Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ra tam köşemde şekerlemeye dalıyorum ki, gözlerim iri iri açılıyor, sanki göğsümün altından bir tahta parçası, tüm organlarımı omuza doğru çıkarnıağa çalışıyor ve ben bir köpck gibi kıvrıla kıvrıla.. Ayh... Çok yaşa aklım. Çok yaşa müdüriim... Müdürüm, terfi ettin... Sağolun şefim. Yalnız ne var ki şefim, bcn bu dcnli insanla sizi koruyamam. Yakın korumaya alabiliyorum sizi dışarıda, ama ya uzak koruma. Uzak koruma olmadan koruma yapılmış olmaz. Sekiz kişi daha aldı müdürüm. Şimdi ben sokakta gidcrken, dördü dört yanımdan yürüyorlar. Müdürüm hemen arkamda... Geriye kalan yedi kişi de uzak korumaya alıyorlar beni. Ama ah ah, yine de şftyle karşıdan biri hızla geliyor, yüreğim küt küt atıyor. Geçende, bir sokağı dönüyoruz, yakın korumamla, uzak korumamla, tam köşeyi dörımüştük ki, hemen pencerenin biri gürüJtüyle açılmaz mı, ben hemen pat diye kendimi yere attım, yakın korumam üzerime abandı, müdür haykırarak penccrcyeatladı... Kadın fesleğenine su dökecekmiş... Hay senin fesleğenin olmaz olsun. Be kadın, fesleğen sulayacağım diye o pencere öyle birden paldır küldür açılır mı? Ama müdürüm yutmadı, o bir numaraymış. Aslında yaşlı kadının niyeti başkaymış, yakın koruma (ez davranıp benim üzerime kapanınca, moruk başarılı olamamış. Hiç fesleğen sulandığında, fesleğeni saksısından buhar çıkar mıymış. Müdürüm keskin gftzleriyle görmüş. Fesleğen saksısından yeşil mavi buharlar çıkmış. Demek kadın haşlayacaktı beni? Sayın şefim, haşlanmakla ölünmez, ama asit. Aaa"aa!.. Evet, o kadın sizi asitle yakacaktı. Ne diyorsun... Bundan böyle gezi yolumuzu değiştircceğiz, bana kalırsa, siz en iyisi yürüyüşlerinizi küçük de olsa bahçenizin içinde yapın şefim. Evet... Yemeklerim tadılıyordu, içtiğim su özel kaplarda geliyordu. Ve ben hiç dışarı çıkmıyordum. Çünkü o günkü olay çok kötüydü. Sıkılmış, korumacılarımla evimin hemen yöresinde bir gezi yapayım demiştim, şöyle duvarlarımın yanında, nerden bilebilirdim sütçünün beni öldürmek isteyeceğini. Dört nala eşeğini üzerime sürdü. Eşek bu iş için eğitilmişti belli, bir yandan anınyor, bir yandan hızla benim üzerime doğru geliyordu, eşek tam benim yanıma yaklaştığında, süt güğünıü yere düşüp patladı, ben başka patlama bekliyordum kulaklanm tıkalı, orama ' burama sütler bulaşmış, ama bombanın fünyesi iyi ayarlanmamıştı. Kaç yıllık sütçüm: Ah mahvoldum, bu eşek azdı, çok az ' dı, diyordu ama, benim müdürüm yutar mı, ben yutar mıyım? Müdürüm: Güğüm yere düşer düşmez fünye ateş alacak ve sütün içerisindeki bomba patlayacaktı, ama fünye su koyuvermişti, dedi. Evet aynen öyledir. Köpek sayısını dörde çıkardık. O şenlik günü maytabm biri benim binanın tepesinde patlaymca, dört adam daha tuttuk. Çünkü ne müdürüm ne ben, yutmamıştık maytap numarasını. O bir hedef beliriemesiydi. Bakalım asıl bombayı ne zaman atacaklardı? Kimler??? Ama o gün çok kırıldım, müdürüm ötekilere diyordu ki, Bu herifin korunacak nesi var? Manyağın teki hıyar... Kendini bir bok sanıyor. Böyle dedi müdürüm, ama ardından hemen alarm verdi. Koştu geldi, beni hemen çelik dolabın içine soktu, ötekiler koştular, on dakika sonra alarm bitti, beni çelik dolabın içinden çıkardı. Şefim, dedi, şu son alarmda anladım ki, bize dört kişi daha gerekli. Yok canım yok, kırılmam yersiz, o sözleri söylerken bile koruma müdürümün bir bildiği vardıı. Kadroya dört kişi daha aldık r . D H A F T A D A N HAFTAYA Mehmed Kemal Külhanbey Ağzıyla Anasını Satıyorlar Eskiden sudan söz edildi mi, "Allahın suyu" denirdi. Suyun parayla satılması, sudan para alınması akla gelmezdi. Gerçi madensuları ile bazı kaynak suları parayla satıhrdı. Ama ülkenin bütün • sularına ipotek koyup, bunları şişelerde, damacanalarda, plastik kaplarda satmak kimsenin aklına gelmezdi. Bugün ülkenin kaynak sularından pek çoğu kaplara doldurularak parayla satılmaktadır. Bu suları satanlar da bildiğimiz holdinglerdir. Holdingler her şeyde olduğu gibi, bundan da işini biliyor, bize ise karşıdan yakınmak kalıyor. Seçim furyası var ya, her şeye ufaktan ufaktan, çaktırmadan zam yapılıyor. Suya yapılan zam da bunlardan biri... Durup dururken, Allah ne verdiyse üç yüz, beş yüz bindiriverdiler. Bizim bakkala soruyorum: "Sular durup dururken böylesi zamlanıyor da kimse bir şey demiyor mu?" "Kimse seslnl çıkarmıyor ağabey, herkes kuzu kuzu alıyor..." "Gecekondularda oturanlar, asağı mahallelerdekiler de alıyorlar mı?" "Onlar da alıyor, niye almasın!.." Ezilen halkın hakları ... falan filan diyeceğim ama, suları herkes böyle aldığına göre, ortada ezilen mezilen yok, biz kendi kendimize gelin güvey oluyoruz. Eskiden ülkenin madenleri satılıyor diye bağırırdık, o bitti. Sonra sömürülüyoruz derdik, onun da adını anan yok gibi. Hak özgürlük, demokrasi ... Eh, hâlâ diyenlerimiz var... Şimdi suyla birlikte her şey (devlet fabrikaları da dahil) satılıyor... Seçimden sonra gelecek zamların düşü bile korkunç deniyor. Ama gene kimsenin korkusu yok!.. Ne olacak? Oyları gene zamcılarının alacağına kesinkes bakılıyor. Solu bir bölen parçalıyor, sağı bir bilenl.. Sesi çoktan kısıldı. Dayanacağı dallar olsa böyle susar mıydı? Seçim kampanyası başladığında bakalım nasıl konuşacak? Tarlabaşı'nı yıkıyorlar, yıktılar... Aman, ne de çok ah, vah edeni varmış... Bir kültür hazinesi, bir tarih gidiyormu?... Ne tarihler gördük, çekip giderken ardından kimse vahvahlanmadı. Bunun için niye böyle kültür gidiyor, tarih gidiyor diye sızlanıyorlar. O tarihi yapanlar, o kültürü oluşturanlar nerde? Çekip giderken kim elinden tuttu? Bugün arka çıkanlara ne oluyof? Bu kentin tarih sayılabilecek yerlerine ilk kazmayı Aonan Menderes vurdu. Eminönü'nü duman etmedi mi? Aklımızda bir Doktor'un Meyhanesi kaldı, oraya Atatürk de gençliğinde, kolağası olduğu dönemde gidermiş. Bir gün aklına esmiş, devlet başkanı iken de kimseye haber vermeden gitmiş... Eski tadı aldı mı? Tarihe değer veriyorsak, bu kazmalar vurulurken direnebilmeliydik. Ne oldu hanlar, hamamlar, külhanlar, dükkânlar yıkıldı da bir meydan açıldı? Şimdi o meydanı yeniden yıkıyorlar. Bir köprü oturtacaklar, onun ayaklarını yerleştirecekler. Çarşılar vardı. Şimdi o çarşıları kentin uzak yerlerine taşıyorlar. Oysa vaktiyle böyle yapsalar, tarihi alıkoysalar, bu güçlükler çıkmazdı. Kimse de şehircilikten anlamıyormuş. Ne yapıyorsun diyen olmadığı gibi, 'Aferin kenti amma da genişletti' diyen övgücüler çıktı. Haliç'in çepçevre kıyılan yeşil alanlar oldu. Elbette yeşil alanları da ilerde böyle komazlar, ne oteller, ne köşkler yaparlar. Eski Sadabat'ı canlandırırlar. Üç çifte kayıkla geçer; içinde gazel okuyanlar vardır, kimilerinin aklını alır. Nâzınr. Hikmet de Eminönü'nün eski halini sever. Sevdiği için de şiirler yazmıştır. Kalktı Bebek tramvayı Eminönü'nden Meyhanenin camlarına yağmur yağıyor Karaköy olsun, Eminönü olsun, adı anıldı mı, hemen hatıra küçük meyhaneler gelir. Bunların da, ne yalan söylemeli, 9ski tadı yok!.. Rumlar bu tadı veriyorlarmış. Biz meyhaneci olamayız. Olmasak da içeriz ya... içecek kadar meyhane olmalıl Suyun para ile satılmasından başladık, buraya kadar geldik. Her şeyi satıyorlar, Allah'ın suyunu da satarlarsa çok mu? Külhanbey ağzıyla, bu alışverişe anasını satayım da derlerüZ $ A 1 R L E R S 1 i R L ER Söyleşi Sandığın yükü ayaz. Çekeceğiz Namus zoru. Boyun bükme sıkkın olduğunda; Al yerden toprağın güzelliğini Kum saati gibi Boşalt yere yeniden. Değirmen Yüce alan Daraldı Sığmadı evreno Yaralı devrim Daraldı Sığmadı evrime Derin bir doruk Eledi karanlık geceyi Aydınlık sığmadı yeryüzüne Bu kapı değil aradığımız Kesintisiz bir akıl gizli Sonsuz değirmenimde M. ÖZER CİRAVOGLU Yaratıcı deney "Şiir, yeni deneyim alanları edinmeye başladığında biçim ve tekniğini düşünmek zorundadır. ilk devrimciler başka konularda olduğu gibi, bu konuda da acımasızdılar. Hem uyağa hem de bilinen ölçü kalıplarına sırt çevirdiler; ilkini tüm uyakların tüketildigini ve eski uyakları yinelemenin ister istemez sıkıcı ve içtenliksiz bir iş olacağını ileri sürerek; ikincisini ise sımsıkı bir kurallılığın kendilerinin kuralsız, gelip geçici duygularını yansıtamayacağını söyleyerek saf dışı bıraktılar. Uyaksız yazmak yeni bir şey değildi." Bu alıntı Adam Sanat'ın Ekim 1987 tarihli 23. sayısından yapıldı. Yazarı: C.M. Bowra. Dilimize Dilek Aksu çevirmiş. Şunun için yazıyoruz bunlart: Son aylarda şiir üzerine yazılan en özgün yazılardan biri. Belki birılerinin dikkatıni çeker. Dilim dilim katlayıp yolları Göç etsek... Neyin var ki! Sevdalın onunla döner; Mavl boncuklu ve maşallahlı; Taş bas bağrına! Dönerse dönsün. Motor götürsün bizi; Güzelleştiririz yeniden soğuk kışları. A.ÜNLÜ Ünlemli Ne ışim ne eşim ne aşım. Bıraktığın yerden gel al beni leylek babal.. TAHSİN ŞENTÜRK Mavi Gözlü Bahar Yüzlü Güzel Deliliğime Deniz ve gökyüzü: Gözlerine, mavi yetiştirmeye yarışmışlar, Yanına, "Ne yakışır" deyip, Baharı, mevsimlerden yüzüne taşımışlar, Mavi gözlü, bahar yüzlü güzel Hep öyle kal; Gözlerinde sonu gelmeyen sevgi pırıltıları Yüzünde; tatlı bahar... M.YAZICI Bir sesim... Birçığlık... Sonrası yaş oldu gözlerimde. Kurşunladılar tek tek... Aydınlığımı. Tuttular penceremdeki kuşları, özgürlüğe vurdular. Bir şeyler vardı... Silip attılar. SERPİL KILIÇ 23