Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mağara duvarlarından sanat tapınaklarına Sabetay Varol/PARİS ew York'un kalbi Manhattan adasıntn etrafını gemiyle turlayan bir yolcu, Harlem deresinden adanın kuzeyine doğru yanaşırken, kocaman bir tren deposuyla yüz yüze gelecektir. Hele günIerden pazarsa, bu yeraltı (subvvay) treni deposunda göz alabildiğine vagon sıra sıra dizilmiştir. Eğer bu trenlerin tümü aynı renkte ya da ikiüç farklı renkte olsaydı, "Bundan dogal bir şey olabilir mi, latil günti ve metro daha seyrek çalışıyor, araçlar depoya çekilmiş" deyip gececektir.. Ama asıl çarpıcı olan bu trenlerin, birkaçı hariç tamamının ilk vagondan sonuncusuna dek graffiti denen boya, çizgi, resim, yazı vb. ile kaplı olması idi. 2223 Nisan 1984 tarihli "Le Monde" gazetesinde çıkan eski bir yazi, yeraltı tren yönetiminin bu trenleri beyaza boyamaya karar verdiğini, başka bir deyişle 15 yıla yaklaşan bu "sanatsal gerilla savaşı"na ölümcül darbeyi vurmaya hazırlandıgını yazıyordu.. Bu graltıtı "savaşçıları"nın yüzlercesindcn biri olan Zephyr ~ takma adlı sanatçı, adı geçen gazeteye "Eger karar uygulanırsa bir anlamda graffiti ölmüş demektir. Trenler bir kez beyaza boyandı mı, graffiti tarihi silinmiş olacak. Her bir vagonun ayrı bir (arihi var. Bu larih, yıkanmış, silinmiş, güneşten solnıuş, onlarca kat graffiti boyasının birbirini izlemesi şeklinde yazılmıştı. Buralarda bayaletlerin imgelerini keşfetmek mümkündü" Şeklinde konuşuyordu. Zephyr, 1974'te Jestes, Cliff157 gibi isimlerin kendilerine devrettiği mirası yaşattığı inancı taşıyor ve "beyaza boyalı trenlerle ber şeye sıfırdan başlamak gerekiyor" diye hayıflanıyordu. Zephyr'ın korktuğu başına geldi mi, yoksa bu ifade türünün beşiği kabul edilen New York metrosu son anda graffiti geleneğini kesintisiz sürdürebildi mi, bilemiyoruz. Ama bu yılın ağustos ayında gördüğümüz gerçek şu ki, aynı trenler tıpkı sürücülerinin evlerinde dirdendigi gibi, graffiti ile kaplı olarak pazar yorgunluğunu üzerlerinden atıyordu. 1977 yılına kadar New York metrosundaki graffitiler. Graffitisanatının önlenemez yükselişi Birçok sanat tarihçisi, graffiti sanatının geçmişini mağara devri insanının, barındığı mağaranın çeperine kazıdığı resim ve işaretlere kadar uzatıyor. Karalamaca çocuk resimleri, akıl hastası resimleri, kır insanının kendini ölümsüzleştirme refleksiyle kayalara, ağaç gövdelerine bir şey kazıması, graffitinin ataları kabul ediliyor. "tag" olarak adlandırılan bir çeşit tfimza"dan öteye gitmiyordu. Başka bir deyişle, Harlem1 in, Broıu'un ya da Brooklyn'in a$ağı gelir düzeyinde sınıflarından gelme gençler, ellerinde basınçlı boya tüpleri, trenleri adeta fethetmek suretiyle, takma isimlerini yani "tag"larını güç okunur yazı türleriyle trenlerin orasınaburasına yazıyorlardı. El kaldırmadan, trenlerin damına ya da duvarlarına atılan bu imzalar, dağataşa, hapishane veya tuvalet duvanna adını kazimaktan pek farklı gözükmüyordu. Ancak, bu akım ya da moda giderek genişleyen boyutlar kazanınca, bazı graffiticiler aynı satıhlara figüratif olsun, soyut olsun resimler de çizmeye başladı. Futura2000, Fab5 Fred gibi isimler bu re1 simlerle birlikte piyasaya çıktı. I Orta sınıftan beyazların PortoRikolu veya zenci "tag"Iara eklenmesiyle graffitiye resim boyutu eklendi. 1980'den itibaren önce graffiticilerin ressam olarak 'çahştığı atölyeler, daha sonra da çeşitli sergiler birbirini izledi. Şimdilerde, çok ciddi sanat dergileri graffitinin "popart sonrası" günümüz resim türlerinin belli başlılarından biri olupolmadığı sorusuna yanıt arıyorlar... N Paella Chımicos'un Paris sokaklarını süsleyen esrarengiz afişlerinden birr "Paella Çorabı Gösteriyor." PAEllA 14f? Gelenek elbet de 1970'lerin New York'unda yeraltı trenlerinde başlamıyor. Birçok sanat tarihçisi geçmişini mağara devri insanının barındığı mağaranın çeperine kazıdığı resim ve işaretlere kadar uzatıyor. Karalamaca çocuk resimleri, akıl hastası resimleri, kır insanının kendini ölümsU/leştirme refleksiyle kayalara, ağaç gövdelerine bir şeyler kazıması graffitinin ataları kabul ediliyor. Amerikan graffiticiliği, en azından önde gelen isimleriyle, New York'un sanat semti Soho'daki galerilerde sergilenmeye başlandı. Paris'te Latin mahallesindeki "Loft" adlı galeri graffiti dalında uzmanlaştı. "Agnes B." adlı Fransız modaevinin "Les Halles" semtindeki resim galerisi geçen yıl "Vlte Fait, Bien Fait" (hem çabuk, hem güzel) adlı sergiyle Fransız graffiti sanatçılarına kendilerini gösterme olanağı açtı... Galerilerin başlattığı gelenek sonunda görsel sanatların kâbeleri sayılan müzelere bile girdi. Keilh Haring, Kenny Scharf ve Jean Michel Pasguail gibi Amerikah isimler. Modern resmin ustalarıyla aynı müzelerde yanyana sergileniyor. Paris'te şablon kullanarak yapılan "serigraffıti"ler, grouot müzayede salonlarında onbinlerce franga alıcı buluyor. 1988 yılı içinde Saint Michel meydanı yakınındaki Paris "Uluslararası Graffili Müzesi" Graffitinin müzelere girerek kutsanması