17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 C S TRATEJİ Yeni muhafazakar düşünce yapısının ABD stratejisinde Kaan Kutlu ATAÇ H.Ü. Doktora Öğrencisi apolyon Bonapart, Temmuz 1798’de Fransız armadasının amiral gemisi "L’Orient" den Mısır’a ayak bastığında, önce Mısır sonra’da Suriye halkı Avrupa Aydınlanması’nın güçlü sözcükleri olan "bağımsızlık", "özgrülük" ve "eşitlik" ile tanıştı. "Geri kalmış" bir coğrafyaya medeniyet getirme iddiasındaki Napolyon’nun "özgürlük ve eşitlik esasları üzerine kurulmuş Fransa Cumhuriyeti" adına Fransızca ve Arapça kaleme alınan ilk bildirgesinde, "despotik Memlukluların hakimiyetinin sona ereceği, Mısırlıların iç işlerinde etikili olacakları mevkilere getirileceği, dini geleneklere saygı gösterileceği ve daha iyi sosyal ve ekonomik koşulların yaratılacağı" belirtilmişti. İronik bir şekilde, 1801’e değin süren Fransız işgali Mısır’da Aydınlanma’nın sihirli sözcüklerini hakim kılmamış ama Fransa ve Mısır sonunda iki askeri diktatör kazanmıştır. N Kendi içinde çelişkileri barındıran ABD’NİN DEĞİŞEN ABD’nin genel POLİTİKASI Aradan yaklaşık iki stratejisi, son eleştirilere yüzyıl geçmesinin ardından bu kez de karşın hegemon hedefleri dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, açısından bir değişikliğe hemen hemen aynı retoriği kullanarak uğramış değil. Ortadoğu’daki ABD’nin Ortadoğu ile ilgili planlarını içeren rejimlerin demokratik"ABDOrtadoğu Ortaklık İnisiyatifi"nin duyurusunu leştirilmesi bölgedeki yaptı. Belirli bir ideolojinin petrol çıkarlarıyla yansımaları olarak büyük insani değerleri yansıtan kavramlar, siyasi çatışabilir. ve ekonomik açıdan hiç kuşku yok ki, tarihin her döneminde benzer güce sahip olmuştur. Baskıcı yönetimlerden kurtulma, siyasal mekanizmalarda yer alma ve özgürlük vaatleri, iki yüzyıl arayla tekrardan Ortadoğu’da yaşam bulmuş gözüküyor. Daha sonra "Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi" adını alan bu süreç, ABD’nin bölgede uyguladığı alışılagelmiş politikalarında radikal bir değişikliği simgelemesi açısından da önemlidir. Çünkü, özellikle Soğuk Savaş’ın en yoğun hissedildiği 1980’lerde ABD dış politikası istikrar adına "dost baskıcı rejimlerin" desteklenmesi ve bu rejimlerle ittifak arayışları çabalarının olduğu bir dönemi içinde barındırmıştı. ABD yönetimince 11 Eylül saldırılarını oluşturan neden olarak, küresel aşırı ideolojinin baskıcı yönetimlerce desteklenmesiyle şekillenen ve kökenini modern Ortadoğu’da bulan ideoloji gösteriliyor. Bunun için belirlenen strateji sorunlu Ortadoğu’da dönüşümü gerçekleştirerek bu sorunun kaynağını yok edilmeye çalışılmasıdır. Rice’ın ifadesi ile "Demokrasi geçmişi olmayan Geniş Ortadoğu’da, özgürlüğün eksikliği nefrete dayalı bir ideolojinin büyümesi için verimli bir zemin hazırlamaktadır; bundan dolayı demokratik barış vaadi ve özgürlüğün desteklenmesi güvenlik için tek gerçekçi yol olarak ortaya çıkmaktadır." Bu hali ile, Ortadoğu’da demokrasi gelişiminin desteklenmesi ile ilgili söylem ilk kez en üst düzey ABD’li yetkililer tarafından, ABD’nin bölgeye yönelik politikasının merkezine yerleşti. Ancak ABD’li yetkililerin ifadelerinin inandırıcılık, güvenilirlik ve samimiyetten yoksun olduğu yönündeki karşı açıklamalar da gecikmedi. ABD’li yetkililerin açıklamalarına yönelik tepki, ABD ve Batı’nın salt kendi çıkarları uğruna bölgenin baskıcı rejimlerini desteklemesi şeklinde kısaca ifade edilebilir. Dolayısıyla bu siyasetin bir anda farklı bir uygulamaya geçmesini gerektirecek belirgin nedenler bulunmuyor. Öte yandan, yerleşik Batılı demokrasilerin başka ülkelerdeki demokrasilerin gelişimine destek vermeleri de oldukça zorlu ve dikkatle ele alınması gereken bir süreçtir. Bu süreç, "tevazu, akıl ve dikkat" gerektiriyor. ABD’nin bölgeye yönelik demokrasi ve özgürlük temelli açıklamaları ne denli samimi olursa olsun bölgedeki petrol sevkiyatının güvenliği ile ilgili kaygıların varlığı, 11 Eylül’ün ardından ortaya çıkan terör kavramı, Filistinİsrail uyuşmazlığı, radikal İslam’ın Filistin’de seçimleri kazanması gibi açıkça ABD’nin yaşamsal çıkarları için geleneksel otokratik müttefikleri ile ilişkisini korumak zorunda kalacağı yönündeki değerlendirmeler önem kazanıyor: Bu yüzden ABD’nin müttefiki olan baskıcı yönetimleri belirli bir program dahilinde yönlendirmesi zor görünüyor. BÖLGENİN GERÇEKLERİ Öte yandan diğer bir engel de eski SSCB ve Doğu Bloku ülkelerinde olduğu gibi, Komünist yönetimlerin liderlik yapısının halk baskısı ile devrilmesi durumu Batılı güçlerin politikalarını kolaylaştırıcı bir rol oynamışken, benzer Yeni Muhafazakarların ideologlarından Fukuyama... bir durumun Ortadoğu ülkeleri için geçerli olmamasıdır. Demokratikleşme ile ilgili hareketleri yakından izleyen gözlemciler, ABD’nin Ortadoğu’da (diğer bölgelerdekinin aksine) "açık bir siyasal kapıyı zorlamadığını" belirterek, "Arap hükümetleri her ne kadar son zamanlarda bazı olumlu düzenlemeler için adım atmış olsalar da bu düzenlemelerin amacının dış baskıları azaltmak ve iç muhalefetin yükselen sesinin kısılması amacını güden savunma amacı taşıdığını" ifade ediyorlar. Kapalı bir kapının açılması için baskı yapmak çok daha zorlu bir çabayı gerektiriyor. ABD’nin bölgeye yönelik politikaları ile ilgili olarak Amman’da yapılan Dünya Ekonomik Forumu katılımcıları nezdinde gerçekleştirilen bir anketin sonuçları bu anlamda çarpıcı ip uçları ortaya koyuyor. Katılımcıların yüzde 60.3’ü ABD’nin desteğinin bölgedeki reformculara engel olacağını söylerken, yüzde 94.4’ü de Ortadoğu hükümetlerinin çoğunun siyasal ve ekonomik reformlara yalnızca söylem düzeyinde ilgi gösterdiklerini belirtmişlerdir. Psikolojik açıdan bölge insanın büyük bir kısmının ABD politikalarına ve mevcut rejimlerin hükümetlerine güven duymadıkları söylenebilir. Nitekim, ABD’li bazı uzmanlar, bölgeye yönelik reform desteklerinin NGO’lar kakanıyla yapılmasını, ABD hükümetinin bu yardımlarda etkin rol aldığı yönündeki izlenimlerin yok edilmesi gerektiğini belirtmektedirler. Bu sayede, reformcuların çabalarının daha da etkin bir hal alacağını savunuyorlar. İlginçtir ki, demokrasinin yayılması ve bunun sivil toplum örgütleri aracılığıyla yürütülmesi yönünde ABD Ulusal İstihbarat Başkanlığı’nın da bir önerisi bulunuyor. Ancak, demokrasi ve reform bazlı bir ABD politikasının bölgede başarılı olacağı yönünde bazı çekinceler de bulunuyor. Gerçekten de, "demokrasi ve özgürlük" kavramları etrafında şekillenen yeni ABD politik söylemi, Arap yönetimlerin istikrarına bağlı olarak petrolün Batı pazarlarına güvenli ve ucuz taşıması prensibine dayalı uzun yıllara yayılmış geleneksel politikasına aykırı düşüyor. Çünkü, demokratik uygulamalarla iktidara gelecek olası hükümetlerin ABD’nin bölgesel çıkarlarına önceki otokratik rejimlerden sağladığı desteği sunmasını beklemek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle