Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
mesi ve siyasi varlığımızın imha edilmesi yolunda dünya kamuoyunda var olan tartışmaların bir sonucu mudur? Yoksa İtilaf Devletleri’nin, alışıldığı üzere, karşı tarafın fikrini almadan kendi kişisel kararını dayatması mıdır? Veya siyasi varlığımızı imha yoluyla ortaya çıkabilecek girişimlerin ne gibi bir sonuç vereceğini keşfetmek için yapılmış bir deneme midir? Bunları ayırt edebilecek bir ortam maalesef yoktu, ancak devletin bu durumu kabul etmesi ve milletin sessiz kalması, milletin ve devletin varlığına yönelik en kötü kararın bizzat verilmesi anlamına gelirdi. İngilizlerin tecavüzü nereye kadar giderse gitsin, hükümetin bu teklifi kesinlikle reddetmesi ve kendi emrindeki bakanları koruması gerekiyordu. Eğer bu durum kabullenilirse, vatanseverlere, bu hükümetin milletten aldığı gücü boşa harcamakla mesul bulunduğunu ilan etmekten başka çare kalmayacaktı. İstanbul ile Ankara’nın haberleşmesinin İngilizler tarafından yasaklanacak olması durumunda ise, bağımsızlık için milli ve dini cihat ilan etmek yolunda ilerlenecekti. Sadrazamın verdiği cevapta anlatılanlara bakılırsa İngiltere, İtalya ve Fransa Babıâli’ye ortak bir ultimatom verip kırk sekiz saat süre tanımışlar, Cemal Paşa da Meclis henüz faaliyetlerine yeni başlamışken kabinenin çekilmesi doğru olmayacağından istifa etmişti. Çünkü kabinenin istifası, şu aşamada İstanbul ile Anadolu’nun ayrılması anlamına gelecekti. Bundan son ra söz mebuslarındı, vekiller durumun farkındaydı. Mustafa Kemal’e göre ise öncelikle hükümetle aralarındaki bakış farkı çözülmeliydi. Hükümet, Mustafa Kemal’in taleplerini kendi icraatına müdahale gibi algılayıp buna yoğunlaşıyor, asıl meseleyi unutuyordu. Yaşanan durumun özeti, yabancıların iç işlerine karışıp bir nazırı değiştirmek istemesiydi. Burada nazırın şahsı değil, yaşanan olayın kendisi önemliydi. Bugün bir nazırın değişmesini emretme cüretini gösterenler, yarın Meclis’in kararlarına da müdahale ederlerdi. Bu yazışmalar bir çözümün yolunu açmayıp Cemal Paşa ısrarla çekilmek zorunda olduğu yanıtını verince, hemen dört bir taraftaki kumandanlara gerekli bilgiler aktarıldı. İstanbul’daki 10. Kafkas Fırkası Kumandanı Kemalettin Sami Bey’e ise derhal Rauf Bey’i bulması, birlikte olayın gidişini takip etmeleri ve İstanbul’daki telgraf haberleşmelerini güvence altına almaları bildirildi. Rauf, Bekir Sami, Cami Beyler ile mebuslara da durum anlatılıp bunun devletin aleyhinde bir teşebbüs olduğu, ilk vazifenin mebuslara düştüğü, onların bu durumu kesin olarak reddetmeleri gerektiği söylendi. Öncelikle, meclisin feshi hakkında bir iradenin okunması ihtimaline karşı tedbirli olmak gerekiyordu. İkinci olarak devletin siyasi varlığına müdahale edildiği bu durum Paris Barış Konferansı’na, Avrupa milletlerine ve İslam âlemine ilan edilmeliydi. İngilizlerin Üstte Galata’dan Sarayburnu’nun görünümü, 1920 Altta Kabinesini oluşturup Meclisi Mebusan’da güven oyu alan Sadrazam Ali Rıza Paşa. 115