Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
M EKTUPLARDAN Osman Senemoğlu Bu haftaki konumuzun en ilginç yanlarmdan biri, ölmemiş bir Türk sanatçının mektubunun yayımlanması. Genellikle Türk yazar ve sanatçılar (Abidin Dino / Şükran Kurdakul dışında) ellerindeki mektupları, eğer yazan kişi ölmüşse yayım için bize veriyorlar. Yoksa, mektubu yazan dostlarımn kmlmaması için mektubun "kişiye özel" niteliğini ileri sürerek yayımı uygun görmüyorlar. tşte, uzun bir aradan sonra bu "sakıncayı" önemli görmeyen, bu "tabu"yu yıkanlar: Necati Güngör ve Muzaffer Buyrukçu. Belki de N. Güngör'ün bu atılımıyla başlayan dönemde "Mektuplardan" sayfası, yalmzca "anma" günlerinde Türk sanatçı ve düşünürlerine Muzaffer Buyrukçu açılmayacak, yaşayanların ilişkilerini sıcağı sıcağına, kimi yanlarıyla da olsa okurlara yansıtma aracı olacak. Mektubumuzun yazan Muzaffer Buyrukçu (1928), her satırında insan sevgisi ve yaşam sevinci dolu, bu nedenle de sıcak ve devingen anlatımlı bir sanatçımız. Onun yaşamöyküsüne bakınca, birçok sanatçımız gibi yazınla hiç ilişkisi olmayan işlerde (işportaalık, kâtiplik, ahçı yamaklığı, sütçülük, vb.) çalışmak zorunda kaldığını görüyoruz. Tüm güç yaşam koşullarına karşın yazınsal etkinliklerine ara vermeyen M. Buyrukçu 'ya (ve onun gibi birçok sanatçıya), aldığı ödüllere de kulak asmadan (Bulanık Resimler, Türk Dil Kurumu öykü ödülü, 1962; Kavga, Sait Faik Hikâye Armağanı, 1968) toplumumuz kalemiyle geçinme olanağını vermemiş, vtrememiş. Sanata ayıracağı zamanı ve gücü, yaşayabilmek için başka alanlarda harcamak zorunda kalmış... Aynntılara büyük önem veren M. Buyrukçu, yapıtlarmda dış gerçeklerden yola çıkarak insanların ruhsal durumlannı yakalamayı amaçlar (Mağara, Şarkılar Seni Söyler). Ancak yazarın bir başka özelliğı de yazın dunyamızın yaşammı tüm canlı/ığıyla yansıtan, sanatçıların birbirleriyle olan ilişkilerini, çeşitli konulardaki görüşlerini ve düşüncelerini aktaran günceler tutması ve bunları düzenli aralıklarla yayımlamasıdır. öykücü, gazeteci ve reklam yazan Necati Güngör (1949), ilk yazılannı doğum yeri Malatya'da yayımlanan Oluş için yazdı. Hemen ardmdan Yeni Dergi, Türkiye Defteri, vb. dergilerindeki çahşmalanyla daha geniş bir okur kitlesine adını duyurdu. 1978 'de Türk Dil Kurumu öykü ödülü'nü de kazanan sanatçı, ayrıca çeşitli gazetelerde sanat yazıları da yazmaktadır. Şükran Kurdakul, Şairler ve Yazarlar Sözlüğü 'nde (tstanbul, lnkîlap Kitabevi, 5. basım, 1989, s. 294) N. Güngör'ün öykücülüğünü şöyle anlatıyor: "İlk yapıtını (Yolun Başı, 1972) oluşturan öykülerinde, yöresel özellikleri içinde orta tabaka insanı ağır basıyordu. Sevgi Ekmektir'de (1978) topladığı yedi oyküde yakın tarihin belli olaylarından etkilenmiş kişilerin düzenden gelen olumsuzluklar karşısında ezilmişlikleri, ayakta durma çabaları, savruluşlan beceriyle Necati Güngör işlenmiş göründü." Muzaffer Buyrukçu'dan Necati Güngör'e Ankara, 2.6.1982 Sevgili Necati, Cemal ve senle geçirdiğim o akşamı, (belki de varlıklarınızdan varlığıma sızan iyilik güçlerinin yardımıyla) trenin özel sektörce işletilen lokantasında sürdürdüğvim ve sabahın yedisine kadar beşduble rakı içtim. Ama içimi allak bullak eden acılar, beynimi kemiren yüzlerce sorun yüzünden sarhoş olamadım. Yalnız dövülmüş gibiydim, sersem sepettim, sırtımda sanki ehramları taşımışçasına yorgundum. Neyse... Şimdi şimdi toparlanıyorum. Hele senin sesini duyunca sevinçten uçtum ve o sevinç, benliğimdeki bütün çatlaklan kapattı. Dirildim. Dağılan bütün dengelerimi, uyumlarımı yönetimim altına almayı başardım. Sağ olasın Sevgili kardeşim, Imzaladığım kitapları bir an önce yerlerine ulaştırırsan iyi olur, belki bir iki satır bir şey yazarlar da birilerinin dürtmesiyle hareket geçen necip okurlan uyanrlar. Doğan Hızlan kardeşimiz gene yayımlamamış yazıyı. tlgisine teşekkür ederim. Elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak ve benden önce ölünce cenazesine gitmeyeceğim, benim cemaattaki eksikliğim Doğan'ı kabir azabıyla kıvrandıracak ve öteki dünyada bu cemaat eksikliğinin nedeni kendisinde başına tokmaklar vurularak sorulacak. llet üstada. Necati, kimse kitabın yayımlandığını bilmiyor, ancak kitapçıya girerse ve göz önünde bulundurulursa farkına varıyor. Bir ilan falan düşünülmüyor mu Oktay Akbal'ın kitabının benzeri? Beni yalnız bırakma! Gözlerinden öper, özlemle kucaklarım. Hanımına ve arkadaşlara selam. A J . L 23