23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Avrupa görmüş bir ayakkabı boyacısıyla felsefe, sanat ve yaşam üzerine 'Evlenmeye zaman bulamadım!' miyordum. Bu arada Hayri Bey; canlı el kol hareketleriyle varoluşculuğu tanımlamaya çalışıyordu bana. Her şey bir yana, beni tanıdığına sevinmişti. Hiç değilse bazı ortak bilgilere sahiptik. Bir ara "Başlangıcından bugiine kadar felsefe bir arpa boyu yol katetmemiştir" dedi.Artık her şey kabulümdü. "Ya öyle mi" A demekle yetindim. Ayakkabı /j boyacılarını hafife almanın cezasını çekmeye hazırdım. Beriki devam ediyordu: "Kant ne yaplı insan beynini 12 kategoriye ayırmaktan başka. Spinoza yok güzelUkmiş, yok ahlakmış, bir yığın metafizik şey attı ortaya. Dogmatikler keza öyle...' Aralannda hizipleşnte vardır o kadar. Bu kişiler şartlar neyi gereklirirse onu yaparlar. Yaratıcı değildirler. Unutmadan söyleyeyim, ben Kapilal'i de okudum, Kapital cok sıkıcıdır. Kakamlar, misaller falan filan" Cezamın hiç de hafif olduğunu sanrruyordum. Bu işkence ne zaman bitecek diye düşünüyordum. Otel parası olmadığı günler parklarda yatıp kalkan 58 yaşındaki Hayri Tonozlu, yıllarca Avrupa'da Dolçe Vita bir hayat sürmüş... konuşulan irticayı nasıl değerlendirdiğini sordum ona "Bakın bu politik sahaya girer. Din yöneticilerin işine geliyor. Böylelikle halkı daha kolay isteklerine boyun eğdiriyorlar. Aslında din bir imajdır ve insan kendisi yaratır bu imajı; insan yine düşünmelidir ve yoğunlaşmalıdır; ama duşuncesinin içinden Allah, Peygamber gibi imajlan çıkarmalıdır. En eski din olan Budizm 5.000 yıllıktır. Musevilik 3.000, Hırisliyanhk 2.000, Islamiyet ise 1.400 yıllıktır, ama insanlıgın larihi 50.000 yıllıktır. Peki 45.000 yıldır ne oldu, onu soran yok. Ne yazık ki milyonlarca insan dine inanryor ve onlara kimse ışık tutmuyor. lşin dogrusu din zararlı bir şeydir. Ama insan her şeye inanmak zorunda. tnançsız olmakta benim hayatımı hafifletiyor." Cezml Enöz hmet Oktay'la rahmetli Edip Canseverin şiir tiplerini konuşuyorduk. Oktay'a göre, Edip Cansever'in yarattığı şiir tiplerini gerçek hayatta bulmamız pek olanaklı değildi. Çünkü bu tipler öncelikle duyarlı yetkin bir gözlem gücüne sahip, kendilerinin ruhsal analizini titizlikle gerçekleştiren, dahası bjlgili ve kültürlü kişilerdi. Böylesine gelişkin bir oltacı, garson, otelci, gül satıcı, genelev kadını vd. görmek hiç kuşkusuz mümkün değildi. Biz de katıldık bu görüşe, sonuçta, bu tiplerin Edip Cansever'in kendi düşüncesini açıklamak için kullandığı motif tipler olduğuna karar verdik. Bu kişiler Edip Cansever'in düşünce katlarından başka bir şey değildi; dahası konuşan Edip Cansever'in kendisiydi... A İnsan kendi kendini yaratır Başlangıcından bugüne kadar felsefede bir arpa boyu yol alınmadığısöyleyen Hayri Bey Nietzche ve fka'nın bilmeden Varoluş cu Felsefe*ye katkıda bulunduklan iddia ettikten sonra bana "Peki siz varoluşunuzu gercekleştirdiniz mi?" diye sordu. Afalladıgımı görünce konuşmasına devam etti. "Kendi kendimizi yaratmanın imkânı bizim elimizdedir" dedi. Bir ara Ustün insan teorisiyle, Varoluşcu Düşünce arasında yakınmaya başlamıştı. Her şeyi oluruna bırakmıştım. Her şey buraya kadar iyi hoş da siz ayakkabılannızı boyattığınız boyacının kültürlü bir varoluşcu olduğunu öğrenirseniz ne yaparsınız? Tabii ben de şaşırdım. Ve aklıma Edip Cansever'in yarattığı şiir tiplerinin gerçek olabileceği geldi. Demek böyle insanlarla karşılaşmak hiç de olanaksız değildi. Kapital çok sıkıcıdır Bir ara Hayri Bey'e Marksist felsefeyi soracak oldum. önce kısa bir açıklama yaptı. Daha sonra Marksist felsefenin ferdi yanının olmadığını iddia etti. Daha sonra söz Troçki ile Lenin'e geldi "Bunlann iklsi de aynıdır. O'Henry'yi çok severim Hayri Bey'in dünya görüşüne hiçbir idealist ve metafizik düşünce sızmamış. Kader, şans gibi toplumsal yaşantımızı yönlendiren kavramlarla hiçbir alışverişi yok, öyle ki bir ara bu durumu "ideolojinin ölümü" diye nitelendirdim. Hayri Bey felsefe bilgisinin yanı sıra geniş bir edebiyat bilgisine sahip, en çok O'Henry'yi sevdiğini söylüyor. O'Henry'nin, quartet'ini, Viyana'da sinemaya uyarlanmış haliyle seyretmiş ve hayran kalmış. Dostoyevski Hayri Bey'in başucu yazarıymış. Tolsloy, Bernard Shaw, Jean Jacques Rousseau ve Voltaire'i ilgiyle okumuş. "Ben de varoluşçuyum" Genellikle ayakkabı boyacılarıyla sıradan şeyler konuşulur. Ben de Taksim'deki bir boyacıya "nerelisin, nerede oturuyorsun, nasıl geçiniyorsun" gibi sıradan şeyler sordum. Adının Hayri Tonozlu (58) olduğunu öğrendiğim ayakkabı boyacısı sorularıma, "Hususi hayatım sizi niye ilgilendiriyor? Öyle olmuş, böyle olmuş, ne fark eder?" diye cevap verdi. Onun ciddi bir boyacı olduğunu düşünerek, farklı şeyler sormaya başladım. "Eskiden tstanbul'da ne kadar seçkin yerler varmış, şimdi hiçbiri kalmadı. Her şey yozlaştı" dedim. Hayri Bey bunun üzerine "Kvel, Markiz, Baylan, Highllfe vardı. Ben eskiden hep Highlife giderdim" demez mi şaşırıp kalmıştım. Ama Hayri Bey hem ayakkabımı boyuyor, hem de Istanbulun sanatçı mekânlarını anlatıyordu. Bir ara "siz hangi felsefi ekole yakınlık duyarsınız" dedi. Onu hafife alma isteği, şaşkınlığımı bastırdı "Eksistansiyalistim" dedim. Hayri Beyin gözlerinin içi güldü: "Ne giizel ben de Varoluşçuyum" dedi. Elimde olmayarak ayağımı boya sandığımn üzerinden çektim. Şaşkınlığım henüz geçmemişti; ama o devam ediyordu: "bakın Varoluşçuluk deyince akla hemen Sartre gelir; oysa Sartre, parlak ciimleler, gösterişü buluşlardan başka bir şey değildlr. Gerçekte varoluşculuğu sistemleştiren Heidegger'dir. Sartre, Heidegger'in yanında garnitürden başka birşey degildir." Bir şok yaşıyordum adeta, zaman kazanıp Hayri Bey'in üstüne başına bakmaya çalıştım. Üstünde siyah bir kaban vardı. Pantolonu yazlıktı ve çok eskimişti. Başında limon küfü renginde yazlık, keten bir şapka vardı; yüzü çökmüştü. Eğer çok dikkatli bakıhrsa gözlerinde olgunluk ve zekâ belirtisi bir ışık farkedilebiliyordu. Hayri Bey'le tartışamıyacak kadar donatımsızdım. Heidegger'in hiçbir kitabını okumamıştım. Çünkü Hayri Bey gibi Almanca bil Avrupa'da Din zararlı Dolçe Vita bir şeydir İstanbul'da Sefalet Hayri Bey'in felsefe Hayri Bey, özel hayatların öyle rastgele anlatılmasına karşı; ama bu kadar uzun konuştuktan sonra, beni kırmayarak hayatının bazı dönemlerini bana kısaca anlaltı. Hayri bey genç yaşında Avrupa'ya gitmiş. Almanya'da yaklaşık, 14 yıl kalmış. Bu süre içinde devlet dairelerine, hatstanelere cam çerçevesi monte etmiş. Daha sonra Avusturya ve Isviçre'de kalan Hayri Bey buralarda uzun süre Dolçe Vita bir hayat sürmüş. "Avrupa'da hayat o kadar giizeldi ki, kopmak imkânsızdı. İnsanı hep içine çekerdi. Bu yüzden az kalsın sağlığımı kaybediyordum" diyor. 1975 yılında lstanbul'a dönmüş Hayri Bey. Kendisi kabul etmese de şimdiki hayatı tam bir sefalet. Ayda yaklaşık 50 bin lira kazanıyor, kaldığı otele günde 1.200 lira veriyor, otel parası olmadığı günler parklarda yatıyormuş. Almanya'dan getirdiği bir miktar parayı harcadığı için bu durumu kaçırulrnaz buluyor. "Herşey olması gerekügi gibi" diyor. Dolçe Vita yaşamaktan, evlenmeye zaman bulamadım derken bile, kimsesizlığinin nedenini başkasında aramaya çalışmıyordu. Hayri Bey beni bilgisiyle olduğu kadar; kişiliğiyle de etkilemişti. Ayakkabılanmın boyanması bitmişti. Parayı uzattım. Teşekkür etti. Yeniden görüşmek Uzere vedalaşırken bir daha hiçbir ayakkabı boyacısını hafife almamaya söz veriyordum. • bilgisinin altında daha fazla ezilmemek için sık sık konuyu değiştiriyordum. Sözü dönüp dolaştırıp güncel bir konuya getirdim. Türkiye'de son günlerde sık sık Fotoğr*: Mflh 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle