Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Tarım Gıda Hayvancılık 50 / 14 Ekim 2008 Modern seracılığa geçiş zor A Gürsu KUNT NTALYA Antalya’da seracılığın, birkaç dekarlık alanlarda, küçük aile işletmecileri tarafından yapılıyor olması, modern seracılığa geçişin önündeki en önemli sorun olarak gösteriliyor. Tüm Akdeniz ülkelerindeki sera işletmelerinin yaklaşık yüzde 20’si Türkiye’de bulunuyor. Türkiye’deki toplam sera varlığının ise yarıya yakını Antalya’da yer alıyor. Buna rağmen düşük verim ve kaliteyle ilgili sorunlar devam ediyor. Kentteki sera ürünlerinin de ancak yüzde 5’i ihraç edilebiliyor. Seracılığın, genelde küçük aile işletmecileri tarafından yapılıyor olması ve teknolojiden yeterince yararlanılamaması ise verim ve kaliteye ilişkin sorunların önündeki en önemli gerekçeler olarak gösteriliyor. Antalya’daki sera işletmeciliğinin genelde, 13.5 dekar arasındaki küçük alanlarda, küçük aile işletmecileri tarafından yapıldığını belirten Ziraat Yüksek Mühendisi Savaş Titiz, diğer Akdeniz ülkelerinde, örneğin İspanya’da işletmelerin büyüklüğünün, Antalya’dakilere oranla neredeyse 10 kat daha fazla olduğunu söyledi. Titiz, küçük alanlarda varlığını korumaya çalışan Antalyalı üretici ailelerin, tarımdaki gelişmeleri yakından takip edemediği ve teknolojilerden yararlanamadığına da dikkat çekti. Kentteki sera alanlarının bu denli küçük olmasında ise iki etken gösteriliyor. Birinci etkenin yayladan, sera işçisi Kutsi YAŞAR FındıkSEN Genel Başkanı olarak gelen ailelerin, ortakçılık yoluyla sağladıkları küçük birikimleriyle, yeni işletmeler kurması olduğunu söyleyen Titiz, “Söz konusu ailelerin sermayelerinin az olması, sera işletmesinin de küçülmesine neden oluyor” dedi. İkinci etken olarak ise sera alanlarının miras yoluyla bölünmesi ve giderek küçülmesini gösteren Titiz, “Serayı işleten babanın, yaşlılık ya da ölüm yoluyla çekilmesi var olan alanın da miras yoluyla paylaştırılması, Antalya’da seracılık yapılan alanları giderek küçültüyor” diye konuştu. Toprağına bağlı olan, maddi bir olanak bulması durumunda tarım teknolojilerini kullanma eğilimi gösteren ve büyümek isteyen üretici, sermayesinin yetersizliği, eğitim düzeyinin düşüklüğü gibi nedenlerle, hedeflerine de ulaşamıyor. Oysa, seracılığın modernleştirilmesi durumunda, sera ürünü ihracatının yüzde 5’lerin çok üzerine çıkması bekleniyor. Seracılığın, bugün geldiği noktadan çok daha ileriye gidememesinin gerekçeleri arasında devlet desteğinin olmaması da gösteriliyor. Alt yapıları eksik olan seralarda, ısıtma hala ilkel tekniklerle yapılıyor. Ayrıca seralarda yapısal bozukluklar nedeniyle tarım ilaçlarının fazla kullanılması, hem ihracatın önüne ciddi bir engel olarak çıkıyor, hem de üreticinin girdi maliyetlerinin yükselmesine neden oluyor. Üreticinin sorunlarını çözebilmek için örgütlenmemeye gitmemesi de sıkıntıların daha da kemik leştiriyor. Antalya’da 1940’lı yıllarda başlayan, 1960’a kadar oldukça yavaş ilerleyen, plastiğin sera materyali olarak kullanılmaya başladığı 1970’li yıllarda artış gösteren seracılığın, son yıllarda tüketici taleplerinde meydana gelen değişiklik nedeniyle zaman kaybetmeden modernleştirilmesi gerektiği belirtiliyor. Antalya Yaş Sebze ve Meyve İhracatçıları Birliği Başkanı Mustafa Satıcı da, Avrupa’daki tüketim alışkanlıklarının değişmesine bağlı olarak, Türk üreticisinde de değişiklikler olması gerektiğine dikkat çekti. İlaç kullanımıyla ilgili sorunların zaman zaman devam ettiğini vurguladı. Daha önce Avrupa Birliği ülkelerinde, maksimum kalıntı limiti uygulamalarında farklılıklar olduğunu, bir ilaçla ilgili limitin Türkiye için farklı, Avrupa’daki herhangi bir ülke için farklı olduğunu anımsatan Satıcı, şimdi bu uygulamanın kaldırıldığını anımsattı. Maksimum kalıntı limiti (MRL) değerleri konusunda AB’nin harmonizasyona geçtiğini anlatan Satıcı, “Yıllardır beklenen ve her seferinde ertelenen harmonizasyon sonunda gerçekleşti. Yani AB artık, ithal ettiği tarım ürünlerindeki ilaç kalıntı limitleri konusunda, tüm ülkelere eşit uygulama getirdi. Türk üreticisi de haksız uygulamaya maruz kalmaktan kurtuldu” dedi. Artık ilaç kalıntısı konusunda üreticinin hiçbir gerekçesinin kalmadığına dikkat çeken Satıcı, gerek üreticinin, gerek komisyoncunun, gerekse ihracatçının bundan böyle çok daha dikkatli olması gerektiğini söyledi. Yeni uygulamayla birlikte AB’nin 135 aktif maddenin ruhsatını iptal ettiğini, Türkiye’nin ise bunlardan 74’ünü iptal ettiğini, kalanlar için 2015 kadar süre tanıdığını belirten Satıcı, “Bu çok üzün bir süre. En geç 1 yıl içinde kalan 61 aktif madeninin da yasaklanması gerekiyor” dedi. ındık demek ekmek demek,emek demek,alın teri demek,düğün demek,bayram demek,her şey demek .Fındık ve fındıkçılığa dair her şey de özellikle Giresun ve Ordu da yaşamın kendisi demek. AKP hükümetinin fındık fiyatını açıklamasından sonra fındık fiyatının serbest piyasada bir bağ pancar fiyatına dönmesi ile iyice şaşkına dönen ve bu alanda hak armaya çalışan eli nasırlı,sırtı kambur yürekli fındık üreticileri dağınık ve örgütsüz olarak yarınlardan umutlarını kesmiş durumdalar. Tarım Bakanı Eker tarafından fındık fiyatı, Eylül ayında 4,00 YTL,EkimKasım ayında 4,50 YTL ve Aralık ayında da 5,00 YTL kademeli fiyat olarak açıklandı.Bu fiyatların müdahale fiyatı olarak verildiği ifade edilse de şuan da piyasada fındık çeşitlerine göre 1,50 YTL 2,60 YTL arasında tüccarlar tarafından alınmaktadır.O zaman neden müdahale alımı yapıyoruz deniyor ki?Ne demek müdahale alımı?Örneğin Eylül ayı içersinde 4,00 YTL olarak belirlenen fiyat eğer piyasada daha düşük seyir ederse yani tam da bu günkü gibi 1,50 2,60 YTL arasında işlem görürse fındık fiyatının 4,00 YTL ve üstüne çıkana kadar devletin alım yapması gerekmektedir.Oysa böyle bir durum söz konusu değil.Doğrusu bir müdahale var ama bu müdahale üreticiler adına değil de tüccarlar adına gibi. Fındık fiyatı açıklanırken maliyet fiyatı da 2,00 YTL olarak açıklandı.Oysa aralarında ziraat mühendisleri odası,ziraat odaları ve hatta ihracatçıların temsilcilerinden oluşan yedi kişilik komisyon fındık maliyetini 3,50 YTL olarak açıklamıştı.Fındık Üreticileri Sendikası olarak bizde rekolte verilerine göre maliyet fiyatını 3,304,15 YTL arasında,bu maliyet fiyatının üzerine %25 kar payı ve onunda üzerine %20 insanca yaşama payı ekleyerek 6,48 YTL referans fiyatı açıklamıştık.AKP hükümeti tarafından açıklanan bu düşük maliyet fiyatı Tarım bakanlığının bağlı olduğu kurumlara ısmarladığı bir fiyattır.Bunun başka türlü bir açıklaması olamaz. Fındık alımlarında TMO’ sinin fındık randevularını internet üzerinden kabul edilmesinden iki saat sonra site çöktü.Böylece Eylül ayı randevusu alamayan küçük üretici fındığını yok pahasına tüccara satmak zorunda kaldı.kaldı ki küçük ve orta ölçekli üreticilerin fındık işçilerinin parası derken,çocukların eğitimöğretim masrafları derken ,ramazan ayı derken ve hayat pahalılığı derken üreticilerin fındıklarını bekletme gücü de kal F madı. Anlayacağınız senaryo yine aynı.Geçen sene emanetten vekalete çok paralar kazanan Tüccarlar bu sene de TMO tarafından abat edilecek gibi. TMO görevlileri fındık alımlarında da geçen senelerdeki gibi usulsüzlüklere devam ediyorlar,üreticiye adeta işkence çektiriyorlar.Fındık getiren arabaları saatlerce alı koyuyorlar.Fındık da randıman için verilen fındık torbalarını kiloya katmadıkları gibi küsurat gelen rakamları da hep aşağıya tamamlıyorlar. TMO gitsin hububatta,bakliyatta çiftçinin kara gün dostu olsun yanı başımıza gelip de fındık da bizim belamız olmasın. Şimdi Marmara Hamsisi ile Karadeniz Hamsisi hiçbir olur mu? Marmara hamsisi tatsız,lezzetsiz yavan FINDIK SON NEFESİNİ VERİYOR Fındık üreticileri, hükümetin fındık politikasına ilişkin tepkilerini çeşitli eylemlerle dile getiriyor. dır.Projektörlerle şaşırtılarak tutulur.Bir nevi ampul hamsisidir.Oysa Karadeniz hamsisi öyle mi?Tutulması daha meşakkatli ve tadına da doyulmaz.Yıllardır bu ülkede kendi çıkardıkları yasaları uygulamayanlar Karadeniz fındığı ile Marmara’nın fındığını bir tutuyorlar. Diyor ki ihracatçılarımız fındık fiyatları düşerse ihracat miktarımızda döviz girdimizde artar.Rakamlar öyle demiyor ama.2005 yılında fındık fiyatları 7,40 YTL iken ve 2 milyar dolar döviz girdisi sağlanmışken ,2006 yılında fındık fiyatları 4,005,00 YTL iken döviz girdisi 1,25 milyar dolara gerileyerek tam tamına 750 milyon dolar kayıp yaşanıyor.Yani Hem fındık üreticisi hem de ülkemiz kaybediyor. 2008 yılı fındık rekoltesinin 900 bin ton civarında ger çekleşme durumunda ve TMO depolarındaki 300 bin ton stok fındık da önemli bir arz sorunu yaratıyor.Türkiye’nin ortalama 500 bin ton kabuklu ve ya 250 bin ton iç fındık ihraç ettiği düşünülürse arz fazlası için kısa vade de yağlığa ayırma fikri oldukça önem taşıyor.Ancak AKP hükümeti stok fındığın tamamını yağlığa ayırmayarak oluşacak görev zararını fındık üreticisi için değil de tüccarlar için yapmayı tercih ediyor. Fındık da fiyat karmaşası devam ederken Ulusal Fındık Konseyi diye bir kuruluş,fındık fiyatlarının gerçekçi tespit edildiğini söylüyor.Kimlerden oluşuyor bu kuruluş? Ayağı fındık bahçesine basmayan işverenlerden. Dokuz kişilik yönetim kurullarında iki tane üretici temsilcisi var.Onların da temsil pozisyonları tartışılır.Bu kurumdan fındığın hayrına bir şey beklemek saflık olur. Bir de son zamlarla şahlanan gübre fiyatlarına ve hayat pahalılığına bakalım. AKP hükümetinin iktidara geldiği 2002 döneminde 9,00 YTL olan yazlık gübre bu gün 40,00 YTL,16,00 YTL olan kışlık gübrede 80,00 YTL olmuş.Elektriğinden suyuna ekmeğinden şekerine kadar her şey en az 34 katı artmış ve fındık üreticisinin satın alma gücü kalmamıştır.Başka bir değişle fındık üreticisi de tam beş kez yoksullaşmıştır. AKP hükümeti kooperatifleri tasfiye edip son hamleyi de vurmayı planlıyor. Oysa Fındık da yaşanan tüm bu sorunlara kalıcı çözüm ancak kooperatiflere sahip çıkmakla mümkün olacaktır.Kooperatifler vurguncu tüccarlara karşı üreticileri bir kalkan gibi korurlar. Biz kooperatiflerde artık ne hükümetlerin ne de büyük üreticilerin vesayeti olmasını istemiyoruz. Fiskobirlik üretimden tüketime tüm zincirlere hakim olacak şekilde kurgulanmalı ve öz be öz üreticilerin örgütü olmalıdır. Fındık da yaşanan bu kavga aslında AKP hükümeti ile fındık üreticisi arasındaki kavgadan öte çok uluslu yerli ve yabancı tarım ve gıda şirketleri fındık üreticisi arasındadır.Hızla küreselleşen yer kürede şirket tarımcılığı ile tarım ve gıda şirketleri çiftçilerin ceplerine göz dikmiş,çiftçileri kendi topraklarında onlar için üretim yapan marabalar olarak görmeye başlamışlardır.Fındık üreticisi bu talan ve yıkım sürecine ancak ve ancak Bağımsız, Demokratik ve Sosyal Bir Tarım Programı ile kooperatiflerine,fındığına ve alın terine sahip çıkarak karşı koyabilir. 9