17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BM’nin Hariri Suikastı’nı araştırmak için uluslararası bir mahkeme oluşturma önerisi Lübnan’da zaten gerilmiş olan ipleri tamamen kopardı. Son seçimlerde parlamentoda çoğunluğu elde eden 14 Martçılar karşısında daha fazla "temsil hakkı" isteyen ve bu nedenle hükümetin hatta parlamentonun yeniden şekillenmesini arzulayan Hizbullah başta olmak üzere "Suriye yanlısı" bilinen grupların izlediği "tırmandırma stratejisi"nin son hamlesi olarak kabinedeki Şii bakanların topluca istifa etmesi krize bir düğüm daha attı. Bu gelişmelerin ardından Şii partiler Hizbullah ve Emel’in halkı sokaklara "davet etmesi", "beklenen" iç savaşın alameti olarak yorumlanırken Suriye karşıtı 14 Martçıların önde gelen isimlerinden, Hristiyan Falanj Partisi üyesi, Sanayi Bakanı Pierre Cemayel’in 21 Kasım’da silahlı bir saldırıya kurban gitmesi ile Lübnan’ın otuz yıl öncesine "kesin dönüş" yapmasının artık an meselesi Çeviri: İbrahim Özgür Bektaş olduğu konuşulmaya başlandı. Hatta belki de sizler bu yazıyı okuduğunuzda korkulan çoktan gerçekleşmiş, Lübnan yeniden "çığırından çıkmış" bile olabilir… C S TRATEJİ 7 Karanlık perdenin ardında kim ya da kimler olduğunu kesin bir dille söylemek çok zor, belki de imkansız ancak bu güçlerin Lübnan’ın ve dolayısıyla Ortadoğu’nun "istikrarsızlığını" kalıcı kılmaya çalıştığı apaçık ortada… Tüm bu gerçeklerin ışığında merceği tekrar Lübnan üzerine getirdiğimizde yine açıkça görüyoruz ki, Lübnan’da mevcut siyasal yapı değişmediği sürece bölünmüşlüğün, politik kimlik kazanmış toplumsal hiziplerin, dış müdahalelerin, suikastların, savaş ve iç savaş senaryolarının sonunun gelmesi çok zor. Arap edebiyatının usta yazarı/şairi Nizar Kabbani Lübnan İç Savaş’ına ithafen kaleme aldığı "Ben Beyrut, Bir Kentin Günlükleri"nde Beyrut’un ağzından "Beni tarihsel düğümlerimden kim kurtarabilir, buna kimin gücü yeter?" diyor ya… Sahi Lübnan düğümünü çözecek biri(leri) var mıdır acaba şu dünyada? Bir strateji yazısı için fazla muğlak bir "son" oldu ama söz konusu Lübnan olunca "stratejik analiz" bile ancak bu kadar oluyor… LÜBNAN DÜĞÜMÜ Görüldüğü üzere Lübnan isimler değişse de sürekli bir "saflaşma/bölünme" halinde. Batı yanlısı, Suriye karşıtı bir hükümet; karşısında Batı karşıtı, Suriye yanlısı bir muhalefet… Trajikomik olanı ise Lübnan’da "Lübnan yanlısı" kimsenin olmaması; daha da kötüsü her ne hikmetse çarenin hep dışarıda aranması… Ülke böylesine bir keşmekeşin esiri olmuşken mevcut kaosu ve bölünmüşlüğü derinleştirmek ve sürekli hale getirmek için gerçekleştirilen suikastlar zincirine her kritik dönemde yeni bir halkanın eklenmesi ise Lübnan üzerinde dolaşan kara bulutları artırmakta gecikmiyor. Böylece Lübnan her geçen gün daha karanlık bir geleceğe doğru sürükleniyor. Lübnan’daki Hükümet Krizi’nin Yansımaları anayasası, başlıca dini toplum temsilcilerinin iktidara katılımını öngörüyor. Lübnan'da Suriye yanlısı Hizbullah ve Emel örgütlerine bağlı beş Şii bakanın Pazar günü istifa etmesinden sonra bir bakan daha istifa etti. Resmi Ulusal Haber Ajansı, Hıristiyan Çevre Bakanı Yakub Sarraf'ın Başbakan Fuad Sinyora'ya istifa mektubunu sunduğunu duyurdu. Mecliste bağımsız olarak yer alan Sarraf, Suriye yanlısı Devlet Başkanı Emil Lahud ve Hizbullah müttefiki olarak tanınıyor. Kabinede Hizbullah'ın üç, parlamento başkanı Nebi Berri'nin Şii Emel hareketinin de iki bakanı bulunuyordu. Lübnan medyası, Şii bakanların, Lübnanlı yöneticilerin bir hafta süren görüşmelerin ardından, ulusal birlik hükümeti kurmayı başaramaması üzerine istifa ettiğini duyurmuştu. Fuat Sinyora ElHayat HÜKÜMETİN MEŞRUİYETİ Batı’nın desteklediği Suriye karşıtı Fuad Sinyora'nın hükümetinden ülke nüfusunun üçte birini oluşturan Şii toplumunu temsil eden bakanların ayrılmasından sonra hükümetin "anayasal meşruiyetini" kaybettiğini ifade eden Devlet Başkanı Emil Lahud, bu ibareye atıfta bulundu. Lübnan'da devlet başkanı anayasaya saygının hamisi konumunda bulunmakla