Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
tecavüzü engellenmediği takdirde Meclis Anadolu’ya geçip milli iradeyi deruhde etmeliydi ve bu hareket Kuvayı Milliye tarafından desteklenecekti. Bu kadar zayıf fikirli adamlarla memleketin idaresinin mümkün olmadığı açıktı; bu durumda İstanbul’dakilerin, millete layık bir kabinenin gelmesi için çalışmak gibi bir sorumlulukları da vardı. Mustafa Kemal’in bu açıklama ve önerilerine Vasıf, Rauf ve Bekir Beylerden gelen cevapta, kendisinin hareket ve müdahale etmeyip sadece emirlerini bildirmesi, onun fikirlerinin her zaman hakkıyla savunulacağı dile getiriliyordu. Bu yazışmalar sürerken, 28 Ocak 1920 günü Rauf Bey’den yeni bir haber geldi; Meclisi Mebusan başkanlığına seçilen Reşat Hikmet Bey tutuklanmıştı, İstanbul’daki Heyeti Temsiliye üyelerinin de tutuklanmasının düşünüldüğü seziliyordu. Kabine istifa etmeyi düşünüyor, ama gerekli adımı atamıyordu; Meclis de bu karmaşayı çözecek durumda değildi. Mustafa Kemal’in bu haberlere cevabı açık oldu: Şayet “şirazeyi bozmamak” kaygısıyla devam edilirse milletin yabancıların emellerine alet olmak tehlikesi vardı ve alınacak tedbir belliydi. Artık hükümeti düşürüp mücadeleye başlamanın kesin za manı gelmişti. Milli prensiplere tamamen sadık isimlerden oluşan bir heyetle yetinilmeliydi. Ali Rıza Paşa kabinesinin durumu ortadaydı. Hükümetin Meclis’e sunduğu beyannamede belirtildiğine göre, en önemli hareketleri daha önce Anadolu ile bağlantının kesilmesine varmış olan anlaşmazlığı gidermek olmuştu; demek ki meşrutiyetin önünde bir engel kalmamıştı. Bu cümlenin arkasında, artık Heyeti Temsiliye’nin milli irade adına iş yapmasına gerek olmadığı anlayışının yattığını sezmek zor değildi. Bu kabinenin düşündüğü düzeltme girişimlerinin başında, maliye ve güvenlik işlerinde ve sivil yönetimde yabancılara teftiş yetkisi vermek geliyordu. Dışişlerine yönelik fikirleri ise, işgal nedeniyle meydana gelen karışıklığa barışla son verileceğini söylemekten ibaretti. Sadrazam, 14 Şubat günü illere ve sancaklara ilettiği yeni bir bildiriyle, Meclis toplandığına ve işe başladığına göre meşrutiyet kurallarının eksiksiz işleyeceğini; şu durumda memlekette Meclis’ten başka bir yerde milli irade adına söz söylemeye gerek olmadığını, hükümet işlerine karışmak biçiminde algılanacak bu davranışların cezalandırılacağını söylüyordu. Üstte Sultanahmet’te Alman Çeşmesi, 1920. Altta İtilaf Devletleri, İstanbul’u işgal etmek için Kuvayı Milliye’nin faaliyetlerini bahane olarak öne sürdüler. Fotoğrafta, Batı Anadolu’da direniş faaliyeti gösteren bir Kuvayı Milliye grubu görülüyor. 116