Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ö YK Ü Muzaffer Abayhan Süslü Kadir'siz yaşam öyle güzel ki! er şey, Beyefendi'nin kentimizi ziyaretiyle başladı... önce Allah'ın izni, sonra hemşerilerimin teveccühü sayesinde belediye başkanı seçilişimin üzerinden beş ay geçmişti. Bir sabah partimizin genel merkezinden aradılar ve "Beyefendi'nin gezi programında ani bir değişiklik yaptığını, ertesi gün kentimizi ziyarct edeceğini" bildirdiler. Beyefendi'nin yurt gezisinde olduğunu biliyordum, ama bizim kente de uğrayabileceğini hiç düşünınemiştim. tlk şaşkınlığı atlattıktan sonra, haber yollayıp partimizin ileri gelenlerini odamda topladım. Kafa kafaya verip, Beyefendi'yi nasıl karşılayacağımızı, nasıl konuk edeceğimizi düşünmeye koyulduk. Kesüecek kurbanlardan tutun da, öğrencilerin karşılama sırasında ellerinde sallayacakları kâğıt bayraklara varasıya her şeyi görUştük, karara bağladık. Ben "Bizelimizden geleni yaptık, gerisi Allah'a kalmış!" diyerek ayağa kalkmıştım ki, Avukat Orhan, H Otur hele Başkan! dedi. En önemli sorunu konuşmadık daha. Söyler misin, Beyefcndi kentimizde nerenin açılışını yapacak? Anlamadım? dedim. Yahu, Beyefendi bir yere gitti mi, mutlaka açılış yapmak ister! Şimdi erken seçim olasılığı da var ya? Açılışsız olmaz! Bunun üzerine her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Avukat Orhan bir süre sesini çıkarmadan bizi izledi, sonra hepimizi susturdu, Beyefendi'yi buradan eli boş gönderemeyiz, dedi, bu bir!.. Hazırda açılışını yaptırabileceğimizbir yer yok, bu iki!.. Baqakalırsa tek kurtuluşumuz Sarıkaya'daki evlerin açılışını Beyefendi'ye yaptırmak, bu da üç!.. Avukat Orhan böyle deyince ortaük karıştı. Kentin bağrında kanayan bir yara olan genelevleri kent dışına taşıyabilmek amacıyla yaptırrnıştık Sarıkaya'daki evleri. Ben, "Orhan, oğlum" dedim, "sen aklını mı yitirdin? Koskoca Beyefendi genelev açıhşı yapar mı hiç!" Manifaturacı Kerim, "Senin Düzgün tstikamet Partisi'nin casusu olduğunu biliyordum, ama ispat edetniyordum. Masken düştü hain!" diyerek Avukat Orhan'ın üzerine yürüdü. Avukat Orhan, "Yahu, ben Beyefendi'ye genelev açtıralım demiyorum ki!" diye feryat etti, "Ben Sarıkaya'daki evleri huzurevi yapalım diyorum. Genelevler için sonra başka bir yer ayarlarız. Amaç, Beyefendi'yi eli boş göndermemek!" Aklın yolu birdir diye boşuna dememişler. Avukat Orhan'ın önerisi oybirliğiyle kabul edildi. lyi ki de edilmiş!.. Beyefendi, kente girer girmez "Nereyi açacağım?" diye sordu. Kendisini hemen Sarıkaya'ya götUrdUk. tlçelerde, köylerde ne kadar adam varsa toplanmış, Sarıkaya olmuş bir mahşer. Bir yanda davul zurna, bir yanda bando mızıka... Halay çekenler, göbek atanlar... Kesilen kurbanların ise haddi hesabı yok! Bu görünüm karşısında Beyefendi de coştu. Mikrofonun önüne varıncaya dek sabredemedi de, beş altı adun kala konuşmaya başladı. Ama ne konuşma! Sanırsın ki, bir ınsan konuşmuyor, bir aslan kükrüyor! Diyeceğim, tam "muhalif çatlatan" türden bir açılış oldu. Beyefendi de pek hoşnut kalmış olmalı ki, gözlerinin içi gülerek ayrıldı ken timizden. Açıhşı görkemli olmasına görkemli oldu da, bu huzurevi sonradan pek işimize yaramadı bizim. Neden dersenız, bu yörenin insanları gayet milliyetçi ve muhafazakâr olup, gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Bu yüzden analarını, babalarını başları na taç ederler. Ninelerini, dedelerini ise yere göğe koymazlar. Kentin altını üstüne getirdik, ama ancak iki tane bakıma muhtaç ihtiyar bulabildik. Takdir edersiniz ki, iki bunak için dört evlik siteyi harcayamazdık. Zaten Beyefendi'nin ziyareti de, yaptığı açılış da çoktan unutulmuştu. "Belediye Huzuıevi" yazılı ievhayı indirttik ve kentin içindeki genelevleri oraya naklettik. "Ne şiş yandı ne kebap!" diye de sevindik. Meğer başımıza gelecekler varmış! Bir gün muavinim telaşla odama daldı, Başkanım, dedi korkunç bir istihbarat aldım. Sarıkaya'daki genelevlerden birinin sahibi, bekleme salonunun duvarına Beyefendi'nin resmini asmış! Yapılacak şey gayet basitti. Beyefendi'nin resminin bir an önce o günah yuvasından kurtarılması gerekiyordu. Hemen emir verdim, söz konusu genelevin sahibi Süslü Kadir'i makamıma getirttim. Ağzını açmasına fırsat vermeden, O resim oradan kalkacak! diye bağırdım. Süslü Kadir boynunu büktü, "Ama ben o resme baktıkça ülkem adına seviniyorum, içime güven do!uyor, yaşama bağlanıyorum!" dedi. Oğlum dedim, Beyefendi'nin resmine bakarken o duyguları ben de yaşıyorum. Bu yüzden seni çok iyi anhyorum. Ama dost var düşman var, herkes böyle düşünmez. Beyefendi'ye saygısızlık etmek istediğini sanabilirler. Süslü Kadir, Ben biliyorum, dedi acınası bir anlatımla, kerhaneci olduğum için Beyefendi'nin resmini asmama izin vermiyorsunuz! Siz sanıyorsunuz ki, kerhane kötü bir yer! Değil mi peki? Değil tabii! Kötü olsaydı, Beyefendi kendi elleriyle açmazdı! Bir an için ne diyeceğimi bilemedim, ağzım açık, Süslü Kadir'in uğursuz yüzüne bakakaldım. Sonra, Süslü Kadir oğlum, dedim, sen düş mü gördün? Beyefendi ne zaman kerhane açmış? Süslü Kadir şaşkınlıkla yüzüme baktı, Ne zaman olduğunu bana niye soruyorsun Başkan? dedi. Beyefendi açıhşı yaparken sen de yanıbaşındaydın ya? Hani, açılıştan önce Beyefendi konuşma yapmış, "Kimsesiz vatandaşlar aradıkları sevgiyi, şefkati ve sıcaklığı burada bulacaklar. Ele muhtaç olmayacaklar" filan demişti? Senin dediğin, huzurevi... Beyefendi huzurevini açarken söylediydi o sözleri. Yani şimdi ben huzurevi mi çalıştırıyorum Sankaya'da? Canım, eskiden huzureviydi orası! Randıman vermeyince geneleve çevirdik. Bunu sen de biliyorsun. Benim bildiğim, orası hep genelevdi. Genelev olarak yapıldı ve şimdi de genelev olarak çalışıyor. Açılışını da Beyefendi'ye yaptırdınız! Süslü Kadir rezili sonunda baklayı ağzınw dan çıkardı. Meğer bütün derdi benden bir ihale koparmakmış! Anlaşmaktan başka umar yoktu. O Beyefendi'nin resmini kaldırdı ve genelev açılışını, huzurevi demek istiyorum bir daha ağzına almayacağına, bu konuyu kafasından silip atacağına dair söz verdi. Ben de kentimizin kaldırımlarının yenilenmesi işini ona verdim. Yedi ay içinde kentin tüm kaldınmları bu pezevenk tarafından yenilendi. Parası da kuruşu kuruşuna ödendi. Şimdi siz sanıyorsunuz ki, böylece Süslü Kadir alçağının elinden kurtulduk. Biz de öyle sanmıştık, ama yanılmışız! Bir gün muavinim yine telaşla odama daldı, Başkanım dedi, Beyefendi'nin resmini yine orada görmüşler. Derhal Süslü Kadir'i çağırdım ve... Ve tabii yeni bir anlaşma yaptık. Buna göre, Süslü Kadir yollara parmaklık yapacaktı. Hani, yayaların olur olmaz yerde karşıdan karşıya geçmelerini engelleyen parmakhklar var ya? Onlardan... Parmakhklar yapıldı. Sonra yine Beyefendi'nin resminin malum yere asıldığı haberi geldi. Bunun üzerine, Süslü Kadir'e otobüs duraklarının yapımı işini verdik. Sonra, kanalizasyon şebekesinin yenilenmesi... Ardından, Cumhuriyet Alanı'nın düzenlenmesi... Caddelerin ışıklandırılması... Üstgeçitler... Altgeçitler... Sonunda, Süslü Kadir'e verebileceğimiz iş kalmadı. O zaman, daha önce yaptıklarını bozup yeniden yapmaya başladı. Bugün bakıyorsun kaldırımlar sarı, yarın bakıyorsun pembeye dönmüş. Ertesi gün bakıyorsun, yine pembe, ama bu kez parke taşları dörtgen değil de, böyle petek gözü petek gözü... Solcuların iftira kampanyası da o günlerde başladı. Yok efendim, ben Süslü Kadir'den rüşvet alıyormuşum! Yok efendim, ortaklık kurup kentin tapusunu üzerimize geçirmişiz! Ortalık dedikodularla çalkalanıyor, ama elden ne gelir! Süslü Kadir'de insaf yok ki! Bir işe olmaz dedik mi, çıkartıp şak diye asıveriyor Beyefendi'nin resmini genelevin bekleme salonuna. Gözü de doymuyor namussuzun. Bir gün geldi, Ben bu kentin ulasım sorununu kökünden çözümleyeceğim, dedi. Metro yapacağım! Saçmalama! dedim. Başkentte bile metro yok! ' Başkentte Süslü Kadir de yok! deyip sırıttı. Gazetelerin diline ilk düşüşümüz bu metro projesi yüzünden oldu. Allah'tan, son anda Süslü Kadir'in aklı başına geldi de, metro inşaatını yeraltı çarşısına çevirdik. Gazetecilere de, "Ne metrosu kardeşim! Nereden uyduruyorsunuz böyle haberleri? Ne kadar sorumsuzsunuz!" diye çıkıştık. Yeraltı çarşısı bitince, Süslü Kadir, Seninle bir toplu konut işi yapalım, diye tutturdu. Gazetelerin diline bir kez daha düşersek kolay kurtulamayacağımızı biliyordum. Bu yüzden önerisini hemen geri çevirdim. Beyefendi'nin yaptığı açıhşın perde arkasım gazetecilere anlatacağını söyleyerek yine gözümü korkutmaya çalıştı, ama artık bu şantaja boyun eğmemeye kararlıydım. Bu konudaki kararhlığımı sürdürdüm ve Süslü Kadir'in öbur şantajına boyun eğdim. Sizlere nasıl söylesem, bilmem ki! Daha önceki ihaleler sırasında bazı minik yolsuzluklar olmuştu. Aslında bunlara yolsuzluk bile denilmez, çünkü kimsenin haksız kazanç sağlaması söz konusu olmamıştı. Bürokrasinin işleyişini, Süslü Kadir'in yaranna biraz hızlandırmıştık, o kadar! Hani "Besle kargayı, oysun gözünü" derler ya? Bu namussuz, bu vicdansız pezevenk, gözlerimin içine baka baka, üstelik sırıtarak, zamanında kendisine yaptığım iyilikleri bana karşı şantaj olarak kullandı. Şimdiki aklım olsaydı, bu şantaja da boyun eğmezdim. Ama insan başına gelecekleri önceden bilemiyor ki! Aslında, gazetelerde yazılanların tümü gerçek dışı değil. Süslü Kadir'in arsasına imar izni verirkeh, oranın SİT alanı olduğunu biliyordum. Ancak bu sorunun niçin büyütüldüğünü bugün bile anlamakta güçlük çekiyorum. Ben bir belediye başkanı olarak, ne zamandan kaldığı, kimlerden kaldığı bilç pek bilinmeyen, ne Türk ne de lslam kültürüyle en ufak bir ilişkisi olmayan, üstelik üzerlerindeki çıplak insan figürleriyle vatandaşın ar ve haya duygularını inciten bir yığın taşın ortadan kaldırılmasına izin veremeyeceksem, sorarım size, benim başkanhğım kaç para eder? Görünen odur ki, üç beş taş için ortalığı velveleye verenler aynı merkezden yönetilmekte ve sadece beni değil, benim şahsım da Türk tslam Sentezi ideolojisini yıpratmayı amaçlamaktadırlar. Ben ihanet mihraklarının şimşeklerini üzerime çekecek bir suç işlemişsem, bu suçu işlemiş olmakıan sadece omır duyarım! Bana yöneltilen diğer suçlamalara gelince... Hepsini reddediyorum! Ne Süslü Kadir'den ne de bir başkasından beş kuruş rüşvel almadım. Herhangi bir biçimde kimseyle ortakhğa girmedim. Süslükent Toplu Konut Kooperatifi'ne üye olması için kimseyi zorlamadım, etkilemedim. Ayrıca, şu noktayı da özellikle belirtmek istiyorum: Süslükent numarasıyla dolandırılan beş yüz on iki kişiden biri de benim. "A" tipi daireye yazılmış, Süslü Kadir'e iki milyon lira ödemiştim. Soruşturma Komisyonu'nun değerli üyeleri, Sizlere her şeyi açık açık anlattım. Hakkımda hazırlayıp Beyefendi'ye sunacağınız raporda suçsuz olduğumu bildireceğinize inanıyor, savunmamı dinleme zahmetine katlandığınız için teşekkür ediyorum. Süslü Kadir mi? Hayır efendim, nereye kaçtığını bilmiyorum. İsviçre'de olduğunu söyleyenler var. Soruşturma Komisyonu'nun değerli üyeleri, SUslü Kadir'siz yaşam öyle güzel ki! Q A