Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
işgali haber alınmıştı, hatta Beyoğlu telgrafhanesinin önünde İngiliz askerleri vardı, fakat telgrafhaneyi işgal edip etmeyecekleri bilinmiyordu. Bu sırada Harbiye telgrafhanesinden memur Ali Bey araya girip bilgi vermeye başladı. İngilizler sabah telgrafhaneyi basmışlardı; altı şehit ve on beş kadar yaralı vardı. Ortalıkta İngiliz askerleri dolaşıyordu. Ali Bey’in verdiği haberler, işgali adım adım Ankara’ya resmediyordu: “İşte, İngiliz askerleri bakanlığa giriyorlar... İşte, içeri giriyorlar... Nizamiye kapısına... Teli kes, İngilizler buradadır.” Ali Bey’le haberleşmenin kesilmesinden sonra muhaberatı yeniden Manastırlı Hamdi Bey ele aldı. İngiliz deniz askerleri Harbiye telgrafhanesini basıp teli kesmişlerdi, bir taraftan da Tophane’yi işgal ediyor, zırhlılardan asker çıkarıyorlardı. Durum gitgide ağırlaşıyordu. Sabah Şehzadebaşı’ndaki çarpışmanın ardından hemen zırhlıları rıhtıma yanaştırıp Beyoğlu bölgesini ve Tophane’yi işgal etmişler, sonra da Harbiye Nezareti’ne girmişlerdi. İşgal Derince’ye kadar yayılıyordu. Hamdi Bey’in telgrafı şu sözlerle devam ediyordu: “İşte Beyoğlu telgrafhanesi de yok... Orasını da işgal ettiler galiba... Allah korusun... Burasını işgal etmesinler... İşte, Beyoğlu telgraf memurları, müdürleri geldiler... Kovmuşlar... Bir saate kadar burası da işgal olunacaktır... Şimdi haber aldım efendim.” Hamdi Bey, bir yandan da Rumeli ve Anadolu’daki bütün komutanların adreslerine bu haberleri özetleyen telgrafları Mustafa Kemal imzasıyla iletmeye devam ediyordu. Ankara ile İstanbul arasındaki haberleşmenin son cümleleri şunlardı: “Mebuslar için bir haber aldınız mı? Mebuslar telgrafhanesi haberleşme yapıyor mu?” “Evet yapıyor... 14 üncü Kolordu Komutanı burada... Paşa istiyordu, verelim mi?” Bundan sonra telgraf başındaki Hamdi Bey’in sesi kesildi. Mustafa Kemal, bütün vali ve mutasarrıflar ile kumandanlara acele bir telgraf iletti. Telgrafta, milletin uygar dünyanın insanca duygular taşıyan vicdanlarına ve bütün İslam âleminin birliğine güvenmekle birlikte, bir süre için dost olsun, düşman olsun, bütün resmi dış dünya ile geçici olarak ilişki kuramayacağı yazılıydı. Ayrıca millet sağduyuya davet ediliyordu. Bugünlerde memlekette yaşayan Hıristiyan halk hakkında gösterilecek insanca davranış özel bir önem taşıyacak, onların tam rahatlık ve dinginlikle hayatlarını sürdürmeleri, Türk milletinin uygarlık yeteneğine en kesin kanıt olacaktı. Milletin çıkarlarına aykırı davranışları görülenler ve memleketin iç düzenini bozanlar hakkında, din ve milliyet bağlarına bakılmayarak, yasa hükümlerinin sertlikle uygulanması şarttı. Bu sırada İstanbul’da işgal kuvvetleri gazetelere de baskınlar düzenliyordu. Akşam gazetesine gelen bir İngiliz subayı, yanındaki tercüman aracılığıyla odada oturmakta olan Falih Rıfkı Bey’e kim olduğunu sormuş, gazetenin yazı işlerinden sorumlu olduğu cevabı üzerine cebinden bir kâğıt çıkararak hemen dizdirip gazetede basmasını, o vakte kadar gazeteyi terk etmeyeceğini, metinde hiçbir değişiklik yapmamasını bildirmişti. Subayın elinde tuttuğu kâğıt, İstanbul’un işgal bildirisiydi. Gazetedekilerden biri, hemen gazetenin yan tarafındaki Babıâli’ye gidip nazırlara durumu anlatmıştı. Ancak yapılabilecek bir şey yoktu. Bildiriyi yayımlamamak mümkün olmadığına göre, karşılık olarak hükümet adına kısa bir tebliğ hazırlanıp gazetede yayımlanmasına karar verildi. Sonunda gazetede subayı yazısı en başta yer alırken, hükümetin tebliğinin de onun solunda yer alması için subaydan izin alındı. İşgal bildirisiyle birlikte Türkçe, Fransızca, İngilizce, Rumca ve Ermenice olarak iki bildiri daha yayımlandı. Dersaadet Müttefikin Komutanı Loytenant H.F.M. Wilson imzalı bu bildirilerde her türlü silah taşınmasının, toplantı yapmak üzere bir araya gelinmesinin, İtilaf Devletleri’ne zarar verecek davranışlarda bulunulmasının yasaklandığı ve bunları yapanların Divanı Harp tarafından ölüm cezasına ya da başka cezalara tabi tutulacağı bildiriliyordu. İtilaf Devletleri kuvvetleri, İstanbul’daki telgraf merkezlerini kontrollerine aldıktan sonra, tüm ülkeye telgrafla resmi bir bildiri gönderdiler. Ancak bu bildiri, Mustafa Kemal’in önlemleri sayesinde bazı merkezler dışında hiçbir yerden alınmadı. Aynı gün içinde Mustafa Kemal, İngiliz, Fransız, İtalya ve Amerika siyasi temsilcilerine, tarafsız devletler dışişleri bakanlarına ve Fransa, İngiltere, İtalya meclislerine iletilmek üzere Antalya’daki İtalyan Solda İstanbul’un işgali sırasında öldürülen bir Türk subayı (16 Mart 1920). Sağda İşgal askerleri şehrin sokaklarında ilerliyor. 122