Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İŞGAL BİLDİRİSİ İtilaf Devletleri, İstanbul’u işgal ettikten sonra bu işgalin nedenlerini açıklayan bir bildiri yayımladılar. Bu resmi bildiri, işgalden tümüyle Anadolu’daki Kuvayı Milliye hareketini sorumlu tutuyordu. Bildiri şu şekildeydi: Beş buçuk sene evvel Osmanlı ülkelerinin kaderini her nasılsa ele geçirmiş olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin başındakiler, Almanların söylediklerine kapılarak Osmanlı devlet ve milletini Genel Savaş’a soktular. Bu haksız ve uğursuz siyasetin sonucu bilinmektedir. Osmanlı devlet ve milleti bin türlü felaket geçirdikten sonra öyle bir yenilgiye uğradı ki, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin başındakiler bile bir ateşkes anlaşması yaparak kaçmaktan başka bir çıkar yol bulamadılar. Ateşkes anlaşması yapıldıktan sonra İtilaf Devletleri’ne bir görev düştü. Bu görev eski Osmanlı ülkelerinin bütün halkının soy ve inanç farkına bakmaksızın ilerideki mutluluklarını, gelişmelerini, toplumsal ve iktisadi hayatlarını güven altına alacak bir barışın temellerini atmaktan ibaretti. Barış Konferansı, bu görevi yapmaya uğraşırken, İttihat ve Terakki’nin kaçak liderlerinden yana olan bazı kişiler, milli cemiyetler adı altında bir düzen kurarak, padişah ve İstanbul Hükümeti’nin emirlerini hiçe sayarak, savaşın acı sonuçlarından büsbütün tükenmiş olan halkı askere almak, çeşitli unsurlar arasında geçimsizlik yaratmak, milli yardımlaşma adına halkı soymak gibi işlere yeltendiler ve böylece barış değil, sanki yeni bir savaş dönemini açmaya giriştiler. Bu özendirme ve kışkırtmalar yapıldığı halde, Barış Konferansı görevini sürdürdü ve sonunda İstanbul’un Türk yönetiminde kalmasına karar verdi. Bu karar Osmanlıların gönlünü rahatlatacaktır. Ancak, bu karar İstanbul Hükümeti’ne bildirilirken, uygulanmasının ne gibi koşullara bağlı olduğu da hatırlatıldı. Bu koşullar; Osmanlı illerinde bulunan Hıristiyanların hayatlarını tehlikeyle karşı karşıya bırakmamak ve bugün İtilâf Devletleri ile müttefiklerinin askeri güçlerine karşı durmadan yapılmakta olan saldırılara son vermekten ibaretti. İstanbul Hükümeti, bu hatırlatmaya karşı bir dereceye kadar iyi niyet göstermiş ise de, Kuvayı Milliye takma adı altında hareket eden kişiler, ne yazık ki özendirme ve kışkırtmalardan vazgeçmek istemediler. Tersine, hükümetin kendi güçleriyle işbirliği yapmasına çalıştılar. Herkesin sonsuz bir istekle beklediği barış için büyük bir tehlike oluşturan bu davranışa karşı, İtilaf Devletleri, yakında kararlaştırılacak barış hükümlerinin uygulanmasını sağlama alabilmek için gerekli önlemleri almayı düşünmek zorunda kaldı. Bunun için bir tek çıkar yol buldular, bu da, İstanbul’u geçici olarak işgal etmek idi. Bu karar bugün uygulanmış olduğundan, kamuoyunu aydınlatmak için aşağıdaki noktalar açıklanır: 1 İşgal geçicidir. 2 İtilaf Devletleri’nin düşüncesi, padişahlığın iktidarını yok etmek değil, tersine, Osmanlı yönetiminde kalacak ülkelerde o iktidarı desteklemek ve kuvvetlendirmektir. 3 İtilaf Devletleri’nin düşündüğü, Türkleri İstanbul’dan yoksun bırakmamaktır. Ama Allah korusun taşrada genel karışıklık veya kırım gibi olaylar çıkarsa, bu karar değiştirilebilir. 4 Bu kritik zamanda, Müslüman olsun gayrimüslim olsun, herkesin görevi kendi işine gücüne bakmak, iç düzenin korunmasına çalışmak, Osmanlı Devleti’nin yıkıntılarından yeni bir Türkiye yaratmak için son bir umudu delilikleri yüzünden yok etmek isteyenlerin aldatmalarına kapılmamak ve şimdi padişahlık başkenti olarak kalan İstanbul’dan verilecek emirlere uymaktır. Yukarıda bildirilen kışkırtmalara katılanlardan bazıları İstanbul’da ele geçirilmişlerdir; elbette kendi yaptıklarından ve ayrıca o yaptıklarının sonucu çıkabilecek olaylardan sorumlu tutulacaklardır.