Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 ŞUBAT 2000. SAY1 725 11 kılan söyledi; mutlulukla dinledi insanlar. Tokuç sesleriyle temizlik kokulan saldı her yana. Çocuk çığlıklanyla kadın fısıltılanyla şenlendi. Kimsesiz kalmadı hiçbir zaman, kaderini pay laştı bu kentin. Yıkımlarla inledi kimi kez; kimi kez imarlarla gönendi. Gülen ayvası oldu bazen, bazen de ağlayan nan. Hiçbir karşılık beklemeden binlerce yıl hayat sundu dokunana, sevgiy le... Şimdi ne mi oluyor? Bu dost şınltı, bir ölüm ilahısine dönüşerek kentin üzerine kapansın, onu boğsun isteniyor. Ağzı burnu suyla dolan kent soluk alamasın, gözleri kapansın, bakamasın vadiye, gökyüzüne. Kulaklan duymasm ne ayaklan dibinde keyifle söylenen dost şarkılan, ne tepesinde şakıyan kuşlan.nedeyaprakhışırtılannı... Eskidost, düşmanolsunyani... Birazdahaileri gidersek kardeşi kardeşe kırdutmak gibi büyük bir kötülük... BatmanMidyat ve 50 kilometrelik SiirtEruh karayolunun yapımına gerek kalmayacak ve Baraj gölünün etkisiy le daha da güzelleşecek olan Hasankeyf ilçesi iç ve dış turizm açısuıdan çekici bir merkez olacak. Kaldı ki 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varhklannı Koruma Kanunu'nun getirdiği "SÎT" tanımına tıpatıp uyan Hasankeyf in dokunulmazlığı hukuken de sabittir. Bu kanunun3.maddesinegöre; SÎT, "Tarihöncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıklan devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özclliklerini yansıtan kent ve kent kalıntılan, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmamış tabiat özellikleriyle korunması gereken yerler"dir. Kanunun 6. maddesi SÎT alanı içindeki kültür ve tabiat varlıklannın korunması gereğini vurgularken 7. maddesi bu tür varhklann tespitinin doğrudan bakanhkça yapılacağını hükme bağlar. Buna göre Anıtlar Yüksek Kurulu'nun 13.3.1981 gün ve A2767 sayılı karan ile Hasankeyfte 24 adet anıtsal nitelikli taşınmaz <orunraası gereken kültür varlığı tescil edilniş; 14.4.1978 gün ve A1105 sayılı kararve V2767 sayılı kararlan ile de Hasankeyf 1. ve 2. derece SÎT alanı olarak koruma altına alındı. Aynı kanunun 9. maddesine göre, korunması gerekli tabiat ve kültür varlıklannda her ;eşit inşai ve fiziki müdahalede bulunmak; sunlan yeniden kullanıma açmak veya kullaıımlarını değiştirmek yasak. 17. maddeye *öre ise bir alanın Koruma Kurulu'nca SİT ılanı olarak ilanı bu alandaki imarplanı uygulamasını durduruyor. Bütün bu hükümler dışında Türkiye Cumıuriyeti Devleti 'nin imza attığı," Dünya Kül:üreİ ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair SÖzleşme", "Avrupa Mimari Mirasının KounmasınaDairSözleşme" ve "Avrupa Külür Anlaşması" gereği de Hasankeyf korunnak ve yaşatılmak zorunda. B u kural lara ve ınlaşmalara uymak hem ülke içinde hem de oluslararası platformda bir hukuk devleti ola• k yerine getirilmesi gereken yükümlülük. a Burada önemle üzerinde durulması gerecen şcy, iyi düşünüp akılcı kararlar alarak yıknadan yapmanın yollannı aramak. Yüzyılardır bütün saldınlara rağmen ayakta kalma</ı başarabilmiş birarkeolojik, larihi ve kültüel zenginliği korumak ve yaşatmak birbaşka irojeyle mümkün olabilecekse neden bu yol îeçümesin? Doğu ile Batı 'nın birbiriyle kayıaşmasında do|al bir köprü olma görevini istlencrek, Anadolu 'nun geleneksel tavrına coşut bir biçimde her renge ve kokuya hoşgö•üyle kucak açmış Hasankeyf i bunun tam ıksibirhoşgörüsüzlükvekadirbilmezlikle, ^nerji açığına çözüm getinleceği düşüncesiye feda etmek anlaşılması güç bir tercih. Farkı din, mezhep ve kültürdeki bırçok toplumun ıvnı ya da farklı zamanlarda, bir arada ya da tyn ayn yarattıkları zenginliklerle sağlamaştınlan bu doku bir başka yoldan elde edilnesi mümkün olan enerj i için göz göre göre /ok edilirse; o zaman akla gelecek ilk soru, bu îrojenin uygulanmasının "kimin ya da kimerin yararına "olacağı... Neden böyle? Küçücük bir antik kuş figürünü camlar içinde koruyan ve tarihi bir esere gölge bile düşmesine asla tahammül edemeyen anlayışla, geçmişi bugüne taşıyan koca bir antik kenti yok etmeye razı olan anlayışı karşılaştırırsak nasıl bir sonuç çıkar ortaya? " Yıkmak", "yok etmek" bilinci karşısında "korumak" ve "yaşatmak" bilinci. Ağaç sökmemek için yolun yönünü değiştiren; kış soğuk geçiyor diye vatandaşlarınm posta kutulanna yakıt çeklcri bırakan; sakat insanlar da kullanabilsinler diye karşıdan karşıya geçmek için yakılabilen yeşil ışık düğmesini trafik lambası direğinin aşağı kısmma da yerleştiren anlayışla, arazi için orman yakan; deprem sonrası bile vatandaşına bannak bulmada yetersiz kalan; yalnız engelli insanlan değil sağlıklı insanlan için bile yaşamın pratiği içindeki asgari gereksinimleri sağlamaktazorlananbir anlayış arasındaki fark, iştebu. Nasıl kapanacak aradaki fark? Ne yiyip ne içmeli, ne yapıp ne etmeli de bu bakışı değiştirmeli? Örnek almak bileyeterli belki, inanıp özümseyerek, eğer çözüm aranıyorsa. Her şeyi yeniden keşfetmeye gerek de yok, zaman da. însanoğlunun genlerine kazınmış şiddet içgüdüsünü simgeleyen yıkımlar, aklı ve sağduyusuyla, bilgi birikimi ve deneyimiyle üretmeye, çoğaltmaya, yapmaya ve yaşatmayadönüşmeli. Teknolojinin getirdiği maddi refah, yerine yenisi konamayacak değerleri yok etmek pahasına tercih edilmemeli; sapla saman birbirine kanştınlmamalı... Var olduğu andan beri, beslenmeye, örtünmeye, barınmaya, kaynaşmaya ve dayanışmaya gercksinim duyan insanın geçmişten günümüze kadar geçirdiği evrelere ışık tutan tarihi değerleri yok etmek başan hanemize yazüamaz. Bunu yaparsak üstündc durduğumuz zemini içten içe oyup kendımizi çöküntüye ve savruhnaya sürüklemiş oluruz. Yalnızca bize zarar vermez bu yıkım aynca, tüm insanlığa ve geleceğe de zarar verir. Sırlan yer yer dökülmüş, yıpranmış bir ayna gibi düşündüm Hasenkeyf' i; belki tüm tarihi kalıntılarbiraz böyle. Yüzümüzetuttuğumuzdanasılkimliğimiziyansıtırsabirayna, önünde durduğumuz fonla birl ikte, işte öyle bizi tanıtıyor, hem kcndimize hem tüm dünyaya... Dicle'ye düşürürsekbu aynayı, bir daha göremeyiz önümüzü ardımızı; eksilir bir yanımız. Kendi gerçeğimizle birlikte evrensel doğrulara ulaşma şansımız da kalmaz. tşte bu yüzdcn; sırlayıp yeniden, özenle parlatmalı, onagözümüzgibi bakmalıyız. Hasankeyf i kurtarmal ly ız.^ Yazıda yararlanılan başlıca kaynak: Hasankeyf'dekı Türk Mimari Eserleri, HüseyınYelmi, I.Ü, Türk Islam Sanatı Kürsüsü UsansTezi 1975 Hasankeyfte tescil edilmiş anıtsal nitelikli kültür varlıklannın sayısı 24. nn izlerini aramış, küçük saraya gelin gelen prensesin ertesi sabah uyanıp pencereden Dicle'yi izleyişini görürgibi olmuştum. Büyük sarayın içinde yaşanangünlük telaşı duymuş; örneğin ycmekyapmak için Dicle'den su taşıyan emektarların yüz metre aşağı inip çıkarken körüklenen göğüslerini düşünüp ben de yorulmuştum. Tapınaklarda ibadet eden farklı dinlerdeki insanların kendilerinden geçerek Tann'dan dilediklcri benim de dileğim olmuştu. Hamamda yıkananlann tenindeki buğu vardı havada. Köprüden geçen kervanlann son halkasıydım sanki ve mezarlıktaki taşlarla yaşamın anlardan ibaret olduğuna bir kez daha inanmıştım. Ve odalar... Taş taş üstüne konulup özenle kurulan güvenli bannaklar... Büyüklü küçüklü, göz göz, kat kat odalar... Doğuldu, yaşandı, uyundu, uyanıldı buralarda, dügunlerdernekler kuruldu, sevişildi, çocuklar büyütüldü. Kavga edildi, kucaklaşıldı. Gözyaşlan gördüduvarlan,kahkahalarlaçınladı...Pencerelerin önüne oturulup gökyüzü seyredildi, güneşin batışı, dolunay... Aşağıda uzanan vadiye bakıldı doğanın gücüne saygı duyularak... Şimdi kapıları açık, pencerelerde boşluk uğultulan... Tavanlarda açılmış ışıklıklardan giren güneş kimsenin tenine değmiyor artık, kimsenin içini ısıtmıyor. Taş taş üstündedeğil,çoğuyerde... Sonra Dicle... Kıvnmlan kenannda kurulmuş bu kente kendini bildi bileli dostluk şar fiasankeyf i duyumsamak... Hasankeyf'e yaklaşırken nasıl bir manzaayla karşılaşacağımı tahmin bile edememişim. Uzaktan şöyle böyle algılamaya başladı»ımda ise terk edilmiş biryaşam alanı olarak leğerlendirdim. Dar ve tozlu sokaklarından ;eçıp antik kentin ayakları dibinde durunca »aşımı kaldırıp tepeden beni izleyen kente >aktım.Gözgözegelmekistedimonunla;her aşına dokunmak ve henti duyumsamak istelim; tüylerim dikcn diken oldu. Büyülenmiş ;ibi gezip, kalenin çifte kapısından birer birer ;eçerken aynı yere ayak basmış piskoposla Türkiye'niıı imza attığı sözleşmeler gereği de Hasankeyfyasatıım