01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

"Can ÇekişmeAgony", Sovyetler'de yıllarca yasaklanmıştı) Sovyet Sinema Dairesi Başkanlığına getirilmesi bile, başlı başına bu yeni gidişin simgesi değil miydi? Klimov, Berlin'de ki Sovyet ekibinin başındaydı r basın toplantıları büyük ilgi gördü ve sanatçıbürokraı, Sovyetler'deki değişikliğin sinema alanındaki yansımaları konusunda geniş bilgi verdi. Filmlere gelince, Sovyetler'in yarışmadaki 2 filmi, Panfilov'un " T e m a " ve Sokurov'un "üuygusuzlar" filmlerinden daha önce sözetmiştinı. "Tema", Tarkovsky, özellikle de "Nostalghia" çizgisinde bir filmdi. Ancak "Nosthalghia"dan 5 yıl öncc yapılmıştı.. Bu güzel filmin dokusunda, Sovyetler Birliği'nde bir dönemde sanatçı, yazar uzerindeki baskıların hafif de olsa bir eleştirisi vardı. Ancak Sovyetler, bu tür eleştirileri doğal kabul etme yolundaki kararlarının ilk urününu Berlin'de aldılar: Bir Altın Ayı. Eleştiriyi hoş görmenin, eleştiriye açık olmanın bir komunist toplum yapısı içinde bile mümkun ve de gerekli, yararlı olduğunun görkemli bir kanıtı verildi Berlin'de.. Sovyetler, yasak filmlerini ve sanatçılarını aklamanın getirdiği geçici heyecanın ötesinde, filmleriyle de bizce ön plana geçtiler. Altın Ayı'yı aldıkları gibi, sanırım Berlin 87'yi de uzun zaman bu "Sovyet uyanışı" ile anımsanacak bir sanat olayına dönüştürduler. Başka neler vardı? Başka neler vardı Berlin'de? Japonya'nın yarışma filmi "Deniz ve Zehir" emektar yönetmen Kei Kumai'nin, savaşın son yıllarında bir Japon hastanesinde gerçekten olmu> bir "tıp skandair'nı, çeşitli yaşlı hastalar, bu arada Amerikan esirleri uzerinde deneyler yapan bir doktor ekibini konu aldığı bir yapımdı. Doğrusu, Japon usulu biı şiddet içeren, ameliyat sahnelerini yakın plandan gösteren ve (filmin siyah beyaz olmasına karşın) insanın içini kaldıran bu filmi ben sonuna dek izleyenıedim. (Ama film, Berlin'de bir Gumuş Ayı aldı, o da başka!..)... Israil, Panorama bölümünde gösterilen "Yanmış Topraklar"da acemi işi bir sinemayla, ulkenin politik sorunlarına bir yakiaşım denemesi getiriyordu. Portekiz'li usta sinemacı Manoel de Oliveira, "DurumumMon Cas" filminde, bir hikâyeyi 3 ayrı biçimde anlatan ilginç bir deney filmi yapıyordu.. Arjantinli Carlos Sorin, "Kıralın Filmi"nde tarihsel bir film yapımını gerçeküstü öğelerle bezeli, serbest bir anlatımla öykülüyordu.. ABD'den çeşitli siyasal, deneysel, bağımsız veya "yeraltı" sineması örnekleri geliyor, bunlar arasında sozgelimi "Beat Kuşagı" filmi, yazında Kerouae, Ginsberg, Cassady vb. isimler vermiş olan bu hareketi oldukça iyi biçimde tanıtıyordu.. Doğallıkla izleyemediğimiz daha çok film vardı Berlin'de: AİDS üstüne filmler, ırksal sorunlar üstüne, önemli kişiler, sanatçılar üstüne belgeseller, bir HongKong filmleri gösterisi, çeşitli genç vc deneysel nitelikli çabalar... Biz, hiç bilmediğimiz filmler arasında risklere atılmaktansa, geri kalan zamanımızı, sinema tarihinin ilgi çekici yönetmeni Rouben Mamoıılian ve Fransız oyuncu çifti Madeleine Kenaud / JeanLouis Barrault adına düzenlenen 2 loplu gösteriyc ayırmayı seçtik. Onlardan da ilerde söz etmek umuduyla... l 1 Sosyalist ülkelerden... Sosyalist ülkclere gelince... Polonya'dan Andrzej VVajda'nın doğrusu biz dahil çok kişide düş kırıklığı uyandıran son filmi "Aşk Olayları Güncesi"ni savunanlar da yok değil... Çekoslovakya'dan Vera Chytllova'nın son filmi "Kurt İ n i " üstüne yazmıştım... Macar kadın yönetmcni Marta Meszaros'un "Aşklarımın Günlüğü"nü oldukça ilginç buldum.. Özyaşamsal nitelikler taşıyan filmde, Mes/aros, 1950'lerin Macaristan'ında ne pahasına olursa olsun yönetmen olmak isteyen bir genç kızın hikâyesini anlatıyor. Moskova'da bir burs kazanan ve Moskova / Budapeşte arasında gelip giden Julie'nin oyküsü, 2 buçuk saatlik filmin sonunda, Sovyetler'in 1956 Macaristan işgali ile sona eriyor (Devamı gelecek filmdeymiş..) Meszaros'un genelde politik bir dönem filmiyle kişisel bir arular toplamırıı oldukça ustalıkla birleştirebildiği söylenebilir... Peki, kim kazandı? Sovyet sinema.sının bir diğer sürprizi ise, kapanış filmi olarak yarışma dışı gösterilen Elem Klimov'un "Elveda"sı oldu. 1979 yılında bu filmi çekmeye başlamışken bir kazada ölen karısı Larissa Şepitko'nun filmini yeniden eie alıp 1983'te tamamlamıştı Klimov.. Ve bu film de, ilk kez Batı'ya çıkan Sovyet filmlerinden biriydi. Yapılması gerekli bir baraj dolayısıyla boşaltılan bir köyü ve evlerinden uzaklaştırılan köy halkının serüvenini anlatan Klimov, bir kez daha alabildiğine insancıl, etkili bir film yapıyor, insanoğlunun temel sorunlarına, tutku ve özlemlerine değiniyor, özellikle ele aldığı ailenin bireylerinde unutulmaz portreler çiziyordu. "Elveda", belki dc Berlin 87'ye damgasını basan, şenliğin en güzel filmiydi. Ve Sovyet/ABD çekişmesi" her ne kadar biraz yakıştırma bir olay da olsa, bu havanın kesinlikle yayıldığı Berlin, ister istemez 2 dev ülke arasında sanatsal bir rekabet biçiminde gelişti. Hoş, ama bilinen sinemalarını yinelemekten öteye gitmeyen Amerikalılarm yanında, nıış olan Bill Douglas'ın 1830'lann Ingilteresi'nde işçi kesiminden 5 arkadaşın öyküsünü vermeyi denediği 3 saatlik filmi "ArkadaşlarComrades", doğrusu ya, seyri zor bir TV dizisi görünümunde idi... Almanya'yı temsil eden Arjantin kökenli kadın yönetmen Jeanine Meerapfel'in "AşıklarDie Verliebten"i, Yugoslav kökenli bir Alman kızıyla bir Alman gencinin günümüz Yugoslavyası'nda oluşan ilişkilerini anlatırken, yönetmenin beceriksizliği yüzünden cn dramatik sahnelerine seyircinin güldüğü bir film olup çıkmıştı.. Yazık, çunkü Almanya'daki yabancıların sorunlarına sempati duyan bir yönetmen olan Meerapfel, filmine, " T ü m yabancı işviler kendilerini evinde hissetmedikce, Alman nazizminin öldüğii söylenemez" gibi önemli cümleler koymuştu... Italyan filmi, belgecilikten gelme Giuscppe Ferrara'nın yönettiği "Aldo Moro Olayı" ise, 1978 yılında Kızıl Tugaylar tafından kaçırılıp 2 ay sonra öldürülen dönemin Başbakanı Aldo Moro'nun öyküsünü, bic röportaj tekniğiyle anlatırken, yalnız maceracı eylemcilere değil, tum ttalyan demokrasisine ye onun tüm yerleşik kurumlarına ağır bir eleştiri getiriyordu. Bu nedenle olsa gerek, Iialya'da büyük yankılar vapuğı bıldirilen filmin, doğrusu sinemasal değerinden pek söz edilemezdi.. Film, en çok, Moro rolündeki u>ta oyuncu Gian Macia Volontc'nin oyunuyla ayakta duruyordu, ve Volonte'nin en iyi oyuncu odulu, hiç yadırganmadı. Sovyet filmleri ve "Tema" Gelelim Sovyetler'e.. Sovyetler Birliği, Gorbaçov'un "yumuşama" ve "açılma" politikası gereği bir süredir yapıtlarını serbest bıraktığı, yasaklanmış filmlerini raflardan indirdiği sinemacıların eserleriyle katılmıştı Berlin'e. Zaten bir zamanların "sakıncah " sinemacısı Elem Klimov'un (Klimov'un önemli filmi İspanyol ve Brezilya sinemalarının buluştuğu yer... Ispanya, yarışmada "Işık Yılı" filmiyle, genç bir çocuğun Franko lspanyası fonu önünde cinsel ve politik uyanışını anlatırken, ele aldığı oldukça eskimış temalara canlılık kazandırmasını bilen bir yapıt ortaya koydu. Ispanya'nın Panorama bölümünde gösterilen "isleğin Yasaları" filmi ise, genç bir yönetmenin ilk filmiydi, ve uçlü bir eşcinsel ilişkinin trajik sonunu anlatıyordu. Ama anlattığı "irkillici" öyküye alabildiğine mesafeli, esprili biçimde yaklaşarak... Bu film, bir yerde, şenlikteki Brezilya filmi "Vera" ile birleşiyordu. Sergio Toledo'nun filmi, yoksul kesimden gelen ve bir ıslah evinde yetişen bir genç kızın, "kadın bedeni içinde bir erkek kişiligi" taşımasıyla oluşan olayları anlatıyordu. "Eşcinsellik" gibi hâlâ belalı bir soruna yaklaşan her 2 filmin de başarısı, irkiltici konuları ele almalarından değil, eriştikleri sinemasal düzeyden ve sabırla, sanki ilmek ilmek ördükleri sapasağlam insan portrelerinden geliyordu. *&& 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle