Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
»aray İstanbul âr yapmaya başlayınca burnunun gitti onların taklitlerini Avrupa'dan da yok olmaya terk etti. lındiğinde iyice harap olmuş, kenti aldıktan sonra Ayasofya çevresini gezen Fatih Sultan Mehmel'e, hanlı bir ozanın: "Kay/crlerin sarayında örümcek ağını örmiiş; / Baykuslar oler artık Efrasiyab'ın kulelerinde" dizelerini söyletmişti. Doğu Roma'nın görkemiyle, şatafatıyla, entrikalarıyla ünlü imparaıorluk sarayı, kapanan bir dönemle birlikte, tarih sahnesinden çekilmiştı artık. Ne yazık ki Buyük Saray'dan da çok az şey kalmış günumuze. Bir iki yapı kalıntısı, nereye cıktığı bilinmeyen bir merdiven, bir iki sarnıç ve mahzen... Kalanlardan biri de Çatladıkapı'nın hemen yanında, surlar üstündc duran ve mermer söveli üç büyuk pencereyle Marmara Denizi'ne bakan bir yapının, önemlice bir bolümu. Tahta çıkmadan önce Büyuk lustinıanos'un, sarayın bu bölümunde yaşadığı söyleniyor. Boukaleion Sarayı ya da Bızans'a sığındıktan sonra bu yapıda bir süre oturan Sasanî Prensi Hormisdas'ın adıyla Hormisdas Sarayı olarak adlandırılan bu yapının hemen yanında, surlar içinde bir yapay liman, Boukaleion Limanı varmış. Çatladıkapı, sarayın bu limana açılan kapısı olsa gerek. Şimdı ne liman var ortalarda ne Bizanslı amirallerin yontularıyla süslü Boukaleion Rıhtımı, ne de limanın hemen açığındaki bir adacıkta, 16. ytizyıla kadar duran "Boğayla Aslan" yontusu. Ve garip bir hüzün veriyor insana, Boukaleion Sarayı'nın denize bakan harap yüzü. Venedik'e, Roma'ya, o büyüleyici Akdeniz kentlerine benzer çok eskı bir kenti düşünduruyor; yitik uygarlıkların benzersİ7 kokusunu duyuruyor. Büyuk Saray'm bir başka önemlı kalıntısı da Sultanahmet Arastası'nın altında bulunmuş ünlu yer mozaikleridir. Hangi yapının parçası olduğu bilinmeyen, revaklı bir avlunun döşemesi. Ama ne döşeme! Inanılmaz guzellikte bir mozaik galerisi bu. Yerin dört beş metre altında, 5. ya da 6. yuzyıldan kalma bir dizi resım; canlı, devingen, dussel bir dunya. Insanlar, hayvanlar; çember çeviren, develere binmiş çocuklar, av sahnelerı, tayını emziren bir kısrak, eşeğine yem veren bir sürücu, omuzlannda bir kuzu taşıyan çoban, yaban hayvanları, masal yaratıkları ve daha neler neler... Bugün bu mozaiklerı yerlı yerinde sergileyen muze, onanm çalışmaları nedeniyle kapalı. Mozaikler onarılıyor ve aynı yerde, yeni bir mozaik muzesinin yapımı içın hazırlık çalışmaları sürdürüluyor. Bu iki büyuk saray kompleksi dışında, Bizans'ta başka saraylar da vardı. Büyük Saray'dan Blakhernai'ye geçmeden önce imparatorların bir süre oturduğu Manganoi Sarayı'nın kalıntılarını, Topkapı Sarayı'nın deniz tarafında, bir demiryolu yarmasının iki yanında; Anliochos Sarayı'nın kimi izlerini de bugunku Adliye Sarayı'nın yanındaki parkta gormek olası. İstanbul Erkek Lisesi'nin yakınında bir kazıda Botaniates Sarayı'nın altyapıları bulundu; Bostancı yakınlarında, lmparator Theop hılos tarafından, 9. yüzyılda bir yazlık saray olarak yaptırılan Bryas Sarayı'nın mahzenleri bugun de görulebiliyoı. Ve Bizans, bu yıkık duvarlar, devrik sutunlar, ot bürümuş