17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 ‘Medeniyetler Çatışması’nı andıran gerginlikler tedirgin ediyor... C S TRATEJİ Batı Avrupa’nın Türkiye sınavı Erhan AKDEMİR ATAUM/AB Uzmanı oma İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra, yedinci, sekizinci ve onuncu yüzyıllar, sonra da on dördüncü ile on sekizinci yüzyıllar arasında bugünkü Avrupa coğrafyasının Asya steplerinden ve Akdeniz’in güneyinden gelen Türklerin/Müslümanların saldırılarına karşı savunmadan yoksun olması ve Türklerin/Müslümanların Güneydoğu Avrupa’yı da içerecek şekilde Batıya doğru genişleme niyetleri, bunların başarıya erişip erişmediği veya Avrupalıların bunları başarılı olduklarını düşünüp düşünmemeleri bir yana, Avrupa’nın birleşmesi ve dayanışması fikirlerinin filizlenmesine ve Avrupa’nın doğumunu hazırlayan "şiddetli doğum sancıları"na neden olmuştur. R İSLAM DENEYİMİ Avrupa tarihinde İslâm tehdidi deneyimi bulunmaktadır. Hıristiyan Avrupa, İspanya’da bir dönem için yüksek ve ileri bir kültür geliştirmiş olsa da, Müslümanların İberik Yarımadası’nı kontrol altına almalarını kendisine yönelik bir tehdit olarak algılamıştır. Yine aynı Avrupa, Osmanlı egemenliğinin İstanbul üzerinden Viyana’ya kadar ilerlemesini çok daha büyük ve tehlikeli bir tehdit olarak algılamıştır. Osmanlı İmparatorluğu kimi zaman, Avrupa’da yaşanan iktidar mücadeleleri sırasında Avrupalı hükümdarlar tarafından bir ortak olarak kabul edilmişse de, Türkler daima "korku salan, yabani ve fanatik savaşçılar" olarak kabul edilmişlerdir. Selçuklu Türkleri’nin yükselişiyle birlikte Türkler "İslâm’ın Kılıcı" konumuna erişmiler ve böylece ‘Medeniyetler çatışması’ görüntüsü veren gelişmeler, Türkiye’nin AB üyeliğini etkileyebilir. Tarihte zıt taraflarda yer alan Türkiye ve Avrupa’nın AB çatısı altında birleşmesi, tarihin akışını değiştirebilir. Batı ile Doğu arasında diyalogu, Türkiye kadar başarıyla sağlayacak başka ülke bulunmuyor. Türkler Avrupa için her iki tehlikeyi de içerir duruma gelmişlerdir. Artık Avrupalıların gözünde yeni tehdit "barbar ve Müslüman Türkler"den geliyordu. Bunun nedeni ise, Türkler hem Orta Asyalıydılar ve göçebe kabilelerden oluşuyorlardı, hem de Müslüman idiler. Yani Avrupalının kötü, şeytan olarak adlandırdığı herşeyi üzerlerinde taşıyorlardı. Avrupa, Yunan ve Roma medeniyetleri, kültür ve din olarak Hıristiyanlık, Reformasyon, Rönesans, Aydınlanma, Fransız ve Sanayi devrimlerinin ürettiği değerler üzerine kurulmuş olmasına karşın bu değerleri bir araya getiren ve Avrupalıları bu değerler çerçevesinde birleştiren en önemli faktör yukarıda da üzerinde durulduğu gibi dışsaldı. Avrupa kimliğinin ve medeniyetinin oluşumunda bu rolü Türkler ve Müslümanlar üstlenmişlerdir. Avrupa’nın kültürel bir birim olarak meydana gelmesinde İslam–Hıristiyanlık çatışması önemli bir rol oynamıştır. Hatta Avrupa merkezli dünya görüşünün oluşması da bu çatışmadan doğmuştur. İslâm Avrupa’nın en etkili "ötekisi" olmuştur. Türk varlığı Hıristiyan Avrupalıların ortak düşmana karşı birleşmelerinin yanında Avrupalıların Avrupa çerçevesinde ortak bir kimlik bilinci oluşturmalarını sağlamıştır. Türklere ve Türkiye’ye karşı olumsuz algılamaların temlinde şüphesiz dinin yanında, pratikte Osmanlıların Avrupa aleyhine yayılması ve Türklerin 18. yüzyılın sonuna kadar Avrupa’nın en önemli güçlerinden birisi olması da yatmaktadır. Hatta, Türkler zaman zaman, Avrupa’nın gördüğü en büyük tehdit olarak da algılanmışlardır. Ancak, bu değerlendirmeler, Türkiye’nin kimlik ve kültür değerleriyle Avrupalıların kimlik ve kültür değerleriyle farklı olması onların uzlaşmaz oldukları sonucunu getirmez. Türk ve Avrupalı kimlikleri birbirlerinin "oluşturucu ötekileridir". Zira Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa topraklarında altı asırlık hakîmiyeti olmuştur. Avrupa medeniyeti bu açıdan, Reformasyon, Rönesans, Aydınlanma hareketlerinin dinamiklerini önemli ölçüde Doğu ve İslâm mirasına borçludur. Bunun ötesinde Türkler, güçlü bir tehdit unsuru olarak Avrupa’da haçlı seferlerini hazırlayan siyasi ve toplumsal birlikteliğin oluşmasında etkili bir rolde üstlenmişlerdir. Bu seferler esnasında Avrupalılar Doğu uygarlığını tanımışlar, ondan etkilenmişler ve Doğu’nun kültürel birikimlerini çeviri yoluyla kendilerine mâl etmişlerdir. TÜRKİYE’NİN ÖNEMİ Bir Avrupa kimliğinin varlığı Avrupa içindeki farklılıkları ve diğer yerel kimlikleri yok etmediğine göre, Türkiye ile Avrupa’nın beraber olması farklılıkların yok olmasını gerektirmez. Bilakis, farklı kimlikler birbirlerini zenginleştirmektedirler. Farklı kimlikleri koruyan ve saygı gösteren bir yaşam biçimi ya da bir arada yaşama arzusu isteğinin ise herkesin çıkarına olacağı muhakkaktır. 11 Eylül 2001 sonrasında başlayan ve halen devam eden uygarlıklar çatışması gibi olguların tartışıldığı günümüz ortamında TürkMüslüman ve Avrupalı kimliklerinin bir arada var olması kaçınılmaz tarihi bir fırsattır. Aynı zamanda, AB’nin iki lokomotif ülkesi, Almanya ve Fransa, birbirlerine olan kinlerini zamanında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu Anlaşması ile yok etmişler ve bir kader birliğine gitmişler ise, artık Türk ve Avrupa kimlikleri de aynı kader birliği içerisinde yer almalıdırlar. Türkiye’nin AB üyeliğine karşı en büyük endişe Türkiye’nin kültürü ve dininden kaynaklanıyor düşüncesinin Avrupa’daki bazı siyasi partilerin ifadelerinde somutlaşıyor olması gerçekten kaygı verici bir durumdur. Bu tür düşünce tarzı, Avrupa’nın benimsediği ve özümsediği çok kültürlü ve çok dinli düşünce anlayışına ters düşmekte ve tüm dünyaya ihraç etmiş olduğu Rönesans idealleri ile de açıkça çelişmektedir. Bu çerçevede, AB’nin içinden henüz kurtulamadığı ve zaman zaman tehdit edici boyutlara ulaşan bir takım akımlardan ve "Hıristiyan Kulübü" nitelendirmesinden kurtulmasında, nüfusunun çok büyük çoğunluğunun Müslümanların oluşturduğu dünyadaki tek laik, demokratik, modern ve serbest piyasa ekonomisi uygulayan Türkiye’nin tam üyeliği önemli bir rol oynayacaktır. Ayrıca, Türkiye’nin AB’ye girmesi, Birliğin demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlük ve insan haklarına saygı gibi ortak değerlere dayalı, çeşitlikten güç kazanan, dışlayıcı olmayan ve başka dinlere ve kültürlere de hoşgörülü bir topluluk olduğunun ispatı olacaktır. AB, DİN VE IRK Kuruluşundan bu yana tek bir kültür modeli üzerine kurulu olmadığını her durumda ifade eden AB’nin Türkiye gibi kendi içinde geniş bir sosyokültürel mozaiğe sahip bir ülkeyi tam üye olarak alması, bu iddiasını kanıtlamak içinde bir olanak sağlayacaktır. Esasen, Türkiye’nin farklı kültürü ve dini AB’nin yararlanabileceği bir güç teşkil
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle