Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Tarım Gıda Hayvancılık 50 / 14 Ekim 2008 S Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi onunda yıllardır aynı birimde çalışan teknik personelle aralarındaki maaş adaletsizliğinden yakınan veteriner hekimler, 16 Ağustos 2008 tarihli Resmi gazetenin mükerrer sayısında yayımlanan 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile herkesten daha fazla ek ödeme hakkını kazanmış oldular. Aşağıda kısaca özetlemeye çalışacağım mektup şaşıran bazı kesimlere bir yanıt niteliğindedir. Dört yılı aşkın süredir bu sütunlarda Türkiye hayvancılığının sorunlarını, alınması gereken önlemleri ve her kesimin üzerine düşen sorumluluğu yazımızın döndüğünce anlatmaya çalıştık. Ancak teori ile pratik bazen birbirini tutmaz. Masa başında yaptığınız planlar uygulama aşamasına gelince bazen ters tepebilir ve hiç ummadığınız bir sonuç elde edebilirsiniz. Anadolu’nun bir ilinde kamuda çalışan veteriner hekimlerden aldığım ve aşağıda özetleyerek sunduğum mektup sahada karşılaşılan sorunları çok güzel bir şekilde vurguluyor. Fazla söze gerek yok. Türkiye’de Şap Hastalığının Kontrolü Projesi çerçevesinde ilimizde 1 Mart 31 Mayıs 2008 tarihleri arasında yaklaşık 65.000 büyükbaş ve 6.300 küçükbaş hayvan şap aşısıyla aşılanmış ve bu aşının tekrarı sonbahar aylarında yapılacaktır. Türkiye’de Kuduz Hastalığının Kontrolü Projesi kapsamında 10 Mart31 Mayıs 2008 tarihleri arasında 3.000 adet kediköpek kuduz aşısıyla aşılanmıştır. Yine KırımKongo Kanamalı Ateşine neden olan kenelerle mücadele etmek için birinci etapta yaklaşık 75.000 büyükbaş ve 80.000 küçükbaş hayvan, ikinci etapta ise 72.000 büyükbaş hayvan kenelere karşı ilaçlanmıştır. Bu arada kuş gribi ile ilgili özel eğitim almış 2 veteriner hekim ile 2 tabip tarafından da ilimizin merkez ve ilçelerinde başta öğretmenler, imamlar, muhtarlar, sağlık ve teknik personel olmak üzere yaklaşık 2.500 kişiye kuş gribi önlemleri ve korunma konularında eğitim verilmiştir. Bütün bunlar ilde bulunan veteriner hekim ve sağlık teknisyeni norm kadrosunun sadece üçte biriyle yapılmıştır. Bunların da çok değil sanırım 5 yıl içinde yaklaşık yarısı ya emekli olur ya da başka bir ile tayini çıkar. Bu kadar insanla sadece ilkbahar döneminde küçük bir ilde böyle bir organizasyonun yapılması, personel, araç, gereç, aşı dağıtımı, sahada tek tek köylerin ve ahırların dolaşılması, hayvanların aşılanması, küpelenmesi ve bunların kayda geçirilmesi, verilerin toplanarak Bakanlığa iletilmesi başlı başına bir sorundur. Ancak bu çalışmaların hayvancılığa ve hayvan sağlığına yararı olduğu da kesin. Yoğun çalışmalar sonunda bu yıl için ilde şap hastalığı sorunu kalmadı, ama yarın başka bir yerden kaçak sevkle bir hayvan gelirse bütün emekler boşa gidecektir. Yukarıda bahsedilen çalışmalar birçok ilde bugün yürütülebiliyorsa, bu sistemin değil, veteriner sağlık çalışanlarının özverisi ve iyi niyetli, fedakâr çalışmaları sayesin dedir. Sistem düzeltilir, organizasyon doğru bir şekilde yapılır ve özellikle de motivasyon sağlanabilirse kamu veteriner hizmetlerinde bulunduğumuz noktanın fersah fersah ilerisinde olacağımızın kanısındayız. Mektubu gönderen arkadaşlar kamuoyunun bir veteriner hekimin hangi koşullarda çalıştığını bilmediğinden, bu mektubun birazcık olsun kamuoyunun bilgilendirilmesini sağlayacağına inanıyorlar. Yıllardır üstüne basa basa söylüyoruz; Kuş gribi, Şarbon, KırımKongo Kanamalı Ateşi, Brusella, Kuduz gibi hastalıklar ancak bu meslek grubuyla halledilebilir. Ülke hayvancılığını yıllardır perişan eden şap hastalığı gibi hayvan hastalıklarıyla etkin bir mücadele yapılmadan hayvancılık yapılamaz, halk sağlığı korunamaz. Kimse şaşırmasın, verilen zamlarla veteriner hekimlerin maaşı birlikte çalıştıkları teknik personelle ancak aynı seviyeye ulaşmıştır. Fazlasını yine alamamışlardır. Arazi tazminatları teknik personelden yine düşüktür. Bu nedenle ay sonunda bu kadar uğraşa ve çabaya rağmen veteriner hekimin eline geçen rakam diğer personelden daha azdır. Kimse devletin veteriner hekimleri ihya ettiğini düşünmesin. Verilen zam isyan noktasına gelen bu meslek grubunun ağzına bir parça bal sürmekten öteye gidememiştir. Mektupta artık kanıksandığı için üzerinde fazla durulmayan ama altı çizilmesi gereken noktalar da yok değil. Örneğin aşılama deyip geçmeyin. Veteriner Hekimler köye gittiklerinde herkes hayvanını alıp sırada durmuyor. Normal mesai saatlerinde köye gittiğinizde köyde kimseyi bulamazsınız. Gündüz insanlar sabah erkenden kalkıp tarlaya veya hayvanlarıyla birlikte meraya giderler. İsterseniz günler öncesinden haber salın, bizi bekleyin diyin, ama kimse sizi dinlemez. O halde ne yapacaksınız? Ancak gün doğmadan orada olursanız işinizi yapabilirsiniz. O nedenle sabah en geç 45 gibi evden çıkıp işyerinize gelip malzemelerinizi alıp yola koyulacaksınız. Bu arada yağmur, çamur, kar vs gibi etkenler sizi etkilemeyecek. Güneydoğu’daki te VETERİNER HEKİMLERDEN MEKTUP rörü ve can güvenliğinizi hiç düşünmeyin bile. Köye gittiğinizde hayvan sahibi sizi ahırına sokmak istemez, ahıra girseniz bile inekler kayıtlı değildir, hayvan size tekme atabilir, bir yandan aşı yaparken bir yandan da kayıt tutarsınız. Uzun uğraşlardan sonra ele geçirebildiğiniz hayvanları aşılayabilmenin mutluluğu içinde işyerinize dönersiniz. Her tarafınızdan yoğun ahır kokusu yayılırken duş alabilir veya üzerinizi değiştirebilirseniz sizden keyiflisi yoktur. Bu arada aynı birimde çalıştığınız diğer personelin sizi gördüğünde kokudan yanınıza gelmediğini veya sıcak çayını içerken siz içeri girdiğinizde dışarı kaçtığını görür ama aldırmazsınız. İş bununla bitmiyor. Duştan sonra (yapabilme olanağınız varsa tabii) masanıza otururken bir bardak çay içmek için çaycıya seslenirseniz duymayabilir. Çünkü birimdeki çay ocağı çoktan kapanmış ve herkes mesaisini bitirmenin derin mutluluğu içinde evine gitmeye hazırdır. Sizin ise aşıladığınız hayvanların kayıtlarını veri tabanına geçirmeniz ve bunu bakanlık merkez birimine göndermeniz gerekecek. Ertesi gün eğer aşı veya ilaçlama programınız yoksa hayvan sevki için önceki gün gelen ve siz aşıda olduğunuz için sevkini alamayan hayvan sahibinin tafrasını dinelemeye hazırsınız demektir. Tafrasını dinlediğiniz veya dırdırını işittiğiniz kişi sizi müdürünüze de şikâyet ettiğinden, ayrıca işlerin niye geciktiğini aşı işinden hiç anlamayan hayatında bir kez olsun aşılamaya gitmeyen mühendis müdürünüze de anlatmanız gerekir. Yazılı savunmanızı istemezse bu işten yırttınız demektir. Bu arada yeni doğan buzağıların yerinde görülüp kayıt altına alınması için beklettiğiniz araç, siz müdüre derdinizi anlatırken veya vatandaşın işini görürken geciktiğiniz için daha başka önemli bir göreve çağrılmış olursa hiç şaşırmazsınız. O zaman da Bakanlığın merkezden gelen genelgelerini, yönergelerini veya diğer yazılarını yanıtlamanız gerekecektir. Mesai mefhumu diye bir şey yoktur. Bu işler yapılmadığında tepenize merkezden bir müfettiş gelir ve bunları niye yapmadın diye sizi sorgular. Geçerli bir mazeretiniz yoksa hapı yutarsınız. Veteriner hekimlere niye daha fazla ek ödeme yapıldığını anlayabildiniz mi! Organik ürün yetiştiricileri sıkıntıda Latif SANSÜR UŞADASI – Organik ürün yetiştiricileri ayakta durmaya çalışıyor. Üreticiler, üretim maliyetlerinde yaşanan artış, kirli hava, susuzluk, bitki hastalıklarıyla mücadele ediyor. Kuşadası'nda bin 500 dönüm arazi üzerine kurulu Gürsel Tonbul Çiftlik Sahibi Gürsel Tonbul, “Organik üretim günümüzde yaygınlaşan yöntemlerden en az on kat daha pahalı yapılıyor. Bu yöntemle üretilen ürün az olunca tüketiciye ulaşma, raf maliyetleri gibi aradik herşey organik çiftçinin aleyhinde gelişiyor. Yasalar bile organik tarım yapanları kısıtlıyor” dedi. Organik ürünlerin diğer sebze ve meyvelerle aynı fiyatlarla tüketiciye sunulmasının haksızlık olduğunu kaydeden Tonbul, üreticinin büyük sıkıntılar yaşadığını bil K dirdi. Tonbul, “Zorlukla üretilen ürünün diğer ürünlerle aynı fiyatlara sunulması üreticiye haksızlıktır. Organik ürün yetiştirenlerin çok para kazandıkları sanılıyor aslında çok büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Girdiler çok yüksek , maliyetler çok daha fazla olduğu için ürünler daha pahalı. Organik üründe her hangi bir koruyucu kullanılamadığı için de ürün çabuk bozuluyor. Bu nedenle taze meyve ve sebze de AB ülkeleriyle rekabet edilemiyor. AB ülkelerinde çiftçiye sattığı ürünü için destek veriliyor. Ülkemizde ise çitçinin hali ortada. Organikçiler insana saygı duydukları, inandıkları bu işi yapıyorlar” diye konuştu. Pazar yerlerinin geliştirilmesi gerektiğini anlatan Tonbul, “Kontrollü hallerin oluşturması gerekir. Çiftçi zincir mağazaların insafına bırakılırsa kaderine terk edilmiş olur” dedi. Ürünün en kısa yıldan tüketiciye ulaşması gerektiğini bildiren Tonbul, ekolojik pazarların kurulması gerek tiğini, buna en iyi örneğinin ilçedeki Kirazlı Ekoköy Pazaryeri'nin olduğunu söyledi. Kuşadası’ndaki Gürsel Tonbul Çiftliği'nde ağırlıklı olarak yağlık zeytinle şaraplık üzüm üretiliyor. Ancak bu asıl ürünlerin yanında değişen miktarlarla hemen her çeşit sebze ve meyve üretimiyle büyük baş süt hayvancılığı ve besiciliği yapılıyor. Mevsimlik sebze ve meyvelerden reçel, komposto, meyve sızmaları, turşular, salçalar gibi birçok ürün geleneksel yöntemler yapılıyor. Bu ürünler organik sertifikalı “Yerlim” markasıyla tüketiciye sunuluyor. Gürsel Tonbul Çiftliği'nde yöresel ve üretimi pek yaygın olmayan çeşitlerin yaşatılmasına çabalanıyor. Kuşadası’na Yunan adalarından geldiği sanılan ve bir ağaç dışında hiç rastlanılmayan “Gül Cevizi” dört yıl önce başlayan çalışmalarla ürün vermeye başlamış. Bu yıl ağaçtan alınan aşılarla türün çoğaltılması amaçlanıyor. Dünyanın geleneksel yöntemlerle sıkılmış en iyi yüz bir zeytinyağının arasına çiftlikte üretilen üç ayrı zeytinyağı çeşidi girdi. Merkezi İtalya’da bulunan “Uluslararası Organik Zeytinyağı Yarışması – Premiobiol – 2007” (Biol)un kataloğunda “Yerlim Ada, Yerlim Anya ve Yerlim Andız” markalı zeytinyağları yer aldı. 23