birlikte, hükümeti görevden alma yetkisine sahip değil. Şii bakanların istifası, Sinyora tarafından kabul edilmemişti. Kabine, Sünni ve Dürzi milletvekillerinin tamamı ile Suriye karşıtı bazı Hıristiyan milletvekillerinin desteği sayesinde parlamentoda çoğunluğun güvenoyuna sahip bulunuyor. Öte yandan Lübnan hükümeti, eski Başbakan Refik Hariri suikastının sorumlularını yargılamak için kurulacak uluslararası mahkemeyle ilgili BM taslağını onayladı. Sanayi Bakanı Pierre Cemayel ile Bayındırlık Bakanı Muhammer Safadi, üç saat süren bakanlar kurulu toplantısının ardından basına yaptıkları açıklamada, mahkemenin kurulmasıyla ilgili BM taslağının oy birliğiyle kabul edildiğini söyledi. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Hariri suikastıyla ilgili uluslararası bir mahkeme kurulmasını istemiş ve Güvenlik Konseyi'nden bunun için yetki talebinde bulunmuştu. Konsey de Mart ayında bu konuda Beyrut hükümetiyle müzakerelere başlanmasına onay vermişti. Hariri, 14 Şubat 2005'te Beyrut'ta bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda ölmüştü. BM Güvenlik Konseyi'nin 1595 sayılı kararıyla suikastı soruşturmakla görevli bir komisyon kurulmuş, soruşturma sonucunda suikastta Suriye parmağının olduğu ileri sürülmüştü. Lübnan’ın Ölüm Fermanı Elias Harfoush übnan Cumhurbaşkanı’nın görevi sadece devletin başı olmak değil, 1990 yılındaki değişikliklerden önceki cumhurbaşkanları tarafından oynanan rollerden farklı olarak Taif Anayasası’nın kendisine verdiği olağanüstü yetkilerle de uyum içerisinde olmaktır. Bu bağlamda Anayasanın yeni şeklindeki en önemli noktalardan birisi de Cumhurbaşkanı’nın "Devletin başı ve milletin birliğinin sembolü, Anayasa’yı gözetleyen ve Lübnan’ın bağımsızlığını, birliğini ve toprak bütünlüğünü koruyan…" kişi olmasıdır (Madde 49). Söz konusu maddenin temel amacı tam olarak, bugün Cumhurbaşkanı Emil Lahud tarafından tecrübe edilen hükümet krizini önlemektir. Aksi takdirde Cumhurbaşkanının (bugün olduğu gibi) iç çatışmaların doğrudan bir tarafı olması, ‘milletin birliğinin sembolü’ olmasını imkansız kılmaktadır. Oysa ki Cumhurbaşkanı’nın görevlerine dair yapılan bu anayasal düzenleme, Lübnanlılar tarafından acı ile hatırlanan sert münakaşaların ardından gelmişti. Bizler ise ne yazık ki hala o acı dönemin son bölümünü yaşamaktayız. İç çatışmaların bir tarafı olarak addedilen bir Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin uzatılması için ortaya atılan sorular ve sorunlar… Meclisi hükümete taşımak ve koltukları sadıklar ve muhalifler arasında dağıtmak; böylece ülkedeki bütün siyasi akımların temsil edilmesini sağlamak, dünyanın hiçbir yerinde duyulmamış anayasal bir "saçmalıktır". Bu gerçekten sadece Anayasa’nın ve dolayısıyla Lübnan’ın ölüm fermanını imzalamaktan başka bir şey değildir… L TÜM DİNLERİN TEMSİLİ Lübnan'ın altı bakanın istifasıyla bir kez daha sınanan iki tarafın anlaşmasına dayalı demokrasisi, başlıca dini toplum temsilcilerinin iktidara katılımını öngörüyor. Anayasaya göre Lübnan, icra yetkisini tam olarak kullanan bakanlar kurulunun bulunduğu bir parlamenter cumhuriyet. Müslümanlar ve Hıristiyanların eşit katılımıyla oluşan hükümetin, yine iki din mensuplarının eşit temsil edildiği parlamentonun 128 üyesinin güvenoyunu alması gerekiyor. Ülkede, 1943 yılındaki bağımsızlık sırasında toplumların yan yana var olmasının temellerini atan ve yazılı olmayan bir anlaşma niteliğindeki Ulusal Pakt, devlet başkanının bir Maruni Hıristiyan, parlamento başkanının bir Şii Müslüman ve bakanlar kurulu başkanının bir Sünni Müslüman olmasını öngörüyor. Anayasanın girişinde, "Bütün iktidarlar, meşruiyet kaybı pahasına, toplumların yan yana var oluş ilkelerine uymakla yükümlüdür" ibaresi yer alıyor. Hasan Nasrallah Deustche Welle Beyrut’ta siyasi kriz Çoğunluğu Şii, altı bakanın istifasıyla sarsılan Lübnan’daki Batı destekli Fuad Sinyora hükümetinin "anayasal meşruiyetini" yitirdiği konuşuluyor. Lübnan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle