Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Görsel sinemanın büyuk ustası Ken Russel, son filmı "Gothic"te, ünlü Ingılız yazar ve ozanı Byron'ın yaşamını beyazperdeye getırdi. Film, acımasız eleştirilerin yanı sıra olaöanüs'ü övguler de aldı Saçları beyaz, ruhu genç Ken Russel / Fırtınalı yaşamlann yönetmeni luslararası sinemanın en ünlü adlarından biri olan Ken Russel'ın son fılmi Gothic gene acımasız eleştiriler ve olağanüstü övgüler aldı. Gerçekte Ken Russel kimdir acaba? 60 yaşı, Katolik eğitimi, iki evliliği, 7 çocuğu ve birbirinden fantastik fılmleriyle, Ken Russel ilk. kez kendisiyle ilgili konuşmayı kabul etti. tngiltere'nin Southampton kentinde doğan Russel, cocukluğunu Manş kıyılarında geçirdi. Denizcilik, baletlik, aktörlük ve fotoğrafçılıktan sonra da yönetmenlikte karar kıldı. 1960'lann başında BBC için Prokofiev'in yaşantısını anlatan uzun metrajh bir belgeselle dikkatler Russel'in üzerinde toplandı. Buna Bartok, Debussy, İsadora Duncan Uzerine belgeseller ızledı. 1969 yılında Slrauss'un yaşantısını konu alan "7 TUİ Dansı" adındaki dizisi ile parlamentonun dikkatini, aynı zamanda şimşeklerini üzerine çekti ve adı "Allahın Cezası Ken RusseP'a çıktı. 1971'de Çaykovski'nin (Yalnız Kalpler), 1974'te Mahler'in ve 1975'te Liszt'in (Lisztmania) yaşamlarını beyazperdeye aktardı. Ken Russel şimdilerde 1930'lu yılların ünlü Avustralyalı bestecisi Percy Granger üzerinde çalışıyor. Bazılarınca deli, bazılarınca da dahi olarak kabul edilen Ken Russel kendisini şöyle anlatıyor: "Ben bir sihirbaz, haya gücii zengin bir çocuk ve aynı zamanda primitif bir insanım. Benim fazla sembolik filmler yaptığımı söylüyorlar. Oiabilir, ama ben bunun farkında değilim ve bunlan bilinçli yapmıyorum." Bu ilginç sözleri söyleyen Ken Russel'la ttalyan Grazia dergisinden Remo Binosi'nin yaptığı söyleşinin önemli bulduğumuz yanlarını aktanyoruz. U başarılı yapıtlar veren hiçbir sanatçı da tanımadım. Bu bir tarafa, beni hangi hayaletler yönlendiriyor diye de hiç düşünmedim. "Gothic" bir senaryodan doğdu. Yıllardır Byron uzerine bir film yapmak ıstiyordum ve bunun senaryosunu okuduğumda da mükemmel buldum. Daha öncelen bir romandan ya da müzik parçasından yola çıkarak filmler yaptım. Sadece beni eğlendiren şeyler yaparım, ama yönettiğim filmler hepiok zaman ve uğraş isteyen türdendir. Mantık dışı hiçbir şey söz konusu değildir. • Sizin sinemanız "görsel" olarak nitelendihldi. Hayal gücünüz size nasıl yardım ediyor? Herkes, kendi hayal gücünü istediği gibi kullanma özgüıiüğüne sahiptir. Benim tek uyuşturucum, müziktir. Mabler, Prokofiev, Şostakoviç... özellikle 1900'lerin müziğini dinlerim. örneğin Walton'un 1934 yılında yazdığı 1. senfonisi doğayı en duyarlı şekilde yansıtan parçadır bence... Hem saflır hem dilsız Buna karşın oyun gücüyle son Oscar ödüllerı dağıtımında en büyuk ödülu rol arkadaşı ve sevgilisı William Hurt'un elinden aldı Marlee Matlin. Bundan sonra "öflrenecek çok şeyi" olduğunu söyleyen Maöın, ödüle bir daha uzanabilecek mi? Işte merak edilen nokta bu. Marlee Matlin, "Başanm, azınlıkların başarısıdır" diyor • Sevdikleriniz bunlar, ya nefret ettikleriniz? Şiddet ve çocuklar üzerinde uygulanan cinsel sapıklıklar. Bu, ne yazık ki lngiltere'de çok sık rastlanan bir olay. Bence bu durum, kökleri Victoria dönemine ait bir baskının sonucu. lngiltere çok acı çekmiş bir Ulke. Şimdi de zor bir dönem geçiriyor. Politik durum fırtınalı, kraliyet ailesi turistik bir gösteriye dönüştü. Durumumuz bir opereti andırıyor, ciddiye alınacak bir tarafı kalmadı. Sessizliğin sesi u yılın Oscar adayları açıklandigı zaman, sinema otoriteleri Marlee Matlin'e pek fazla şans tanımıyorlardı, ama Amerikan seyircisinin vansı En lyi Kadın Ovuncu OdUlü'nün onun alacağını umuyordu. Sonunda beklenen gerçekleşti ve Matlin, ödülünü sevgilisinin elinden aldı EI hareketleriyle de seyircilere tesekkür etti. Sağır ve dilsız olan Marlee Matlin, bu sakatlığı yüzünden güç bir çocukluk dönemi geçirmişti. Bir video fılminde kendini goren VVilliam Hurt tarafından seçilmiş ve sinemaya başlamıştı. Daha önce sadece sakatlar için olan tiyatrolarda oynuyordu. Bu yüzden Oscar'ı aldiğında az olan tiyatro deneyimine güvenmeyerek "ÖJrenecek çok şeylm var" demişti. Üstelik Oscar'ı ilk filmiyle yakalayan ilk kadın oyuncu olduğu için, herkes bundan sonra atacağı her adımı acımasızca eleştinneye hazır olacaktı. Asıl güçlUk bundan sonra başlıyordu. "Ba$ka Tannrun Çocuklan" adlı filmdeki rol arkadaşı, VVilliam Hurt ile birlikte yaşayan Marlee Matlin 1988 martına kadar HoUywcod'un kraliçesi. Kontakt len&lerin neredeyse kaldırımlarda bile satıldığı Ncw York'tan gozttnde o "öğretmen" gozlükleri ile gelen bu sağır dilsiz kız, İBsanhk ülrihirun ilk dönemlerinde sözden önce hareketlerin anlatım dili olarak kullanılmasına ve kendine güveniyor. D B '• Gothic, en son fılminiz. Sizi çalışmalanmzda yönlendiren nedir? • Şeytanhktan kurtulmaya başladımz mı? Gerçekten öyle bir halim mi var? Ben aslında basit bir ruha sahibim. Güzelliği her yanda görürüm. Bir bardak şarabın kırmızısında, ağaçlann yapraklarında, her şeyde. Saçlanmın bir günde beyazlaşması, hepimizin bir gün mutlaka öleceğimizi cidden farkettiğim gün oldu. D Benim ellerimi esrarengiz güçler yönetiyor, ama bunlann kimler olduklannı bilmek istemiyorum. Psikoanaliz benim hiç ilgimi çekmiyor. Eğer Mahler'in psikoanalizi yapılsaydı, mutlaka dokuzuncu senfoniyi yazamazdı. Zaten psikoanalizden sonra daha