03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

S A 6 L I K Erdal Atabek Doktorunuz gerçeği söylesin mi? Gerçekle karşılaşmaya alışmalıyız. Gerçekleri söylemeye alışmalıyız. Bize gerçeklerin söylenmesine alışmalıyız. Aksl durumda, ömrümüzü sürer durduruz da hayatın gerçeklerini yaşayamayız. oktorun size gerçeği söylemesini ister misiniz? Bu soruya çeşitli yanıtlar alınır kuşkusuz. Elbette. Gerceği bilmek isterim. Neden istemeyeylm? lyi de olsa, kotu de plsa, hayatımla ilgili gerçeği bilmek isterim. Hayır. Burada söz konusu olan iyi şeyler degildir elbette. Kötü bir hastalığım varsa, bunu bilmek istemem. Buou bilmeye dayanamam herhalde. Yakınlarıma söylesinler. Önümdeki giinler sayılı da olsa, ben bunları bilmeden yaşayayım isterim. Bilmem, düşünmem gerekir. Doğrusu, insanın kendi hayatına ilişkin gerçeği bilmesldir. Ama, bu doğruya hazır olmak gerekir. >Ben hazır mıyım bilmlyorum. Şimdi bir sey 'Söylemek zor. Belki de doktorun hastasının durumuna göre karar vermesi gereftir. f Evet, ne dersiniz? < Doktorun size gerçeği söylemesini ister misiniz? Bu yalın soruda insanı şaşırtan, düşündürten, çekindiren bir şeyler var. Aslında, bir toplumun, bir topIumun insanının yetişmesinden, hayata bakışından, bilincindeki değer sıralamasına kadar nice olgu bu soruyla birlikte harekete geçiyor. Benzer bir durum sorunun öteki ucundaki doktorlar için de geçerli. Doktorlar da hastaya gerçeği söylernekte onları duraklatan, düşundürten ne çok şeyle karşılaşırlar. Çoğu kez, hasta yakınlarının daha başta "kötü bir sey bulursam hastaya söyleyemem" konusundaki istekleriyle karşılaşmışımdır. "Böyle bir seyi kaldıramaz, dayanamaz." lnsanlarımızla ilgili değerlendirmemiz budur. Peki de, insanlarımızın bu durumda olmaŞinın temelinde onları böyle görmenin, onlara böyle davranmanın payı yok mu? Elbette Var, kanımca da çok büyük payı var. ? "Çocuktur bilmez", "gençtir anlamaz", "kadındır dayanamaz", "erkektir kaldıramaz", "yaşlıdır taşıyamaz" diye diye insanlarımızı gerçeklerin dışında bir dünyada yaşatmaya çalışan, gerçeklerin sorumluluğu Tek tip insan Bugün gençliğin içinde bulunduğu bunalımlara çözüm aranırken, temelden yatan nedenler uzerinde durulursa, temel nedenlerin başında "tek tip insan" anlayışının olduğu görülür. • Üniversitelerdeki dernekleşme olgusuna yönelik "tek tip dernek" yasası girişimleri sessiz sedasız ortamda gençlerin seslerinin duyulmasına yol açtı. "Nereye gidiyoruz?", "Geçmişe dönmek mi Isteniyor?", "Hangi karanlık güçlerin parmağı?" yollu yorumlar yazımın konusu olmadığı için bir yana bırakıyorum. Ama, işin bir yanı var ki, yazımın konusu: "Tek tip" merakı. Bizim, gençlikten istediğimiz nedir? "Yaratıcılık, gelişme, çağdaşlaşma, sorumluluk alma" mı? Yoksa, "evet efendlmcllik, söyleneni yapma, gördüğünü sürdürme, bulduğuyla yetlnme" mi? Gençlerden istediğimiz yetişme modeli birinci grupta açıklananlarsa, bu model "tek tip" oluşla bağdaşmaz. "Tek tip dernek", "tek tip düşünce", "tek tip davranış" giderek "tek tip Insan" anlayışına ulasır ki, böyle bir insanı sağlıklı saymak da olanaksızdır. "Hangl krlterlere göre tek tip?" sorusunu sormaya bile gerek yoktur. Bugün gençliğin içinde bulunduğu bunalımlara çözüm aranırken, temelde yatan nedenler uzerinde yeterince durulsa, yıllardır süregelen bu "tek tip insan" anlayışının temel D nu taşıyamaz duruma getiren gene bizler değil miyiz? Sinemaya giderken çocuklara "doktora gidiyoruz" diyen anababa, "gençtir o daha, hayatı nerden bilecek" diyerek gençlerle konuşmayı gereksiz bulan büyükler, bir yakınının hastalığını anneye haber vermek istemeyen erkekler, oğlunun yanlış gördüğü bir hareketini babaya söylemeyen anneler, bu toplumun insanları değil mi, bizler değil miyiz? Böylesine bir gizleme, saklama, koruma adı altında sorumluluk taşıma gücü kazanamayan insanlar yetiştirme olgusu, elbette, hekimhasta ilişkisine de yansıyacaktır. Doğrusu elbette doktorun gerçeği söylemesidir. Kanser olduğu zaman da söylemesidir. Ne kadar ömrü varsa, eğer tıp bilimi bunu söy öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Telll, araştırmayla ilgili olarak yaptığı açıklamada, hastalara hastalıkları hakkında bilgi verilmesi gerektiğini savunarak, "Ancak hastaya ne kadar ömriinün kaldıgını yiizüne karşı söylemek dogru degil. Hastayı strese sokmayacak biçimde bilgi vermek gerekir" demiş. Doç. Dr. Ali Telli doğru söylemiş. Bir yandan hastalara bilgi vermemek stres nedeni olurken, diğer yandan konu ömür sorununa gelince bilgi vermek stres yaratıyor. Her toplumun sorunlannın çözümünde kendine özgü yollar bulunması gerçeği, bu olayda da kendini gösteriyor. Hastaya bilgi vermek gereği Uzerinde durulması çok doğru. Bu konuyu ayrıca irdeliyeceğiz. Ancak, konu "kötü dc olsa bir gerçeğin söylenmesi"ne gelince, karşımıza büyük bir kültür sorunu, bir toplumsal davranış sorunu çıkıyor. Bu sorunları da tek başına hekimlerin çözmesi olanaksız. Onlar da, hastayı strese sokmayacak biçimde davranıyorlar. Bu durum da, hastaların aklında bir soru işareti bırakıyor. Acaba doktor bana gerçeği söyledi mi? Acaba doktor, bende bulduklannın bepsini söyledi mi? Kimi hastaların, ya da hasta yakınlarının sonradan gelip yukardaki soruları sormasından da has taların böyle bir kuşkuyu genelde taşıdıklannı anhyorum. Elbette bu sorular hekimin ikircik li davra nışından değil, toplumdaki genel kanının izdüşumünden kaynaklanmaktadır. Gerçekle karşılaşmaya alışmalıyız. Gerçekleri söylemeye alışmalıyız. Bize gerçeklerin söylenmesine alışmalıyız. Aksi durumda, ömrümüzü sürer dururuz da hayatın gerçeklerini yaşayamayız. Gerçekleri yaşayamamaksa, hayatı yaşayamamakla özdeştir. D leme gücüne sahipse bunu söylemesidir. Ama, bu doğrudan bizim toplumumuzun doğrularına kadar uzanan yol nice güç, nice cetrefil, nice uzun. Ege Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, doktor ile diyaloğu olmayan hastaların °/o %'sında stres görüldüğünü ortaya koymuş. Ooktorlar "ne kadar ömrü kaldıgı" konusunun dışında her türlü bilgiyi uygun bir yöntemle söylemenin yararlı olacağını savunmuşlar. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi İlkyazda ülserlere dikkat kMidenin ve onikiparmak 'bağırsağının (duodenum) ülserli hastalıkları mevsim dönüşümleriyle birlikte yeniden harekete geçer. llkyazla birlikte mide yanmaları, kaynamalar, ağza acı su gelmeler, ağrı yeniden başlar. Bir süredir sessiz kalmış olan hastalık yeniden alevlenmektedir. Bu konuya dikkat etmek yararlıdır. Çünkü, aldırmayanlar hastalık belirtilerinin arttığını, yakınmaların artarak sürdüğünü görürler. Bu durum hem hastalığın ilerlemesine yol açar hem de sağaltımın yapılmaması durumunda bazı komplikasyonların olabilirliğini arttırır. Peptik ülser denilen hastalığın önemli komplikasyonları arasında olan kanama, delinme (perforasyon) ciddi durumlar yaratabilir. Nelere dikkat etmeliyiz? 1 . İlkyazla birlikte kış aylarında belki de gevşemiş olan diyet önlemlerini sıkılaştırmak gerekir. Yemek zamanlarına dikkat etmemek, yerıni düzenli yemek zamanlarına bırakmalı, öğünler arasında da midemizi boş bırakmamak için az miktarda uygun besinler alınmalıdır. Besinlerin türlerini pişirme biçimlerinin de "peptik ülser" diyetinde özel bir yeri olduğu bilinmektedir. Sindirimi kolay et türleri, pişmiş sebzeler, kompostolar, sütlü tatlılar, kızartmaların diyetten çıkarılması, yiyeceklere biber, bahar, acı katılmaması dikkat edilmesi gereken özelliklerdir. 2 . ilaç kullanımının düzenle uygulanması gerekir. Ağrı olmadığı zaman, yakınmalar azaldığı zaman pek de düzenli alınmayan ilaçların dikkatli bir düzenle alınması önemlidir. Yakınmalar olmadığı zaman da ilaçların alınmasının sağaltımla yakın ilgisi olduğu unutulmamalıdır. 3. Rastgele ilaç alınmamalı, aspirinin kanama yapıcı etkisi olduğu, ağrı kesici ve antiromatizmal ilaçların ülserdeki zararlı etkileri unutulmamalıdır. 4 . Bu dönemde streslerin daha zararlı olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. D nedenlerin başında bulunduğu ortaya çıkacaktır. "Kuşaklar arası çatışma" adı altında tartışmaya açılan konunun da özünde "tek tipleştirme" özlemınin oynadığı roi yadsınabilir mi? Toplumun özgürleşmesi diye düşünebileceğimiz demokrasi, tek tipleştirme çabalarıyla bağdaşmayacaktır kuşkusuz. "Tek tipleştirme", kişiliği silikleştirme, karar verme yetisini başkalanna bıraktırma, sorumluluk alamama, bunlara karşı duyduğu tepkiyi gizleme, giderek tepkileri nefrete dönüştürme gibi çok yönlü olumsuz etkilerin kaynağıdır. Sonra da "neden oluyor bütün bunlar?" diye sormalar, aramalar, parmaklar aramalar yok mu? "Nasıl bir gençlik istiyoruz?" Önce buna yanıt vermek gerekir. Açık seçik, dürüst bir yanıt. D 22
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle