23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İşte 'Ahmet Rasim Sokağı' sakaleti! Cilt cilt kitaplar borçludur Ahmed Rasim'e İstanbul. Ve "İstanbul'un en büyük meydanlarından birine heykeli dikilecek" Ahmed Rasim'in adı, İstanbul olmaktan çıkmış bir sokaktan bakıyor bizlere... Necatl Güngör Bundan yüzyıl kadar önceydi... 20 Haziran 1883. O gün, Rasim Efendi'nin hayatında bir dönem kapanıyor, bir başka dönemin ilk sayfalan açılıyordu. Yalnızca kendisinin değil; göz nurunu, el hunerini, ana yüreğini ortaya koyup babasız oğlunu on sekiz yaşına kadar büyüten teızi Nevber Hanım'ın da hayatında bir dönum hoktasıydı o 20 haziran günü... İşte, 20 Haziran 1883 günü, Rasim Efendi, Darüşşefaka Mektebi'nden birincilikle mezun oldu. Tam on sekiz yaşında idi! "Gözde gözlük, belde altın saat, sağ elde başı savatlı baston, ceketinin sol kiiçiik cebinde nazarlık mavi ipekli mendil, yeleğinin iisl cebinde de çörek otu, tuğla rengi halis ibrişim kesede kırk elli kuruş, altın kaplamn kol duğmeleri, plastron boyun bağının teşkil ettiği mıisellesin zaviyei re'sinde inci iğne" bulunan bu Darüşşefaka mezunu gencin önünde, Devleti âli'nin memuriyet kapısı artık açılmış bulunuyor idi! Oğlunu o yaşa, o mevkiye getirinceye dek saçını süpürge eylemiş, hem ana hem baba olmuş, velüyettunnimet Nevber Hanım da encam, bir telgrafhane memurunun validesi tahtına erişmenin huzuru ve mesudiyetini yaşıyor idi... Lakin evlat o evlat değil; ne memuriyette, ne devlet kapısında idi gözıi... O genç adamın gönlünde bir garip arslan, bir garip muharrirlik hevesi yatmakta idi ki, anlaşılır gibi değil! Bir süre devam ettiği telgrafhane kalemindeki görevinde, annesinin ısrarına rağmen fazla kalamayan Rasim Efendi, bir gün, Fransız üdebasından birinin "Yolcu" sernameli ufak bir manzumesini tercüme edip, o sırada "Terciimanı Hakikat" sermuharriri olan "saadetlu Ahmet Mithat Efendi Hazretlerine" götürdü. Yazının altına da, kemali cür'etle "Darüşşefaka'dan mezun Ahmed Rasim" diye imza atmayı ihmal etmedi... O "kemali cur'et" ile atılan imza, sıradan bir tercumenin altında unutulup gitmiş bir heves simgesi olarak kalmadı. O imza, bir dönemin edebiyat ve basın dünyasında etkili, aranılan, sevilen bir öğe olmanın da ötesinde, yarım yüzytllık bir yazı hayatını ifade ediyordu. Ustelik nasıl bir yazı hayatı? Ahmed Rasim, o muharrirliği, telgrafhapılmıştı? Haksızlık etmeyelim, 1927 seçiminde, İstanbul saylavı olarak TBMM'de ona da yer verilmişti; ama bu değerbilirliğin tasarımcısı ve uygulayıcısı bizzat Atatürk idi. Gazi1nin, Balkan Harbi ve Umumi Harp sıraiarında Tasviri Efkâr'da kalem sallayan, ardından Filistin ve Romanya cephelerinde görev alıp harp mektupları yazan bu güçlu muharrıre karşı hususi bir muhabbet ve itimadı var idi. Kuşkusuz ki, onu TBMM gibi bir çatının altında görmek istemesi de, bir tür ödül anlamına geliyordu... Hakeza, Yunus Nadi Beyin, "Cumhuriyet"in heyeti tahririyesi içinde üstada mühim bir mevki vermesi de bir rastlantı değildi... Yine hak yemeyelim, Fatihli şair, muharrir, Edip Rasim Efendi'nin 1932 yılında Heybeliada'da toprağa verilişinden sonra, bir ikı değerbilirlik örneği daha gösterilip, bir mektep ile bir sokağa da adı verilmiş idi ama... Ama işte o kadar! Şimdi yine Reşad Ekrem Koçu'ya kulak verip bu sokağın, "Ahmed Rasim Sokağı" oluşunun öykusunü öğrenelim: "... Ahmed Rasim Sokağı, Kadıkoy kazasında Kurbagalıdere tte da/hane arasında, Kaptanpaşa mahallesi sokaklanndandır. Andelib Esad sokağı ile Mahmud Sadık sokağı arasında, Kurbagalıdere boyunca uzanan bozuk, evlerinde dar gelirli ve orta hallice aileler oturan, ıssı/ bir yoldur. Aliferruh, Abdulhalim Memduh ve Ali Ruhi sokaklarıyla da birer kavsagı vardır. Bu isimler de gosterir ki, İstanbul sokaklanna yeni isimler konulup belediyenin 1934 rehberi hazırlanırken, bu işe memur edilenler, Malumat' "Şehir Mektupçusu"nu, sevdiği genclik arkadaşlarıyla