17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 kapsamaktadır. 3 Soykırımın bir kez değil, sürekli olarak yapılması gerekmektedir. Göç kararı, Haziran 1915'te alınmış, o yıl içinde sona ermiştir. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşından (19141918) yenik çıkması üzerine imzalanan Mondros ve Sevr Anlaşmaları ile Kuzeydoğu Anadolu’da bir Ermenistan Devleti’nin kurulması kararlaştırılmış olsa da 1920'de Rusların yenilgisiyle sonuçlanan Kafkas Cephesi ile Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Ermeniler, Rusya'ya göç edip Ermenistan Devleti’ni (SSCB içinde) kurmuş, 3 Aralık 1920'de imzalanan Gümrü Anlaşması ile bugünkü Ermenistan sınırımız çizilmiştir. Şu gerçeği de belirtmek gerekiyor: Esasen, soykırım yapıldığı savunulan Kars (Ardahan, Iğdır) Bölgeleri 1920'ye kadar Rusların egemenliğindeydi. Soykırım yapıldığını kabul anlamına gelmemekle birlikte, bu tarihte meydana gelen olaylardan Rus Devleti sorumlu olmalıdır. Osmanlıların Sarıkamış'ta 90 bin şehit verdiği açlık ve hastalık koşullarında, Ermenilerin de ölebileceği kuşku götürmez. Hele, Türkiye Cumhuriyeti’nin, hiç ilgisi bulunmayan Ermeni Sorunu ile suçlanması, uluslararası hukuk kurallarına da aykırıdır. Çünkü, Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı sonunda yenilmiş/yıkılmış; orduları dağıtılmış, toprakları işgal edilmiştir. Bu imparatorluğun bir kısım toprakları üzerinde bir bağımsızlık savaşı sonunda Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. yaşamışlardır. Şu da var: Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş yıllarında sadece Ermeniler değil, TürkKürtLazÇerkez vb. bütün herkes acı çekmiştir. Ermenilerin yaşadığı zorunlu göç, Osmanlı tarihinde sadece Ermenilere değil, isyan eden C S TRATEJİ Ermeni iddiaları, kökü Haçlı Seferlerine değin uzanan, Anadolu'nun parçalanması mücadelesinin parçalarından biridir. Bu yöntemle, "Hasta Adam" diye niteledikleri Osmanlı İmparatorluluğu'nu parçalayan emperyalist Batılı devletler, bu eski emellerini Türkiye Cumhuriyeti'ni bölmek/parçalamak suretiyle gerçekleştirmek istiyorlar. Ancak, güncel siyaset ve uluslararası hukuk anlamında, Türkiye Cumhuriyeti, bu girişimlere karşı ulusal birlik/bağımsızlık/egemenlik ilkesinden en ufak bir sapmaya tahammül etmemelidir, etmeyecektir. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti; kuruluş felsefesi, coğrafi konumu, ekonomisi, doğal ve kültürel zenginlikleri ile bu donanıma sahiptir. Yukarıdaki anlatımlar açısından değerlendirildiğinde; 1789 Devrimi ile Dünya Demokrasilerine örnek olan, Anayasasında "BağımsızlıkÖzgürlükKardeşlik" ilkelerine değişmez ilke olarak yer verilen Fransa Ulusal Meclisi’nin, "Ermenilere soykırım yapılmadığını savunmayı suç kabul eden" yasayı kabul etmekle engizisyon karanlığına döndüğünü, Haçlı Seferleri zihniyetini sürdürdüğünü düşünmemek mümkün değildir. Dipnotlar: (1) Aziz, Ahmet; Triumuia, Yalçın Yayınları, Roman, 2006 (2) BEHRAN, Nihat: Miras, Everest Yayınları, Roman 2004 (3) KONGAR, Emre: Tarihimizle Yüzleşmek, Remzi Kitapevi, 2006 Fransa, Ermeni iddialarını en çok gündeme getiren ülke... Karamanoğulları'na da uygulanmış, onlar da Batı Trakya'ya göç ettirilmiştir. HAÇLI YAKLAŞIMI Özetle, Ermeni iddiaları, olayla ilgisi olmayan Türkiye Cumhuriyeti'ne, tarihsel düşmanlıkları körükleme amacını taşıyan emperyalist bir dayatmadır. Haçlı Savaşları hangi amaçla yapılmış ise, "Ermeni soykırım" savı da bu amaçla sürdürülmektedir. Bu dayatma, hak ve özgürlüklerin bayraktarlığına soyunan Hıristiyan Dünyasında, Ermeni soykırımı yasalarının kabulü ve aksini savunmanın suç sayılması ile sonuçlanmış; Avrupa Parlamentosu'nun bile soykırım kararı alması ve ortaklığa kabulde önümüze Ermeni iddialarını engel olarak çıkarmayı planlaması, bu düşmanlığın sürdürüldüğünü gösteriyor. Bu dayatma ile; 1 Soykırımın tanınması, 2 Tazminat ödenmesi, 3 Toprak verilmesi hedeflenmektedir. GÖÇ YARGILAMALARI Diğer yandan, 1600'lü yıllarda İspanya'dan sürgün edilen Yahudilere kucak açan yedi yüzyıl birçok din ve ırktan insanı adalet ve eşitlik içinde bir arada tutan Osmanlı'ya soykırım suçlamasının yapılması kasıtlı bir yakıştırmadır. Nitekim, göçün güvenlik içinde yapılması için önlem ve kararlar alan Osmanlı Hükümetince, bu Ermeni savları soruşturulmuş, kusurlu bulunanlar Divanı Harpte yargılanarak mahkum edilmiş, bazıları idam edilmiş, önemli bir bölümü de Malta'ya sürgüne gönderilmiştir. Soykırım savlarının yöneltildiği 19151916 yıllarında, Osmanlı Devleti'nde (Prof.Dr. Emre Kongar'ın söyleyişiyle) halk, "yorgun bitkin, aç, hasta ve güçsüz olup, tarım çökmüş, endüstriyel üretim zaten yok, para yok, ordular yenile yenile küçülmüş, yönetici komutanlar genç ve deneyimsiz, ordu Almanların yönetim ve denetimindedir". Bu koşullar altındaki bir Hükümetin soykırım yapmasını düşünmek bile olanaksızdır.(3) Esasen, Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecini geciktirdiği bu dönemde, Osmanlılarda ne ırkçılık, ne de ulusçuluk düşüncesi vardır. Böyle bir düşüncesi/siyasası bulunmayan Osmanlı Hükümeti’nin soykırım kararı almış olması düşünülemez. Osmanlı Hükümeti’nin önemli bakanlıklarına Rum ve Ermenilerin atanması, büyükelçilik ve belediyeler başta olmak üzere birçok yönetsel görevlerde bulunması bu düşüncemizi kanıtlıyor. Ayrıca, askerlik hizmetinden ayrık tutulmaları nedeniyle ticaret, sanayi ve tarım işlerini ellerinde bulundurdukları için zenginleşen Ermeniler, gönenç ve huzur içinde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle