17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 Aybike KOCA TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası [email protected] İnsani Gelişme Endeksi Batının çıkarlarına hizmet ediyor C S TRATEJİ Dengesizliği, Yoksulluk ve Küresel Su Krizi" başlığını taşıyor. Her yıl 2 milyon çocuğun temiz suya sahip olamadığı için yaşamını yitirdiğinin belirtildiği Rapor’da, adeta bunun sorumlularından birinin de Türkiye olduğu vurgulanıyor. Rapor’un 205. sayfasında "Türkiye’nin 21 baraj ve 1,7 milyon hektarlık sulama arazisini kapsayan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), havza bölgesinde kazananlar ve kaybedenler yaratarak Suriye’ye akışı yaklaşık üçte bir düşürebilir" deniyor. Zaten Fırat’a yüzde 11 oranında katkı yapmasına karşın sudan yüzde 21 oranında faydalanan Suriye’nin Dicle’ye hiç katkı yapmamasına rağmen buradaki suyu da kullandığı biliniyor. Türkiye, 1987’de imzaladığı bir protokolle Fırat suyunun yarısını Suriye ve Irak’a bırakırken Suriye, Asi Nehri konusunda Türkiye’ye aynı tutumu göstermiyor ve sulanamaz nitelikteki toprakları için su tahsis ederek su kullanımını yüksek gösteriyor.(1) Dolayısıyla Türkiye’ye gelen su miktarının ve hızının düşmesine sebep oluyor. Böyle bir ikilemde bir ülkenin diğerine tercih edilmesi, BM’nin Ortadoğu’da varolan su krizini çözmekten çok ateşlemeye çalıştığı şeklinde yorumlanıyor. Suyun toplumlar ve ülkeler için önemi yadsınamaz. Ancak eğer bir ülkeye yardım ederken diğer ülkeye zarar veriliyorsa bu yardımın masumiyetinden şüphe duymak gerekir. Zaten AB’nin Fırat ve Dicle’yi iki ayrı havza olarak ele alıp, Ürdün havzasını Fırat’a dahil etmesi de sadece İsrail’in çıkarlarının korunduğunu gösteriyor. Nitekim Türkiye’nin gerek ekonomik gerekse siyasi olarak dışa bağımlı hale getirilmeye çalışılmasının altında yatan en büyük neden, petrolden sonraki savaş bahanesi olarak görülen sudur. ABD’nin "öz" evlatları IMF ve Dünya Bankası ile "üvey" evladı BM’yi kullanarak ekonomik yönden ülkeyi bağımlı hale getirmeye çalışması ve çeşitli ülke verilerini kullanarak gündemi meşgul etmesi başka nasıl yorumlanabilir ki? Görülüyor ki İnsani Gelişme Endeksi, pek çok veri bakımından doğruyu gösterse de gelişmiş ülke ve ülke gruplarının amacına hizmet etmekten kurtulamıyor. Bu doğrultuda, Ortadoğu’daki kavgayı tırmandıracak girişimlerden eksik kalmayan ve amaçları uğruna pek çok maşa kullanan ABD, "küresel hakimiyet kurma" düşüncesiyle su uğruna da her türlü girişimi çekinmeden uygulayacaktır. Bu sorunla mücadele edebilmek için ise tam bağımsız politikalar uygulamak gerekir. Türkiye başta ekonomik olmak üzere her türlü bağımlılığı reddettiği ve kendi ekonomiksosyal politikalarını uygulamaya başladığı zaman av olmaktan kurtulacaktır. En azından sudan daha önemli bir kaynak çıkana kadar... Dipnot: 1 ATO’nun Su Raporu. http://www.atonet.org.tr/turkce/bulten/bulten.php3? sira=381 B M Kalkınma Programı (United Nations Development ProgrammeUNDP) Başkanı Kemal Derviş tarafından 9 Kasım 2006’da yayımlanan İnsani Gelişme Raporu (İGR), bu kez geçen yıllara oranla daha fazla önemsendi. Çünkü rapor, küresel bir sorun olan su kirliliği ve suyun adaletsiz dağılımını konu almasının yanında Türkiye’nin de sularını (Fırat ve Dicle) adaletsiz kullandığına ilişkin tespitlerde bulunuyor. Suyun yaşamsal öneminin kavranmasından bu yana BM ve AB’nin Fırat ve Dicle’yi "uluslararası su" olarak kabul etmek istediği biliniyor. Bu nedenle suyu adaletsiz kullanan ülkeler arasında Türkiye’nin de sayılması şaşırtıcı bir durum oluşturmuyor. Ancak bu stratejik planlamanın arkasında yatan gerçekleri analiz etmeden önce bazı doğruları da paylaşmak gerekiyor. İnsani Gelişme Endeksi (İGE) içinde yer alan (satınalma gücü paritesine göre belirlenmiş) kişi başına düşen milli gelir, eğitim düzeyi ve ortalama yaşam beklentisinin Türkiye’de hala istenilen seviyelere gelmediğini, halen sosyal politikalarını kendi belirleyen bir refah toplumu olamadığımızı kabul etmeliyiz. 2004 yılı verileri kullanılarak oluşturulan 2006 raporuna göre 68,9 yıl olan ortalama yaşam süresinin emeklilik yaşının 56 olduğu dikkate alındığında geçerli düzeylere ulaşmadığı ortadadır. Eğitim düzeyinin bir ayağını oluşturan yetişkinlerde okuryazar oranının yüzde 87,4, diğer ayağını oluşturan okullaşma oranının ise yüzde 69 olması ise sosyal devletin bir ayıbı olsa gerek. Yine Cinsiyet Güçlendirme Ölçümü başlığı altında tespit edilen kadın ve erkeklerin politik ve ekonomik yaşama katkıları ve kendi kaynakları üzerindeki tasarruflarının, kadının statüsünün bulunmadığının düşünüldüğü İran’da bile daha iyi olması, Türkiye’nin sahip olduğu varsayılan sosyal devlet ilkesiyle hiç bağdaşmıyor. İnsani Yoksulluk Endeksi’ne göre 102 ülke içinde 21. sırada yer alması da Türkiye’nin sosyal politikasızlığını gösteriyor. Bu verilere rağmen 177 ülke arasında 92. gelmek bir başarı gibi görülebilir. Ancak unutulmaması gereken ve endekse dahil edilmesi gereken başka sosyal veriler vardır ki, bunlar Türkiye’nin kuzey ülkelerine yakınlaşmasını dahi sağlayabilir. Örneğin refah toplumları ya da en yaşanabilir ülkeler olarak tanımlanan İskandinav ülkelerinde oldukça yüksek boyutlara ulaşan boşanma oranı ve intihar oranı, Türkiye’de bu ülkelere nazaran oldukça düşüktür. Bu verilerin endekse eklenmesi durumunda Türkiye listede Türkiye’ye su baskısı kendine daha üst sıralarda yer bulabilir. Endeks’e dahil olan veriler çerçevesinde refah toplumu olarak kuzey ülkeleri, yaşanılmaz toplumlar olarak ise Müslüman Afrika ülkeleri gösteriliyor. 2002 yılında yapılan bir araştırmaya göre bu sıralamalarla Müslüman ülkelerin insani gelişmişlik düzeyleriyle ilgili bir sorun yaşadığı izlenimi yaratılıyor. Hâlbuki Müslüman ülkelerde vazgeçilemez değerler olarak kabul gören boşanmama ve cehenneme gideceği düşüncesiyle intihar etmeme oldukça önemli bir sosyal olguyu temellendiriyor. Buna karşın gerek kişi başına düşen Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) gerek eğitim düzeyi gerekse ortalama yaşam süresi bakımından Müslüman ülkelerin geri kaldığı ortada. Bunun yanında emekli olana kadar geçirdikleri süre kadar emeklilikten sonra da yaşayan kuzey insanlarının bu süreçte devlete fazlaca yük olduğu göz önüne alınırsa refah toplumlarının da farklı sorunlara gebe olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Pek çok çelişkiye rağmen İnsani Gelişme Raporları, dünyayı yansıtan ayna olmayı sürdürüyor. Çünkü raporlar geliş(tiril)miş ve geri kal(dırıl)mış ülke setleri üzerinde yeteri kadar olmasa da bilgi sahibi olma olanağı sunuyor. Ancak tüm bu saptamaların yanında ortaya atılan Türkiye’nin adaletsiz su kullanımına dair iddialar, UNDP’nin ve raporlarının güvenilirliğinin sorgulanmasına yol açıyor. Bu kurumun ve hazırladığı raporların gerçeği yansıttığı ya da gerçeği göstermenin yanında bazı amaçlara hizmet ettiği ikilemi akıllara geliyor. Bu yılki rapor "Kıtlığın Ötesinde: Güç Dicle ve Fırat nedeniyle Türkiye’ye baskı uygulamak isteyenlerin arasına BM de katıldı. AB’nin bilinen tavrının ardından Kemal Derviş’in başında bulunduğu birim Türkiye’yi "su kaynaklarını adaletsiz kullanmakla" suçluyor. Türkiye’nin önemli entegre projelerinden GAP, bölge ülkelerinin tepkisini çekiyor...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle