Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DYKU Burhan Günel Karanlığın sesi ütün yolcular uyuyor, bir ben izliyorum pencereden yolu vc geceyi. Belki sürüeümüz bile uyuyor şitndi! Kuşkulanıyorum. Gidip adamın gözlerine bakmalı/ım. Otobüs hışırtıyla yarıp geçiyor geceyi ama :üketemiyor. Onu yanımızda taşıyoruz. Dolunay bize yol gösteriyor; gecelerin tanığı, arkadaşı o, bizim de öncümüz. Geçmışimi ve geleceğimi teslim ettiğim şu otobüs yoldan cıknıadan dosdoğru gittiğine göre sürücUmüz uyumuyor. Yolu gözluyoruz ikimiz, geceyi yalnızca biz yaşıyoruz. Ama bir şcy var, nereden kaynaklandığını bilemediğim, bir sızı sanki, belli belirsiz bir mırıltı: "Ooooff, off!.!' Bir insan sesi elbette, ama kimliğini gizliyor, ele vermiyor. Kesiliyor, unutturuyor kendini. Ve otobüsün homurtusu öne çıkıyor. Nereden gelip nereye gitmekte olduğumu unutuyorum: Bütün yönler aynı, nereye koşsam yorgunum, nerede dursam yabancı. Sonra bakıyorum ki, bir otobüsteyim, koltuğuma gömülmüşüm, sigaramı emiyorum. Gitmekte olduğum yerde insanlarım, anılarım, yaşadıklarım ve yaşayacaklarım olmalı, besbelli onlara koşuyorum. Geride de öyle bir yığın insan ve yaşantı bıraktım mutlaka, en çok da kendimi oralarda... Belki de yersiz yurtsuzlardan biriyim, uyumlu insanlar bulamadım, hiçbir yerde kendimle bile uyumlu olamadım, hele çevremle, hiç! Bütün bunlar yeri doldurulamaz bir büyük eksiklik olarak öne çıkıyor gecenin sesinde: Yeni kıtalar, denizler, dağlar ve insanlar bulmalıyım. Tıpkı gecenin benzersiz sesini yeni baştan tanımaya başladığım gibi. Otobüs alıp götürüyor. Nedense kimse geceye sahip çıkmıyor, herkes uykunun ılık ellerine bırakmış kendini. Yine kuşkulanıyorum işte: Sürücümüz uyuyor mu? Belki de tepemizdeki dolunay çekip götürüyor hepimizi ve bir süre sonra gece bitmeden ya da güneş yüzünü gösterirken yepyeni bir denizin ayaklarına ulaştıracak bizi. Böyle olursa hiç şaşırmayacağım. Yapar bu güzelim ışık, buna gücü yeter. Bak işte canlanıyor içimin kabarcıkları, kanım ayaklarıma doğru akıyor, avuçlarım tatü tatlı kaşınıyor. "Ooooff!.. Oooff!.!' Ben mi bağırıyorum, yoksa içimin susturulmuş sesleri mi ayaklanıyor? Bir şeyler oluyor besbelli, belki de yolun kıyısından bir kaya yuvarlanıyor, sıyrılıp geçiyoruz. Ya da bir deprem; hem yakm hem de çok uzak yerler sallanıyor. Dik otururken yoruldum, başımı koltuğun tümseğine yasladım, iyi ki yanımda kimse yok, yumdum bir an gözlerimi. Ve o ses belirginleşti ansızın: "Yaktın beni ulan, yaktın benii!.!' Açtım gözlerimi, ses tükendi, yok oldu, uçup gitti. Gülümsedinı. Belleğim benimle şakalaşıyordu anlaşıian. Yeniden indirdim kirpiklerimin kepengini. Ve ses bir kez daha ortaya çıktı: "Yaktın beniiü." Açınca gözlerimi, yine yok oldu. Sanki o sesi görüverecektim ve gizi çözülecekti, kaçıyordu benden. Bu kez de ben ona oyun ettim, gözlerimi tam yummayıp aralık bıraktım ve sesi yakaladım: Otobüsün arka koltuklanndan geliyordu. "Yaktın beniiü Yaaktımn ulaan!.!' Başımı cevirip o yana baktım. Demek ki uyumayan biri daha vardı ve işte yakalandı: Tekerlek şapkalı şişman bir adamdı. Sese bakılırsa orta yaşlıydı, kırk beşinde filan. Sigarası dudaklarında ışıldıyordu. Bu gidişle tüm yolcuları uyandıracak, gecenin benzersiz sesini bozacaktı. Sürücü göndermis olmalı; az sonra yardımcısı koluma sürtünerek geçti, adamın yanına vardı, evet oydu bağıran, yanılmamıştım, hem sigara tüttürüyordu hem de sürücünün yamağına hcsap veriyordu: Sen mi bağırdın, dayı? Yaktın benii!.. Herkes uyuyor be, ne bağınp duruyorsun? Sııs artık, tamam mı? B Adam yanıtlamadı. Sürücünün cılız bıyıklı yamağı, delikanlı omuzlarını sol yanına yıkârak geri döndü, yine koluma sürtünerek geçip öne gitti. Dışarıda dolunay hâlâ otobüse yol gösteriyordu. Sürücümüz ve yamağı uyumuyordu ve dolunayı izliyordu. Çoğalıyorduk. Arka koltuktaki tekerlek şapkalı adam da ortak olmuştu geceye. Tam gözlerimi kapayacaktım, içime dolduracaktım geceyi, o güzelim ses yükseliverdi: "Yaktın, kavurdun benii..:' Yamak bu kez yanımdan kosar gibi geçti, hedefe ulaştı ve adamı azarladı: Ne bağırıp duruyorsun be? Sus dedik sana! Bak şimdi aşağıya atarız seni, anladın mı? "Yaktın benii!" diye yanıtladı adam, herkesin işitmesini ister gibiydi, sesi daha da yükselmişti. Arka kapıya yakın yerde yanan cılız kırmızı ışığın altında, sürücünün öfkeli yamağı adamı omzundan dürtükledi: Kim yaktı ulan, ben mi? Boynunu yana kırdı adam, başını öne eğdi. Gözlerini kapamış olmalı. Bağırdı: Yaktın beni vicdansız, yaktın beniiü.. Yamak, burnundan solumaktaydı, ne yapacağını bilemez durumdaydı. Adamı ileri geri sallamaya başladı: Şimdi ben sana gösteririm, vicdansız kimmiş öğretirim!.. Adam tınmadı, bildiğini okuyordu: Oooff, off! Yaktın beni! Gülüşmeler, mırıldanmalar oldu. Gece ayaklanıyordu. Belki az sonra dolunay yolumuzdan çekilir, kendi işine gücüne bakardı. Geceye pabuç bırakmamış, hiçbirimiz karanlığa teslim olmamıştık. Uykunun tuzaklan aşılmiştı işte, sürücü göıcvinin başındaydı, gecenin gizemli sesiyle boğuşmaktan yılmayacaktı, yamak da sürücünün yanı başında uyuklayıp tehlike yaratmayacaktı. Bense nereden gelip nereye gitmekte olduğumu düşünemeyecek, yitirdiklerimi, geride bıraktıklanmı anımsayıp yazıklanmayacaktım, eh yani, birazcık uyku da benim hakkımdı artık. Ama olanaksızdı, kendime yeni sorular bulmuştum: kimdi bağıran şu adam, nesi vardı? Bu gidişle gözünün yaşına bakmayıp aşağıya atacaklardı; yaparlardı bunlar, kurallar çoktan oturtulmuştu yerine, duvarlar sağlam ve kapılar içeriden kilitliydi. Koruganlar hazırlanmıs, savunmalar güçlendirilmişti. Saldırılar ise, savunmalardan daha da güçlüydü nicedir. Anlaşılan biliyordu bütün bunları tekerlek şapkalı adam, bir kez daha bağırdı: Yaktın beni, yaktın ulannn! Neredeyse boynum tutulacaktı ve öteki yolcular da benim gibi otobüsün arka koltuklarına doğru dönmüşlerdi yarı gövdeleriyle, bütün gözler adamın üzerindeydi; yontu gibiydi, sesi çıkmasa, dudaklanna kıstırdığı sigaranın ateşli ucu olmasa, gecenin bir parçası sanılabilirdi, öyle bir gölgeydi işte; yaşadığından bile kuşku duyulabılirdı. Kimdi sahi, gerçekten yaşıyor muydu? Az önce sorup durmuştum kendime. Birden aklım başıma geldi, uykunun elleıinden tümüyle kurtuldum, nasıl utandım; ayıp ayıp, sen de mi soruyorsun bunu: Kim bu aam, öyle mi? Başımı iki yana salladım, alt dudağımı ısırdım. Bazen ne yaptığınu bilemiyorum. Yamak bu kez arkadan öne doğru seğirtti, varıp sürücünün kulağına bağırdı: Susmuyor Hüseyin ağabey! Ne yapacağız şimdi? Otobüste ayile var! Sürücünün yanıtlamasına kalmadan, tekerlek şapkalı yetişti arkadan: Yaktın benii! Yolcular önce gülüştüler, sonra mırıltılar çoğaldı: "Kim bu be, kim yakmış herifi?" "Garibin biri besbelli..!' "Gecenin bu vaktinde ne bağırıp duruyor? besbelli boğazı düğümlenmişti; çünkü benim "Allah Allah, deli mi ne?" boğazım da düğümlendi. Sürücünün ardında, "Aile var burada, aile! Utanmaz adam!" Ve 'utanmaz adam' tüm mınltıların üzerine yarısı kopmuş bir kuyruk gibi sallandığının ayırdında değildi utangaç yamak. İçim ezildi. Beklimon sıktı: lemeye başladım, hâlâ umutluydum, yolculardan Yaktın beni orrospuu!.. Sürücü, yardımcısını yanıtlamak yerine an biri olsun sesini yükseltmeliydi, hemen ben de sızın frene bastı, otobüsü cart diye durdurdu, katılacaktım. Kimseden ses çıkmadı. Sürücü, kırt kırt kırt edep el freninin sesini işittim. Ta kontak anahtarını çevirdi, motor ses verdi, bımam, işte şimdi çıngar çıkacak. tkisi birden ya rakıldığı yerdeydi, el freni balon söndürülür ginımdan geçtiler, soluklarını duydum, çok bi boşaltıldı. Ansızın ayağa kalkıp bağırdım: öfkeliydiler. Nedense ışıkları yakmadılar. Şiş Durun biraz! man adamın yanına vardılar, hışımla ikisi iki Birden kendimi ayırt ettim, yaşıyordum, işte yandan adama yüklendiler: şuradaydım, bu ses benimdi, güzel sesini, eşsiz Ne bağırıyorsun be, burayı ahır mı san sesim, ölümsuz ve diri bir sessin sen, şimdi buldun kendini, sakın bir daha bırakma! Ellerim dın? Atalım mı şimdi seni aşağıya? Otobüste vardı, bedenim öfkeyle titriyordu, bıyıklarım vardı, yoluyordum bir yandan, kulaklarımın uçböyle bağıramazsın! ları yaruyordu, gözlerim karanlığa ve geceye ateş Yaktın benii, yaktın benii! kusuyordu. "Bi şey mi var efendim?" diye sor tn ulan aşağıya, çabuk in diyorum sana! Yaktın beni yaktınn, an ulan kancık, ah du sürücümüz, başını cevirip sesin sahibini aranarak. Aman tanrım, bu ne incelikti böyle! ulan kancıkkk!.. "Bizim firmamız ötekilere benzemez, konfor, Kahkahalar yırtıldı orta yerde, herkesin göğsü boşaldı, besbelli uyanmayan kalmamıştı. Sürü güven, hizmet yarışı, görev aşkı, her şey bizdecü, biraz da kalabalıktan güç almış gibi sesini dir bizde!" yükseltti: "Ben de iniyorum!." diye seslendim. İn ulan aşağıya! Hadi, in otobüstcn! SaSessizlik yoğunlaştı. Hayır, kimseden alkış na söylüyorum, çabuk in, çabuk! beklemiyordum. Zaten bu ölü ırmağın hışırtısı Bu kez adam kaya gibi yerleşmişti koltuğa, çoktan kesilmişti. Kimsenin karşı çıkmasına, ses sürücü ile yamağının çekiştirmelerinden etkilen etmesine kalmadı, arka kapıya ulaştım. Ve kenmiyordu. Gözüm karanlığa alışmıştı, eksik ka dimi gecenin serin, anlayıslı ellerine bıraktım. lan çizgileri, gölgelere, seslere bakarak Çevreme bakındım, nereye gitti bu adam? Getamamlıyordum: Adam irikıyımdı. Ve dışarıda cenin tülü ytlzüme değincc irkildim, gözlerim gece gülümsüyordu, bizimle dalgasını geçiyor iyice açıldı. Tekerlek şapkalı adamım, nerededu. Hiç kimsede kıpırtı yoktu, herkes izleyiciydi. sin? Görebildim, az ötede yürüyordu. AsfaltAyağa kalktım. Bakıp gördüm, dolunay tüm ışı tan çıkmış, sağdaki tarlaya yönelmişti. Ben de ğını adamın üzerine salmıştı; dağın biri gelmiş ardına düştüm. Toprak belli belirsiz bir eğiınle arka koltuğa oturmuştu. yükseliyor, yamaçtaki bir ağaca ulaşıyordu. "Yaktın beni!' dedi dağ, soluğunu boşalttı ge Otobüsü ve içindekileri uykulan ve yalnızlıklarıyla baş başa bırakmış, biz de toprak gibi, cenin üstüne. Yamakla sürücü, adamın iki yakasını avuç dolunay gibi, gökyüzündeki sayısız yıldız gibi şu karşı yamaçtaki koyu gölgeli ağaca bakıyor, lamış, ileri geri çekiştiriyorlardı: ona ulaşmak istiyorduk. Adam önden yürüyor Sus ulan, sus diyorum sana! ve bana yol gösteriyordu. Yolculuğumuz uzun İn ulan aşağıya, in diyoruz sana! öyle şişmandı ki yerinden oynatamıyorlar sürdü, ağaca sabaha karşı ulaşabildik. Adam ağaca vannca yere oturdu, sırtını dayayıp ayakdı. SUrücUnUn canı burnundaydı: larını uzattı, şapkasını çıkardı, dizlerinin üze Eşyası var mı Rıza bu herifin? Yok Hüseyin Ağabey. Olsa ne yazar? Ataru rine kapadı. Az sonra ben de ağaca ulaştım. Geniş gövdeli bir çınardı bu, çok rüzgârlar, çok bavulunu, serjetinü Yeniden yüklendilerse de adamı çekip çıka mevsimler gördüğü belliydi. Gecenin sesini ve ramadılar. Ilkin yamak pes etti, bir adım geri gizlerini kuşkusuz çok iyi biliyordu. Gövdesini ye çekildi. Sonra sürücü; iki elini iki böğrüne genişletip bana da ycr açtı. Oturup sırtımı dayadım, bacaklanını uzattım, toprağın soluğudayayıp bağırdı: Allah kahretsin! Nasıl ağırmış... Şuna bak, nu duydum. Ve ısınıyordu tenim, tıpkı yüreğim. kaya gibi çakılıp kalmış oraya! Sanki tapulu Gözlerimi yumdum, derin derin soluk aldım, geceyi doldurdum içimin derin oyuklarına, uyarazisi! Kalk diyorum ulan sana! kulu kuşlar uçuştular. Tekerlek şapkalı yolcumuz, zor kullanmayı bıraktıklarını gördüğünden olmalı, iki yakasıAdamın sigarası hâlâ yanıyordu. Ama besnı eliyle düzeltti, üzerine çekidüzen verdi, şap belli yangını sönmüştü, artık bağırmıyordu. Bir kasını elledi; sonra uysal, yavaş devinimlerle, sigara da ben yaktım. Yorulunca kalktık, asfalta uslu çocuklar gibi efendice ayağa kalktı. Başı doğru yürüdük. Aramızda benzersiz köprüler nı önüne eğip, şapkasınııı altına saklanarak, oluşmuştu. KonuşmadığıiTnz tüm sözcükler bir"Yaktın beni diye mırıldandı. Az ötesindeki birine ilmek atıp o köprüleri kurmuştu. Belki kapıyı açıp kendini aşağıya sahvcrdi. Oüştü mü, de yeniden yaratmaydı bu. Onun için olmalı, yuvaılandı mı, anlayamadım. Sesi soluğıı çık konuşmak yürürkcn dc akhmızaa gelmedi. Yomadı. Kapı kapamnca sesler kesildi. Surucü ba lun kıyısında çömclip, su ^ana, olmadı bu yajını onüne eğip yerine doğru yıirüdü. Yamak na geçecek ilk otobüse birlıkte el edeceğimi/. anı da yelim hakkı yenıiş gibi suçlu suçlu yürüdu, beklemeye koyulduk. n 21