sorun hedefler ile ilgili değildir. Hatta bu hedeflere ulaşmak için kullanılan askeri araçlar dahi "Amerikan kimliği"ne uygundur. Bu anlamda ABD’nin ihtiyaç duyduğu şey, idealizm ile realizmi bir arada barındırabilecek "Realist Wilsonist" yaklaşımdır. Bu anlamda "cihadistler"le olan mücadelede askeri araçların kullanılmasına dayalı klasik savaşın uygulanmasından daha çok, Müslümanların "akıl ve kalpler"e hitap eden, farklı siyasal araçları kullanmayı gerektiren başka bir savaş türü gereklidir. Anılanın geçmişten bu yana dile getirdiği ABD’nin hegemon güç olması yönündeki esası oluşturan ABD stratejisinden ayrılmadığı görülmektedir. Yenimuhafazakarların temel metinlerinden olan 1992 yılı savunma bütçesi ile ilgili raporda ifade edilen "bölgesel ve uluslararası cari gelişmelere uygun müttefik yapıların tesis edilmesi ve bunların ABD’nin çıkarları etrafında "ad hoc" komiteler olarak hayat bulması Fukuyama’nın da bir temennisi olarak değer kazanıyor. Bu anlamda uluslararası camianın yüksek bir otoriteye bağlı olması ve ortak eylemler için gerekli olan meşruiyetin sağlanması anlamında BM işlevini yitirmiş örgüt görünümü arz ediyor. 1992 belgesinin özünde belirtildiği gibi ABD kontrolünde farklı ittifak yapılarına bağlı bir tarzda geliştirilmiş siyasiaskeri mekanizmaların oluşturulması önem kazanıyor. ABD’nin böyle bir yeteneğe sahip olup olmadığı ise zaman içinde KÜRESEL HEGEMONYANIN İNŞASI Yenimuhafazakarların önemli düşünce kuruluşu olan Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi tarafından Eylül 2000’de açıklanan "Amerika’nın Savunması’nın yeniden İnşaası: Yeni Yüzyılda Strateji, Güçler ve Kaynaklar" başlıklı çalışma ABD hegemonyasının nasıl kurulacağına dair bir plan niteliğinde. Buna göre, Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkmasıyla ABD’nin küresel hakimiyeti etrafında kurulacak bir "Amerikan BarışıPax Americana" için en uygun zaman yakalanmış durumda. Bu sayede ABD çıkarlarının ve ideallerinin uygulanması mümkün olabilecek. Uluslararası güvenliğin tesisi için olası küresel rakiplerin bertaraf edilmesi bu planın uygulanmasına bağlıdır, "büyük Amerikan stratejisi mümkün olan en uzak döneme doğru yayılmalıdır." Ve bunu oluşturacak sacayaklarından birisi de Ortadoğu’da ABD silahlı güçlerinin konuşlanmasını sağlayacak politikaların uygulanmasıdır. ABD’nin Irak’ın işgali ve sonrası süreçte sürekli olarak akılda tutulması gereken, Yenimuhafazakarların planları etrafında şekillenen siyasal kararların analizi olmalıdır. Bu anlamda, ABD’nin Ortadoğu’daki askeri ve sivil varlığı ile uyguladığı siyaset çok daha kapsamlı bir politikanın mihenk taşını oluşturacak nitelik taşıyor. Rice’ın son dönem demeçlerinde yer aldığı gibi, "ABD Irak işgali ve sonrası dönemde binlerce taktik hata yapmıştır ancak, genel stratejisinde bir hata yoktur." ABD ideallerinin ve çıkarlarının etrafında oluşturulan küresel hakimiyet planları bu genel stratejiyi oluşturuyor. ABD Dışişleri Bakanı Rice, bölgedeki politikaların uygulanmasında binlerce hata yapıldığını kabul ediyor ama bunun ‘taktik’ düzeyde olduğu ayrıntısını ekliyor. Yeni muhafazakarların ideologlarından Fukuyama da, genel stratejiyi değil yöntemleri eleştiriyor. kendini gösterecektir. Ancak, NATO’nun Avrupa kıtası dışında askerisiyasi rol üstlenmesi yönünde son dönemde artan faaliyetleri göz önüne alındığında o anın gerektirdiği farklı çıkarları bir arada barındıran bir müttefiklik yapısının uluslararası sahnede yer aldığını söylemek abartı olmaz. Nitekim NATO Afganistan ve Irak’ta aldığı rollerin yanısıra, Akdeniz havzasında da belirli görevleri üzerine alabilecek gibi gözüküyor. Bu bağlamda NATO Genel Sekreteri’nin son İsrail ziyaretlerini anımsamakta yarar var. TÜRKİYE AÇISINDAN DURUM ABD’nin Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bir bölgede uyguladığı politikaların, Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarını nasıl etkilediği sorusuna verilecek yanıt çok nettir: Büyük oyunun müellifi (yazarı) ABD’dir. Oyunun sahne ve dekor tasarımı, oyuncu seçimi de bu ülkeye aittir. Cari siyasal dengelere ve olası kriz anlarında uygulamaya konulacak "parçalı müttefiklik anlayışı" çerçevesinde Türkiye’ye oldukça geniş bir coğrafyada görev düşüyor: Avrupa, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ve Akdeniz’de farklı zihinsel ve sosyal yapılarla mücadele etmek zorunda kalacak olan Türkiye’nin yeni rollerinin üstesinden nasıl geleceği ise ayrı bir sorun. Mevcut durumda ise gerek iç gerekse de dış sorunlarla uğraşmak zorunda kalan Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu güçlü bir altyapıya sahip olmadığını söylemek zor değil. Son dönemlerde yaşanan ve ülke yöneticileri tarafından da sık sık dile getirilen açmazlar da sorunların bir parçasını oluşturuyor. Ancak, bu zorluğa rağmen sorunların çözümsüz olmadığı da muhakkak. Geniş bir toplumsal mutabakat doğrultusunda şekillendirilmiş net bir ulusal çıkar tanımlanmasının etrafında oluşturulacak çözüm odaklı yaklaşım ihtiyaç duyulan süreci başlatabilecektir. TAKTİKLERDE ÇATLAMA Son dönemde Yenimuhafazakar yapı içerisinde dahi ABD’nin Irak ve genelde Ortadoğu politikalarında bir dizi hata yapıldığı yönünde yaygın bir görüş dile getiriliyor. Bir çok gözlemci bu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle