Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Prag, Avrupa tarihinin laboratuvarı Türkiye dahil tüm dünyada "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" romanı aylarca 'en çok satanlar' listelerinden inmemişti. Şimdi, romandan uyarlanan film Avrupa'da gösterime girerken, Europeo dergisi, Amerikalı romancı Philip Roth'un Milan Kundera ile yaptığı söyleşiye yer verdi. "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" beyazperdeye yansırken Kundera anlatıyor: Philip Rotti yılından bu yana Paris'te yaşayan Milan Kundere, bu ülkedeki vatandaşlık hakkını Cumhurbaşka nı Mitterand'ın özel girişimi sonucu elde etti. tnsan içine kanşmaktan fazla hoşlanmayan ve gazetecilere de pek zaman ayıramayan Kundera'nın, geçen yıl Türkiye dahil tüm dünyada baskı üstüne baskı yapan romanı, "Varolmanın Dayanılmaz Hafifligi"nden yola çıkarak hazırlanan film eylül ayında Avrupa'da gösterime girdi. Milan Kundera'nın iç dünyasımn bu filnıle yansıtılıp yansıtılamadığını henu/ bilmiyoruz. Ünliı Amerikaiı romancı Philip Roth, bu büyük Çek yazarı ile konuşurken bunu da merak ediyordu. 1971 yılında tanışan bu iki yazann söyleşisinde, Avrupa, insan ilişkileri, yazın gibi konular ağırlık kazanıyor. • Yapıtlarmızda kahramanlar özel dünyalarına çok önem verıyorlar. tlk romammz "Şaka" da kahramanın iç dünyasına bir müdahale ile başlıyor. Genç kahraman, sevgilisine bir pusula yolluyor. Yetkililer bu pusulayı okuyorlar ve sizin kahramanımzagöre, bir "son"oluyor. "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği "nde ise, Jan Prochazka sık sık bir üniversile hocasım ziyarete gidiyor. tkisi dostça söyleşiler yapıyorlar ve herkes gibi politikadan da konuşuyorlar. Yıl 1968. Her ikisi de polisin, konuşmalarım kayıt ettiğinı düşünemiyor. Ama iki yıl sonra polis, Prochazka'nm yaşantısım mahvetmeyi aklına koyunca, o bantlan radyodan yayımlıyor. Bu olay, gerçekten yaşanmış tnıydı? • Tabii. Prochazka'yı yakından tanır ve çok severdim. Kitabın o bölümü.ölmüş olan dostuma bir armağandır. lnanılmaz derecede cesur bir insandı. Kendisine yöneltilen her türlü saldırıyı göğüsledi; ama buna, radyodan özel konuşmalarının yayımlanmasına dayanamadı. %Çok kötü şeyler mi söylüyordu? Milan Kundera olan bir adamın yüzüne çevrilmiş bir fotoğraf makinesi kadar acımasız olmalıdır. Ama romancı ve fotoğrafçı arasındaki fark şudur ki, "Anna Karenina" ve Kmma Bovary" uydurma tiplerdir. Yazar tarafından yapılmış gö?lemler kadar hayal gücüne de dayanır. Hiçbir gercek Madame Bovary, Flaubert'inki ile karşılaştınlamaz. Diğer fark da ahlaki farktır. • Şimdi Fransa 'da, ülkenizi özlemiyor musunuz? • Gerçeği söylemeye korkuyorum. Ülkesine dönemediği için acı çekmeyen bir insana duygusuz denir. Ama gene de size içtenlikle yanıt vereyim, Fransa'da geçirdiğim yıllar, ömrümün en güzel yılları oldu. 1981 %Neden? • Politikadan, onun her yanda hissedilen ezici varlığından, bitip tükenmek bilmez politik tartışmalardan kurtuldum. Burada ikınci bir yaşama başladım. %Eğer Çekoslovakya'da kalsaydımz, yazarlık kariyeriniz nasıl olurdu? • 1972'de Prag'da "Elvedaların Valsi"ni yazmıştım ve kitabın adı benim son kitabım olduğunu açıklıyordu. Diyeceğim her şeyi dediğime inanıyordum. ıNasıl olur da 40 yaşmda bir yazar artık yazacak şeyi olmadığına karar verir? Yazmasaydmız, mutlu olur muydunuz? • Bana Batı'da ve özellikle Fransa'da, çok komik gelen bir şey var. Burada yazmak, edebiyatın kendinden daha kutsal bir etkinlik olarak görülüyor. Yazma, sanki dua etme gibi mistik bir olay olarak algılanıyor. Müthiş bir ciddilik içinde inanılmaz saçmalıklar yazılıyor. Bir gün bir Çek şairi bana, "Yazamazsam, avaz avaz bagırmaya basjanm" demişti. Ben de ona, bağır o zaman demiştim. Sizi temin ederim ki yazmaya son vermek bazen inanılmaz derecede kolay olur. • 1972'de diyeceklerinizin tükendiğine karar vermiştiniz; ama Fransa'da iki kitap dahayazdımz. "Gülüşün ve Unutuşun Kitabı" ve "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği". Büyük başarı kazanan son kitap, Prag'da geçen bir konuyu işliyor. • Konunun geçtiği yer sadece Prag değil, Avrupa'daki Prag. Prag'ın trajedisi, tüm Avrupa kentlerinin trajedisidir. 'Avrupa'nın Sonu' ya da 'Avrupa'nın Olası Sonu' diye ad< landırılabilecek bir trajedi. 30 yıldır Prag'da yok etmeye çaIıştıkları şey, onun Avrupalı kimliğidir. Çekoslovaklar, lngilizlerden, Danimarkalılardan daha Avrupalıdırlar; çünkü Avrupa'yı tehdit eden olayın farkındadırlar. Bir kadını bıraktığınız zaman, size daha güzel görünür ya. Onun için Avrupa şimdi bizim gözlerimize her zamankinden daha güzel görünmektedir. Benim için Prag, sadece küçük bir ülkenin başkenti değil, Avrupa tarihinin Avrupa insanı üzerine bir dizi deney yürüttüğü bir laboratuvar gibidir. 9Bu deneyimler arasında özel yaşamm yok edilmesi de var. • Hayır. O sözlerde beni tiksindirecek hiçbir şey yoktu; ama özel yaşantı ve toplum yaşantısı arasında bir sınır vardır. Sadece yalancılar bu sınırın var olmadığını iddia ederler. Onlar insanın, toplum içinde de yalnızken de aynı insan olduğunu vurgularlar. Ancak toplumda ve yalnızken aynı olan kişi, bir canavar olurdu. özel yaşantısında doğallıktan yoksun olurdu, toplum yaşantısında da sorumluluk bilmezdi. örneğin, size bir dostumun bir aptallık yaptığını gizli olarak anlatabilirim. Bu arkadaşın salağın biri olduğunu, onun kulaklarını kesmek gerektiğini, onu basaşağı asıp, farelere yedirmek gerektiğini söyleyebilirim. Ama bu sözlerim, rayodan ciddi bir ses tonuyla okunup, yayımlansa, affedilemez bir şey olurdu. Üstelik o yayının bir amacı, Prochazka'nın gözünU korkutmak, özelde anlattığı her şeyin, attığı adımın izlendiğini kendisine belirtmekti. özel yaşantısı olmayan bir adam, her şeyini yitirmiş demektir. Bu bir aşağılanma durumudur. O gizli göz, onu sevgilisi ile sevişirken veya tuvalette otururken de izlemektedir. Bu adama ölmekten başka seçenek kalmamış demektir. Prochazka da öldü. Kanseri durmuştu; ama o yayından sonra büyük hızla ilerledi. Bir hafta sonra da öldü. 9Sizce, özelyaşam, Batı 'da daha mı az tehdiı altındadır? • Çağdaş dünyanın evrimi, özel yaşantının düşmanıdır. Komünist rejimli ülkelerde, emin bir avantaj vardır: Neyin iyi, neyin kötü olduğunu insan bilir. Eğer bir insanın özel konuşmaları, polisçe kayıt edilmişse, herkes bunun kötü bir şey olduğunu anlar. Ama Batı'da bir fotoğrafçı, boğulmakta olan bir adamın fotoğrafını çekmeyi, yardım etmeye yeğ tutarsa, kimse onu suçlamaz, basın özgürlüğünden söz edilir. Fotoğrafın katkılan çoktur; ama özel yaşantımız için de bir tehdittir. Bir dostum olan fotoğrafçı Aaron Manheimer, bir süre, adını vermeyeceğim Avrupalı bir aktörün yanında yaşadı; onun fotoğraflarını çekti. Meğer bunlar son resimlermiş, adam birkaç gün sonra öldü. Yaşlı ve hastaydı. Son günlerinde Aaron'a "Bu resimleri yayımlama. Ikimiz arasında kalmalı" demişti. Siz düşünebiliyor musunuz, bir fotoğrafçı, büyük bir aktörün ölmeden önceki son resimlerini çekmiş, ama bunları kendisine söz verdiği için basına satmıyor? Çağdaş basın dünyasında çok olağanüstü bir şeydir bu. # Yazarlar sürekli özelyaşantıları açığa çıkartırlar, hiçbir izin dealmadan üstelik. özel yaşantılar onun mesleğidir. Siz de bir anlamda, içsel bir fotoğrafçı değil mısiniz? Siz de çok gizli özel durumları, yayımlamak üzere ortaya yaymıyor musunuz? • Haklısınız. Batı dünyasının tüm roman tarihi, gizin açıklanmasının evriminden başka bir şey değildir. Insan nasıl davranmaktadır, özel yaşantısında ne duşünür, neler hisseder? Bu yüzden de büyük romanlar çok etkilerler insanı. Çünkü insanlar kendi yaşantılarının açığa çıkartmayacakları yönlerini başkalarında izlerler. James Joyce'un "Ulysses"i gözlerimizin önüne çok ortak bir yaşantıyı serer. Herhangi bir insanın beyninin, ellerinin, midesinin yaptıkları, kulaklarının duydukları anlatılır. Joyce'da okuduğumuz her şey, yadsınamayacak ama banal şeylerdir. Biz gerçekte tüm bunları algılayamadan yaşıyoruz. Duyduğumuz anda unutuyor, bundan söz etsek de anında otomatik olarak sansüre tabi tutuyoruz. Hiçbir Kremlin sansürü bizim içimizde gizli olan sansürden daha güçlü değildir. Siz gerçekten haklısınız. Romancı, gizleri açıklarken, hiçbir sansüre kulak asmamalı, ölmekte • Evet. • " Varolmanın Dayanılmaz Hafifliğr'ni okuduktan sonra, insan kendi kendine, hâlâ yaşamaya değer mi sorusunu soruyor... • Hayır, eğer dikkatle okunursa, iş bu kadar ciddi değildir. Birincisi o bir aşk romanıdır. Aşk yadsınamayacak bir değerdir. tkincisi, güzellik üzerine bir kitaptır o, iki kadın kahramanın güzelliği üzerine. Uçüncüsü ise, düşüncedir. İnsan içinde bulunduğu durumdan kaçamasa bile, onu anlayabilir, tartabilir, inceleyebilir. Düşünmeyi beceren bir insan asla yenilmez, yenilse bile... D 23