Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"Istanbul'da akşamdan çıkanları aldım." dedi. "Evet," dedim, "Nişantaşı'nda, bizim evin orada satıhrdı bunlar... Bazı geceler ben de çıkar alırdım." Gözlüklerimi bulup taktım, manşetlere göz attım. "Yazar bir kazada yaşama zamansız veda etti. Bu sabah evinden çıkmış, bilinmeyen bir yöne doğru giderken çarpan arabanın altında can verdi." Bir resmimi basmışlardı. Altında kitaplarımın isimleri yazıyordu. Cenazem iki gün sonra kalkacaktı... Cumhuriyet, büyük bir ölüm ilanı vermişti. Okurken duygulandım, gözlerim doldu. Oğuz ve Sevim, sonunda aldılar gazeteleri elimden. Oğuz, "Sanat dergileri daha değişik yazar. Sanatını yorumlarlar. Onları birlikte okuruz," dedi. Dudağım titredi. "Bari iyi bir fotoğrafımı bassalar..." dedim. Akşam serinliği çık mıştı. "Bak Sait geliyor." dedi Sevim. Baktım. Heyecanlanmıştım. Eniştemin Akaretler Yokuşu'ndaki evinde asılı son fotoğrafındaki gibiydi. Akşam serinliğine karşı çok eskiden yaptırdığı geniş omuzlu, siyah vatkalı, onu yakışıklı gösteren paltosunu giymişti. Beyoğlu'ndaki sevgilisinin evinin önünden geçer gibi bir hali vardı. Elimi sıktı. Oğuz, "Biliyorsun kim değil mi ağabey?" diye tanıttı beni. "Biliyorum" dedi Sait. Masaya oturdu. Garsona bir duble rakı söyledi. Bir sigara yaktı. Gözleri çok değişikti. Çok heyecanlanmıştım. Karşımda Sait, yanımda Oğuz, öte tarafımda Sevim... Obürdünya'dayım. Oğuz'un dediğinegöre askeri yönetim var... Bir azgelişmişlik söz konusu... Sait bana bakıyordu. "Biliyor musunuz" dedim, "Sizin adınıza konan ödülü hiçbir zaman alamadım." Sait, "Boşver," dedi. "O da adına bir ödül konmasını vasiyet etmiş ağabey," dedi Oğuz, beni göstererek. Sait, "Can sıkıntısı!" dedi kısaca. Sevim, "Jürilerde çok karışıklık oluyor... Kulisler dönüyor... Biz burada izleyip üzülüyoruz," diye ekledi. "Bakalım" dedim, "Bizimkiler vasiyeti açınca ilan ederler. Doğum günümde verilmek üzere. Her yıl 28 haziranda..." öbürdünya'da akşam oluyordu. "Üşüdün mü?" diye sordu Sevim. "Biraz" dedim. Sait "Söyleyelim de yedek battaniye versinler..." dedi. Oğuz, "Kantinden sigara, kibrit alabilirsin... Gel, sana çevreyi göstereyim," dedi. Onun ardından uzakta görunen barakalara doğru yürüdüm. "Kuaplık var mı?" diye sordum. "Var" dedi Oğuz. "Konuşuyor, bir şeyler söylüyor..." dedi yanıbaşımdan birisi. Bakıyorum... Biraz Orhan Kemal'e benziyor ama değil... Acaba Kemal Tahir mi diye düşünüyordum ki: "Kendine geliyor!" dedi bir ses. "Neredeyim?" diye sorabildim. "Hacettepe yoğun bakımdasmız... İyiye gidiyor durumunuz," dedi Orhan Kemal'e benzeyen bakıcı. Birden sevindim. Sonra gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Bir hemşire "Ağlamayın. Niçin ağlıyorsunuz?" diye sordu. Sevdiğim, çocuklarım başucumdaydılar. İki gün sonra tek kişilik bir odaya çıkarıldım. Kırıklarım yavaş yavaş iyileşiyordu. Başucumda Oğuz'un, Sait'in, Sevim'in kitapları duruyordu. Bir tutku ile hep onları okuyordum. Hastaneden çıkmca, 'OdüT diye bir öykü yazmayı akhtna koymuştum. Neden, bilmem. D YEMEK Güneş Schneider Çizen, yazan ve pişiren: Lautrec Paris'in 19. yüzyıl eğlence gecelehnin unutulmaz ressamı Henri de ToulouseLautrec, muazzam iştahı ve ince sofra zevkiyle herkesi şaşırtırdı. zar zor yürüyen adam, muazzam iştahı ve ince sofra zevkiyle, kendisini tanıyanlan şaşırtırdı. Geceler boyu, Paris faytonlarının Moulin Rouge'dan Folies Bergere'e taşımaktan bitap düştükleri Lautrec, 19. yüzyıl Paris gecelerinin unutulmaz simasıydı. Eğlencenin yanı sıra, yiyip içmeyi de seven Lautrec"in yemek zevki, ailesinin yanında iken gelişmişti. Lautrec'lerde, başta kalite, sonra miktar geliyordu. Arkadaşlarımn deyişiyle, "Aşçı Henri", yemek pişirmekten de çok hoşlanmakta, dostlarıyla birlikte yeni çeşniler bulmak için, zaman zaman kendini yokuşa bile sürmekteydi. Lautrec bir gün, daima yaptığı gibi, dostlarından bir bölümünü yemeğe davet eder. Bunların arasında ressam Vuillard da vardır. Kendi hazırladığı yemekler, bilhassa et ve şarap nefistir. Misafirler, yemeği tadını çıkara çıkara yerler. Fakat arkasından tatlı gelmediğini görünce de hayrete düşerler. Lautrec kalkar ve dostlarını kendi evinden birkaç yüz metre ötede, Paris Operası'nda müzisyen olarak çalışan, Degas'ya karşı da büyük bir hayranlık duyan, ona modellik eden ve onun tablolarını biriktiren Dihau Kardeşler'in apartmanına götürür. Burada arkadaşlarına, duvara asılmış bir sürü tablo gösteren Lautrec, "İşte tatlınız" der. (Bu tablolar şimdi Jeu de Paume'deki seref köşesini süslemektedir). Ona göre yemek ve sanat, insanlara sunulması gereken en doğal, en vazgeçilmez zevklerdir. Yemeklerini hazırlarken, sanatında olduğu gibi, her şeyi düşünür ve uzun uzun ölçüp biçerdi. Lautrec için, "göz karan" diye bir şey olamazdı. Bir parça tuzu bile, düşünüp tartıp ilave ederdi. tlginç yöntemleriyle lezzetli biftekler yapardı: "Üç bifteği, bolcana biberleyip hardallıyorum. Odun ateşi yaktıktan sonra, bu ateşe üçünü Ust üste koyuyorum" diye bir biftek yemeği tarifi verdiği arkadaşına, bu bifteklerden yalnızca ortadakinin servis yapılacağını, diğer ikisinin yenmeyeceğini anlatmış. Lezzeti ön planda tuttuğundan, Lautrec'in yemek ler i de pek ekonomik sayılmazdı: Güvercin dolması, ıstakoz gibi pahalı yemekler yapmayı tercih ederdi hep. Onun"Bordeaux usulü balık" tabağından tadanlar, annesinin favorisi olan, fakat Lautrec'in de başanyla hazırladığı "şaraplı sığır eti"ni tadanlar, her iki yemeğin de lezzetini anlata anlata bitiremezlerdi. D Lautrec'in bir eskızi: Dostu doktor G.T. yemeOin sosunu hazırlıyor. 1899 tarihli çizimin altında şu not yer alıyor: "Çaödaşlarımız evlerinde." oskova, Stockholm, Münich, La Haye, Viyana'daki Ambertina Dresden, Boston, Chicago, Paris, Londra, Baltimore müzeleri, hep onun resimleriyle doludur. Hakkında yüzlerce kitap yaalmıştır.Henri de ToulouseLautrec, birçok sanat eleştirmeni ve tablo koleksiyoncusunun gözünde "ustaların ustası" olarak kabul edilen bir isimdir. 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başlarında Fransız plastik sanatlarını, ressam, afişçi, çizimci ve litograf olarak, çok yönlü yaratıcıhğıyla etkileyen Lautrec, kökleri Şarlman'a kadar inen, soylu ve zengin bir ailenin oğluydu. 10 yaşlarında nefis çizimler yapmaya başlamıştı bile. tki ayağının birden sakatlanması, bütün hayatını etkiledi ve kendini tamamen resme adaJı. Kişinin benliğini yüz ifadelerinde çok güzel yansıtabiliyordu. Yenilikçiydi. Onun için de çok yoğun eleştiriler aldı. Sanat çevreleri ve özellikle dönemin akademisyenleri onun resimlerini "felaket" olarak nitelediler. Ama Lautrec"e göre, resim sanatı, sadece belirli kişilere özgü değildi ve olmamalıydı. Resim sanatı, günlük yaşantının en sade davranışları doğrultusunda bile olsa, bu yaşantının bir uzantısıydı. En güzel, en değerli çiçeklerin dahi, terk edilmiş »opraklar üzerinde ve "çöplüklerde" yetiştiğine inanırdı Lautrec. Bütün insanları seviyordu; ama derinlemesine yaralanmışları daha çok seviyordu. Bacakları sakatlanınca, boyu da uzamamıştı. Bedeni normal ölçülerde olmasına rağmen, bacakları anormal biçimde kısaydı. Çok çirkindi. Ama bu çirkinliğin altında benzersiz bir insan yüreğinin yaratıcılığı yanyordu. Bu çelimsiz, bastonuyla Bir kaba, göz kararı unu ve tereyağını Koyup koyu muhallebi kıvamına gelene kadar pişirin. içine maydanoz, kekik, defne yaprağı, rendelenmiş limon kabuğu ilave edin. İçine 22,5 kg. beyaz etli balık koyup tuz, biber, safran, kırmızı biber ve karanfil atın. Balıklar örtülünceye kadar su ilave edip pişirin. Havanda 56 diş sarmısağı dövün; tuz, yumurta sarısı ve 23 desilitre yağ ile mayonez gibi bir mayi elde edin. Pişen balıkların üstüne bu mayii döküp, karıştırdıktan sonra tabaklara kızarmış ekmek dizip, üstüne "Bordeaux" usulü balığı ilave edin. D 'Bordeaux' usulü balık Şaraplı sığır eti Büyük parçalar halinde doğranmış kuşbaşı sığır etini yağda çevirin. Ayrı bir kapta, soğan, sarmısak, havuç ve arzu edilen biriki sebzeyi daha doğrayıp onları da yağda öldürün. Sonra bir güvece önce eti yerleştirin, üstüne sebzeleri ilave edin. Tuz, biber, karanfili de ekleyin. Üstü örtülene kadar şarap koyun. 56 saat, çok kısık ateşte pişirin. Servis yapmadan önce etleri bir kenara ayırıp kabın içindeki sosu mikserleyin. İçine maydanoz, küçük hindistancevizi rendesi katıp, bu sosu etin üstüne dökün. D 27