kemerler, karanlık mahzenler arasında, soluk bir resim, unutulmuş bir turku gibi uzaklaşıyor yaşamlanmızdan. Yok olan Osmanlı sarayları Topkapı, Dolmabahçe, Be>lerbeyi ya da Yıldız Sarayları'nı gezenler, Osmanlı saraylarının yerli yerinde, iyi korunmuş yapılar olduğunu düşunurler çoğunlukla. Oysa oldukça yanıltıcıdır bu görunum. Gerçi bu dört saray iyi kötü ayaktadırlar ama içlerinden yalnızca biri, gerçekten eski ve özgun bir Osmanlı sarayıdır. Dolmabahçe, Beylerbeyi ve Yıldız Saraylarının üçu de imparatorluğun son yetmiş yılının urunleridirler. Buna karşılık Osmanlıların lstanbul'da yaptırdıkları birçok saray yapısı yok olup gitmiştir. Fatih'in yaptırdığı ilk saray olan Sarayı Atik bence bu saraylar arasında, oykusü en ilginç olanı. Fatih, 1454 yılında bu sarayı yaptırdıktan sonra beğenmemiş ve Istanbul'un en guzel yeri olarak nitelediği Saıayburnu'nda yenı bir saray yaptırılmasını buyurmuştu. Eski Byzantıon'un akropolü olduğu bilınen bu yerde, o sıralarda bir zeytinlik vardı (zeytinliğin son ağacı bugün hâlâ Kubbealtı'nın önunde duruyor). Sarayı Cedidi Amire daha sonrakı adıyla Topkapı Sarayı'nın kurulmasından sonra, yönetim buraya taşındı ve Sarayı Atik, ölmuş padişahların annclenni, haremlerıni, gozden duşmu> saray kadınlarını barındıran bir yer haline geldi. Bir "yalnız ve bırakılmış kadınlar" sarayı, bir anlamda da mezarlık oldu. "Hıçkırıklar Sarayı", "Gözyaşı Sarayı" gibi adlar yakıştıtıldı. 19. yüzyıl başlarına dogru, Harem kurallarının biraz gevşemesi sonuunda, yavaş yavaş terk edildi. 19. yüzyıl yansında bölum bölum yıkılarak yerine askeılik orgutunun yönetim yapıları kurulmaya baslandı. Bu gun bir ızi bile yok Sarayı Atık'ın; huzun, keder ve gözyaşı yukuyle birlikte yeryüzunden silındi gitti. lstanbul'da Osmanlı doneınınde kurulup, sonra da yok olan sarayların bir bolumunu sayalım: Topkapı Sarayı'nın kıyıdakı bolumleri, çevresindeki koşkler; 18. yüzyılda Haliç'te Kâğıthane'ye yakın bir yerde kurulan Karaağaç ve Bahari>e Sarayları, Eyüp'dekı Valde Sultan Sarajı; bugun ayakta duran Aynalıkavak Kasn'nın içinde bulunduğu Tersane Sarayı; ılk Beylerbeyi Sarayı (bugun gorduğumuz ikıncısidır ve ilkının yennde yapılmıştır»; Dolmabahçe Sarayı'nın yerinde daha önce bulunan Beşiktaş Sarayı; Ortaköy'dekı Ne^elâbâd Sarayı; "Harern lskelesi" adından baska hiçbir izı kalmayan Üskudar (ya da Kavak) Sarayı, Çıragan Sarayları (bugunku yıkıntı uçuncü ya da dörduncu sarayın yıkıntısı), bir bölunıunun yalnı/ca adları bilinen sayısı? ko>k ve kasr, hep yanmış, yıkılmış ya da yerine \enıleri yapılmak tızere ortadan kaldırılmi!>laı dır. Allahtan, imparatorluğun bes yu/ \ıllık bir süre içinde, ardı ardına yonetıldığı Topkapı, Dolmabahçe ve Yıldız Sarayları, bıra/ kolları kanatları kırık da olsa, bugune ulaşa bilmişlerdir de Osmanlı Sarayı'nın u/un gclı sim çizgisi, kesiksız bir bıçimde gunuımızc ak tarılabilmiştir. Topkapı Sarayı'nın unlu Yalı Koşku'nden yalnızca bir cadde adı kalmış bugüne Sarayların eskı gorunümlerını veren bir dızı gravur, Dolmabahçe Sarayı'nda süreklı olarak açık tutulan "Resımlı Kaynaklarda Osmanlı Sarayı" adlı sergıde gorulebılır 17