birlikte ancak bu kenar semtte yâdedebilmislerdir." Ustelik bu sokak da ne sokaktı Allah için! Kurbağahdere'nin pis, mundar, kokuşmuş sularının sivrisinekli, bol çamurlu, geçit vermez bir alana çevirdiği bir kıyıda; Hasanpasa nam bir semtte, oto tamirhajnelerinin bütün hırdavatı, hırboluğu ve dahi gürültüsüyle İstanbul olmaktan çıkarıp başka bir acibül garip mekâna dönüştürdüğü; metruk, mezbele, karikatür bir sokak ki, adı nereden gelir, nereye gider diye sorsanız kimseler bilmez! Sokağın eski, şöyle on beş, yirmi yıllık eski bir sakinine sorduk, bilmiyordu; postacısına sorduk, taaccüp içinde yüzümuze baktı... Belki de onlar haklıydı: Kimselerin gelip geçmediği, hele böylesine bir sualle arayıp sormadığı bir semti laindi burası! Birkaç eski, ahşap ev ki miyadını dolduralı hayli zaman olmuş; aralarda çürük diş gibi göze batıyorlar öyle. Onların yanında buz kalıbından çıkmış kazulet ve sakalet Laz yapılar... İşte size Ahmet Rasim Sokağı! Ne dıyelim? Pek sayın belediyecilerimiz, aziz ve muhterem kültür politikacılarımız, bu değerbilmezlikleriyle ne denli övünseler azdır herhalde! Birtakım insanlar bilmese de, Ahmed Rasim'in değeri, yere düşmekle kadru kıymetinden hiçbir şey yitirmeyen yakut misali, Türk kültür hayatındaki saygın yerini koruyacaktır. Bu tür yazıların, aslında kimselerin yüreğini oynatmadığını, genellikle menziline varmadığını ve de sağır bir ortam içinde boğulup gittiğini biliyoruz; yine de bile bile yazıyoruz! Yazması bizden... Her yazılıp çizilene yapıldığı gibi, alıp kulak arkasına atması etkili ve yetkili kişilerden... Yoksa yanılıyor muyuz? D İstanbul'un yazarı Ahmed Rasim İstanbul'da sürgü'n Istanbul'un Kadıköy'ünde, Kurbağahdere'nin arkasında garip bir sokak "Ahmet Rasim Sokağı." ne memurluğuna yeğ tutan Darüşşafaka mezunu genç adam, hele o devri istibdatta yazı yazmanın ne belalı, riskli bir iş olduğunu da zamanla öğrenecekti ama; yine de bu "tatlı bela"yı sırtında taşımanın onurundan yoksun bırakmayacaktı kendisim. "Ahmed Rasim'in bilhassa İstanbul, sokakları, evleri, âbide ve umumi muesseseleri, meyhane ve batakhaneleri, mesire yerleri, vapıırları ve kayıkları, tramvay ve arabalan, bir kelimede toplar isek, manıara ve insanlan ile sesli ve renkli bir film halinde akmaktadır. Balıkçdar, tulumbacılar, serseriler, kumarbazlar, devrin tanınmış simaları, sanatkârları, mahalle aralarında yiikselen kadın ve çoluk çocuk sesleri, yangınlarda, gece baskınlarında, meyhane kavgalarında yiikselen kanşık, anonim sesler tabaka tabaka, sınıf sınıf, yaş yaş butun bir İstanbul, Ahmed Rasim'in yazılannda en öz dilleri, şiveleri, argolan ile konuşurlar. Ahmed Rasim'in eserierini sıkar isek, İstanbul'un kokusu, esansı damlar. "(...) Ahmed Rasim, eserlerinde elli yılın tarihçesini yaşattığı İstanbul'un bir köşesine heykeli dikilecek büyük bir muharrir, bir Türk büyüğttdür." Üstat Reşad Ekrem Koçu'nun, Ahmed Rasim'in ölümünden beş yıl sonra, yani 1937'de kaleme aldığı bu sözlerin üzerinden tam tamına yarım yüzyıl geçmiş... Geçen bu zaman içinde, Ahmed Rasim'in yazdıkları, anlattıkları değerinden hiçbir şey yitirmemiş; tersine, yapıtları birer ikişer günümüz Türkçesine aktarıldıkça, eski İstanbul manzaralarının, birbirini tamamlayan büyük bir mozayiğin parçaları gibi vazgeçilmesı olanaksız bir anlam taşıdığını göruyoruz. Bir dönemlerin tstanbul'unu, eski Istanbulluların günlük yasantılarını öğrenmek istediğimizde, Ahmed Rasim'in, başvurulacak en zengın kaynaklardan biri olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Muharrirliği memuriyete yeğleyen, memurıyetin sağlayacağı ikbal ve mesudiyete de, istemeye utanacağı telif ücretlerinin kifayetsiz miktarının getireceği zarurete rağmen rağbet etmeyen Ahmed Rasim için, Istanbullular ne yapmıştı? Kültür BakanlığYyla, belediyesiyle, resmi gayrı resmi kuruluşlarıyla neler ya Ahmed Rasim, 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle