23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

H A F T A D A N H A F T A Y A Mh e K ml emd e a Bir şişe rakı... O dönemde, Beyoğlu'nda bir Anadolu Pasajı vardı. Dört bir yanında küçük meyhaneler olan bu pasaj çok şirindi. Şimdi, pasajda sanıyorum kunduracılar, elbiseciler filan var. Bir yanı Beyoğlu'na, bir yanı arka sokaklara açılan pasajı yaz günleri sularlar, bir serinlik çökerdi. Çarşı esnafının ve sanatçıların uğrağıydı. Tepebaşı'nda mavi başlıklı çıkan bir gazetede çalışıyordum. Ankara muhabiri idim. Gazetenin ciddi havasından kurtulmak için yazı müdürü Muzaffer Soysal'la dışarı fırlardık. Muzaffer, gazetede neredeyse tek başına çalışırdı ne de çok işi vardı. Gözlerine bakardım, vakit dolsun da çıkalım diye. Günlerden bir gün, bir yaz günü, Anadolu Pasajı'ndaki meyhanelerden birine kapağı atttk. Rakı, peynir, kavun, içiyoruz. Gazetenin ve gazetecinin dertleri ne olur, onu konuşuyoruz, dertteşıyomz: atlattım, atladım. Meynane ıssız, hemen hemen kimse yok. Karşı masada Salt Falk, Dr. Fikret Ürgüp'le oturmuşlar, konuşuyorlar. Gözleri kimseyi görmüyor. Belli ki çok sıkı bir işleri var. Ben Ankara'da oturduğum, istanbul'a da az geldiğim için, ikisiyle öe seyrek göruşüyoruz. O yıllarda bir âdet vardı, Ankaralılar İstanbul'a düştüklerinde bir şişe rakı ısmarlardı. Avare geçeri tatlı gençlik yıllanmız. Sait Faik de, Fikret Urgüp de beni görmüyorlar. Gerçi meyhanede kimseler yok ama yine görmüyorlar, bir kuytuya çekilmişler. Garsonu çağırdım, Sait'in masasını göstererek bir küçük götürmesini söyledim. içtenlikle yapıyorum, hiçbir kötü niyetim yok. Garson rakıyı, bir de karışık meyveyi götürdü, karşı masada da kıyamet koptu. Sait Faik'in küfürler dolu ağzı köpürüyor. Bilmem neyin nesi gönderdi gibilerden basıyor kalayı.. Garson beni, oturduğumuz masayı gösterdi. Sait'in öfkeden kimseyi görecek hali yoktu. Şişeyi kavradığı gibi bizden yana salladı. Başlarımızı eğdik, şişe üstümüzden çavdı, karşı duvara çarparak paramparça oldu. Tam o sırada Sait, beni gördü, tanıdı, ama öfkesini yenemedi, başını öne eğdi, konuşmasını sürdürdü. Ne olduğunu ve ne olduğumuzu şaşırdık. Muzaffer Soysal'la birlikte. Ağzımızın tadı, keyfimiz kaçmıştı. Olan da olmuştu. Bir süre sonra Sait Faik, allahaısmarladık bile demeden, kalktı, meyhanenin sokağa açılan kapısından çıkıp gitti. Fikret Ürgüp, o yıllarda daha kendini dağıtmış değil. Derli toplu, bir yerlerde başhekim. Masasından kalktı yanımıza geldi. Bir açıklama yapma gereği duyduğu belli idi. Sait Faik hastaymış, sirozmuş... Doktorlar bir yudum bile içki ıçmesini yasaklamışlar. Onun için sinirliymlş. Bir hekim olarak Fikret onun içmesini engelliyormuş. Işte tam o sırada bir şişe rakı gönderilince tepesi atmış. Kendisi ile alay ediliyor, filan sanmış. Kim alay eden diye dönüp baktığında da, bizi görmemiş, sadece masayı görmüş. Elindeki şişeyi de masaya sallamış. Konu anlaşıldı, epeyce tatsız dakikalar geçirdik. Sait Faik'in siroz olduğunu da o güne değin bilmiyordum, o gün öğrendim. Siroz deyince Atatürk, Mehmet Aklf gelir akla... Şimdi bir de Sait çıkmıştı. Geçen gün Nazım Hlkmet'in "Saman Sarısı" adlı uzun şiirini okuyordum. Dizeleri birbirine yapışık, şiirde şunlar yazılıydı. Yazımına dokunmadan olduğu gibi alacağım: "... istanbulda Kadıköyde Kalamışta Balıkçının meyhanesl glrdlm ve Salt Falkle tatlı tatlı konuşuyorduk ben haplsten çıkalı bir ay olmuştu onun karaciğerl sancılar içlndeydl ve dünya güzeldl." Acep Sait Faik bu şiiri okuyabildi mi? Okumamıştır. Sanırım şiiri, Sait'in ölümünden kaç yıl sonra yayımlanmıştır. Ancak 'ben hapisten çıkalı bir ay olmuştu, onun karaciğeri sancılar içindeydi' dedikten sonra 've dünya güzeldi' diye sürdürüyordu. Sait'in karaciğeri sancılar içindeyken hiç dünya güzel olabilir mi? Nazım değil kim olursa olsun bu karaciğer işi ortaya geldi mi, Sait kıyameti koparırdı. Bir yandan şiiri okuyor, Nazım'la gerçekten Kalamış'ta buluştuklarını, içmeden karşılıklı oturmalarını düşünüyordum. Bir yandan da, şu bir şişe rakı öyküsü unutulmasın diye onu yazmaya çalışıyordum. D SAIRLER SIIRLER Zallmin gecesl mazlumun gecesiyle birdir Ve daha uzundur zulma karar verenin gecesi Çünkü acıların, çığlıklann, kargışlann sesi iğne deliğinden geçeğen olur Dokuna dokuna kıyıcıya cellada Varır, gecenin kapısında durur Gülten AKIN Â 42 Gün • Çok mu duyarsız bir toplum olduk? Nice güzel kitaplar çıkıyor, şiirler yazılıyor. Hiçbir yankı yok. Günlerin dağdağasında geçip gıdiyor, siliniyor izleri. Yaklaşık iki aydır kitap listeleri yayımlayan haftalık dergilerde bir tek şiir kitabı adına rastlanmıyor. Satmıyor mu şiir kitapları? Şiir okunmuyor mu? Gülten Akın'ın "42 Gün" adıyla yayımlanan çalışması da böyle sessizliğe gömülen kitaplardan. Yarı şiir, yarı düzyazı Gülten Akın, kitabın arkasında da belirttiği gibi "Kırk iki uzun gün"ün öyküsünü dile getirmiş. Kendi anlatımıyla: "insan onurunun, kavgasının en ağır koşullarda verildlği kırk iki gün. Yaşadığımız acılı, karanlık günlerin dağlayıcı, İnsan boğazına yumruk gibi oturan bir anlatımı. Onurun, direnişin, kaba güce boyun eğmeyişin destanı olan kırk iki günün öyküsü." Başka söze gerek var mı? Yine son günlerde yayımlanan, ama adlarına kitap ilanlarında bile rastlanmayan şiir çalışmalarından birkaçı: Cevdet Yeşiltepe: Büyük Sular, Kemal Bayram: Nar Dalında Çatlar, Duran Aydın: Yoklar Sahibı, Haşim Şahin: Dillerim Lâl, ibrahim Atlıhan: Sevginin Yüzu, Muharrem Yıldırım: Fırsatlar Ertelenmez. Kimı unutulmuş, kimi yazmaya yeni başlayan genç bir şairin ürünleri. Elbette hiçbiri de Gülten Akın'ın ustalığında değil. Öncelikle okuyun 42 Gün'ü. Has şiirin, duyarlı bir şairin dünyasına dalıp değişik tatlar alarak... Kaçak Sevdalandığı toprakların ürkek bir sürgünü şimdi terliyor yaprakları yüreğindeki gülün her sabah aynı türküyle tetiğe dokunuyor bir avcı Yaşamı marşandizde uzun yollar yolcusu dost peronlar aranır bir sevgili sıcaklığı sarıp sarmalar bazen sabah uykularını Ayrımına varmak acı gül kurusu bakışlann dağlar eşkıya değil denize çıkıyor yollar serin tut yüreğini söyleyeceklerim var Bülent GÜLDAL KESİT Kar yağar Sevdamıza kar yağar Aklaşır saçlanmız. Gül açar Gulünce dudaklanmızdan Kirpiklerimize bulbul konar. ölum Zamansız yakalar çoğumuzu Istemesek de kucaklanz gömütümüzu. Devinir zaman Açılan blrtkttrlp sen de ben de Türkü söyler ölüm yıldönümunde Oğlunun gömütüne eğlllp bir anne. HÛSEYİN DİLMEN Çocuk Bir maviş umut gözlerinde Düşmüş yollara çocuk Ayaklar ki kocaman Eller ki kocaman Yüreği yavru bir kuş Yuvadan yeni uçmuş Bir maviş umut gözlerinde Duygular ki derya deniz Gelecek ki ganimet Hey gidi iki gözüm Hey gidi umut topağım Bozmak istemem düşünü Devam et Bir maviş umut gözlerinde Büyüyüp aşka düşecek Gurbetlere düşecek Damlara düşecek Ne bilsin Biz yaşanır edemedik evreni Hadi çocuk Görelim seni M.Nurl AYVALI Ülkem Nasıl anlatılır sarı eylülün soykırımları ülkem bir kızın gözlerinde suçüstü yapılmış sevinçlerlm sayralı titremeyle üşüyen yapraklarımın savrulan sesi Nasıl anlatılır devriyelerin çiğnediği kuş ölülerl ülkem aykırı ihtilallerde yargılanmış şafak sürgünde sevgılim aşk ve ölümle tutulmuş günlüğü Nasıl anlatılır ayrılıkların alışkanlık olduğu resim ülkem gülüşünde güller açan türküler boynumda yitik adres yüreğimde hüznün yaşlı gövdesi Nasıl anlatılır yıldızlar kadar uzak ülkem güneş kadar sıcak Aydın ŞİMŞEK Özlem bir mavi gün arıyorum kuşlar gibi kanat kanat yüreği sevda bir sabah özluyorum hiç bitmeyecek, hiç tükenmeyecek güneşi sonsuzda bir sevgi istiyorum dostlardan uzanmış dal dal çiçeği baharda M.GÜnar DEMİRAY 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle